Mahmut TOPRAKÇIOĞLU
Yakın tarihimizde iki genel seçim yaşadık. Partiler; 7 Haziran 2015 tarihinde yapılan seçimlere birbirine zıt, iki farklı görüşü savunarak girdiler. AKP, CHP ve HDP; terör örgütü PKK ile uzlaşma tarafını temsil ettiler. Bunların karşısında ise başından beri devletin bütün organlarıyla terör örgütüne taviz vermeden mücadelede kesin kararlı olması gerektiğini söyleyen Milliyetçi Hareket Partisi…
Memleket evlatları bombalarla şehit edilip sakat bırakıldığında, ülke yakılıp yıkılırken PKK’ya yıllarca “Barış süreci, çözüm süreci, Kürt açılımı aman halel görmesin…” diyerek toz kondurmayanlar, 7 Haziran seçim neticelerini görünce seçmen tabanının altlarından kaydığını hissettiler.
Seçimde alınan oy ve çıkarılan milletvekili sayıları, AKP’nin terör örgütlerine olan tavrını yeniden değerlendirmesini sağladı. 7 Haziran Seçimlerine kadar “Dağda silah tutacaklarına, ovada siyaset yapsınlar.” dedikleri, eş başkanı Murat Karayılan olan KCK terör örgütlenmesini suçlu olmaktan çıkaran AKP hükûmeti, sanki roketatarla yakılıp şehit edilen polisler Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenlik görevlileri değilmişçesine vurdumduymazlık sergileyenler, şehit cenazelerine katılmak isteyen vatandaşı camilere sokmayanlar, terör örgütü destekçilerini Dolmabahçe Sarayı’nda ağırlayanlar kendileri değilmişçesine birden teröristle mücadele edilmesi için askere ve polise yol verdiler.
Ülkemiz, Türk milletini Türkiye Cumhuriyeti’nin asli unsuru olmaktan çıkarmaya çalışan bir toplum mühendisliği çalışmasıyla karşı karşıyadır. Bu önemli meselede iki kutbun çekişmesine şahit olmaktayız. Bu merkezlerden birincisi Amerika’yı ve dünyayı yönetenlerin, ülkemizin de yer almış olduğu bölgeyi biçimlendirme hevesleri, ikincisi ise bu biçimlendirmeye direnen ve her fırsatta yanlış olduğunu belirten Türk milliyetçilerinin tavrı... Bu tavır ve söylenenler aynı zamanda milletimizin şuuraltını da oluşturmaktadır. Konuyu açmak gerekirse; geçmişte, kötülüklere karşı Türk milletinin şuuraltının oluşturulması ve millî reflekslerin harekete geçirilmesini rahmetli Başbuğ Alparslan Türkeş’in uyarı ve konuşmaları sağlıyordu. Ülkemizin karşı karşıya kalmış olduğu meselelerde onun görüş ve beyanatları, muarızlarının bile şuuraltlarına işliyor, göreve geldiklerinde yani iş başa düştüğü zaman yapması gerekenler şuurüstüne çıkıp vazifelerini yerine getiriyorlardı. Bugün ise milletimizin ve devleti yönetenlerin şuuraltını oluşturma görevi, Sayın Devlet Bahçeli tarafından yerine getirilmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti hükûmetinin 7 Haziran Seçimlerinden önce ve sonra yaptıklarını gözden geçirin. Terör örgütü; ABD desteğiyle otonomi, öz yönetim, özerklik gibi saçmalıkları hükûmete ve destekçilerine kabul ettirmişti; seçim sonrası ise “malumu ilam” hâlindeydi. Her şey bitti denilen noktada Sayın Devlet Bahçeli’nin söylediği, “Türkiye, egemenlik unsurlarıyla tektir ve üniter bir devlettir. Türk milleti ayrılık kabul etmeyen bir bütündür. Millî birlik ve bölünmez bütünlüğü, tek millet, tek devlet, tek vatan ve tek dil ülküsüdür. Bizimle uzlaşma ancak bunlara saygı ve riayetle mümkündür. MHP’nin ayrılıkta bölünmede çözülmede mutabakat araması asla ve asla mümkün değildir… Anayasa’nın ilk dört maddesinin değiştirilmesine asla müsaade etmeyiz, Türkiye’yi böldürtmeyiz.” sözleri milletimizin şuuraltına işlenmiştir. Koalisyon görüşmeleri aşamasında ise Sayın Devlet Bahçeli’nin Türk milletinin bölünmez bütünlüğü yanında takındığı bu kararlı tutum, muarızlarınca “Her teklife ‘Hayır!’ diyor.” şeklinde kamuoyuna yansıtılmıştır. Millet nezdinde itibarsızlaştırma yöntemini kullananlar, Sayın Bahçeli’nin görüşlerini en ağır dille eleştirmişlerdir. Oysa MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli tarafından bıkıp usanmadan yıllardır anlatılan PKK ile mücadele yöntemi, bugün AKP yönetimince şuuraltından şuurüstüne çıkarılmıştır. AKP’nin 1 Kasım Seçimlerinde almış olduğu oylar, terörle mücadelede yapmış olduğu doğru tercihin ödülüdür. Bu da gösteriyor ki Türk milletinin bölünmez bütünlüğü için yapılan mücadele, bugün Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenlerce uygulanan geç kalmış ama doğru bir mücadeledir.
Türk Silahlı Kuvvetleri ile Emniyet teşkilatımız bu mücadeleden başarıyla çıkacaktır. Bunun olması ise mücadelenin sonu değildir. Tehdit, rüşvet ve şantaj karşısında birlik ve beraberliklerini koruyan Türk milliyetçileri, Anayasa’nın değiştirilme arzusunu fırsat olarak gören hainlere karşı uyanık olmak zorundadır. Bu çerçevede millî birliğimizi bozmayı hedeflemiş olanların yerel yönetim yasalarında olabilecek değişiklik heveslerine asla müsaade edilmemelidir.
Türkiye’yi bölme ve parçalama heveslerinden asla vazgeçmeyecek olan toplum mühendislerinin şimdiki hedefi, başbakanlık rüşvetiyle “PKK ile uzlaşmaya” ikna edemedikleri MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’yi partisinin iç meseleleriyle meşgul ederek devre dışı bırakmaktır.