VATAN YAHUT DİYARBAKIR

10 Ocak 2015 11:02
Okunma
1272
VATAN YAHUT DİYARBAKIR

 
Anadolu toprakları hepimiz için kutsal Türk yurdudur. Topraklarımız üzerinde ot bitmese de kurak ve çöl hâlinde olsa da bize göre vatanın kutsallığına halel gelmez. Zira millet kanıyla; uğrunda ölenlerin, şehitlerin mübarek kanlarıyla sulanmıştır.
Türk yurdu dendiği zaman, Türklerin sadece üzerinde yaşadıkları toprak parçası değil; altında ve üstünde izleri, eserleri, kültür ve medeniyet nişaneleri bulunan bir vatan anlatılmak istenir. Türkler için memleketin coğrafi bakımdan büyüklüğü, yüz ölçümü, onun gerçek büyüklüğünü ifade etmez. Bir milleti millet yapan, arazisi değildir.
Vatan; Türkler için ana kucağı, baba ocağı, yar sinesidir. Yorgandır, döşektir, yastıktır. Vatan Türk milletinin evidir, harimiismetidir. Karşılık beklemeden suyumuzu, ekmeğimizi, aşımızı verdiği, bizi doyurup göğsünde uyuttuğu için de hayat kaynağıdır, toprak ana’dır. Doğup büyüdükleri toprakları ana vatan diye adlandıran Türkler, iffet ve namus kavramlarını vatanla bağdaştırırlar. Bu yüzden de askere gönderecekleri çocuklarına “Vatan borcu, namus borcudur.” diye nasihat ederler.
Vatanı basit bir toprak parçası olarak görüp geçici çıkarlar, hesaplar için ondan vazgeçebilmek; Türklerde büyük bir suç, zelil ve aşağılık bir davranış olarak yerilmiş; vatana ve millete ihanet olarak görülmüştür.
Türk milliyetçileri için vatan kutsaldır, mübarektir. Türklerin devlet kurup dünyaya nizam verdiği her toprak parçası vatandır. Millet olarak yedi bin yıldır var olan atalarımızın gururla üzerinde yaşadığı, kendilerinin de sonsuza kadar yaşayacaklarına inandıkları “yağız yer”dir.
Türk milliyetçileri “Vatan sevgisi imandandır.” hadisinin ifade ettiği mananın tecellisini yüreklerinde duymaktadır. Onlara göre, vatanın en küçük taşı bile üzerinde gözü olanlardan canları pahasına korunması gereken atalar emanetidir.
Üzerinde yaşadığımız Türkiye toprakları bize yüzyıllarca insanüstü ve destani mücadeleler vererek kimi şehit kimi gazi olan kahraman ecdadımızın emanetidir.
Türkiye’de yaşanan son hadiseler, bize bundan yüz yıl öncesini hatırlatıyor. O günlerde Anadolu Türklüğü; savaşlarla, bozgunlarla koca dünyanın türlü gailesiyle tek başına cebelleşiyordu. Ölümüne, yok olmasına var olma kavgasına tutuşmuştu. Türk evlatlarının cephelerde azgın düşmanla boğuştuğu yetmiyormuş gibi; kapımızı açtığımız, insaniyetperverlikle vatan topraklarında yaşama hürriyeti bahşettiğimiz, Türkler fakirleştikçe zenginleşen, savaş meydanlarına gitmeyip zafer kazanıldığında en önce pay bekleyen gayritürk unsurlar bizi sırtımızdan vurdular. Türk evladı yılmadı, yıkılmadı, vatanın mukadderatını rüzgârın önüne bırakmadı.
“Felek her türlü esbab-ı cefasın toplasın gelsin;
Dönersem kahpeyim millet yolunda bir azimetten.”
diyen büyük ecdadım, vatan şairi Namık Kemal’in sonraki kuşaklara miras bıraktığı azim ve irade; Kuva-yı Milliye’yle Anadolu’da yeniden tecelli etti. Bin yıllık Türk yurdu Anadolu, müstevlilerden ve yerli iş birlikçilerden temizlendi.
Namık Kemal 1873’te vatan sevgisini ve kahramanlığı anlatan “Vatan” adıyla bir piyes yazmıştı. Namık Kemal’in bu tiyatro eseri, dönemin Osmanlı münevverlerini tesir altında bıraktı. Sansür ve yasaklamalar yüzünden “Silistre” adıyla sahneye konan piyes, daha sonra “Vatan yahut Silistre” adıyla anılmaya başlandı.
Silistre, Bulgaristan'ın kuzeydoğusunda, Dobruca bölgesinde, Tuna kıyısında bulunan bir şehir. O sıralarda Osmanlı toprakları içinde bulunan Silistre, Kırım Harbi’nde Tuna’yı geçen Rus ordusu tarafından 14 Nisan 1854’te kuşatıldı. 23 Haziran’a kadar devam eden kuşatma sırasında Serdar-ı Ekrem Müşir Ömer Lütfi Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu huruç hareketi ile Rus ordusunu ricat ettirdi. Bununla da kalmayıp taarruza geçerek Bükreş’e girdi.
O yıllarda genç ve ateşli Osmanlılar için “Silistre” “vatan” demekti, “namus” demekti. İstanbul’un güvenlik yolu demekti. Silistre düştüğünde, İstanbul’da düşerdi. Bu da Türk devletinin neredeyse yok olması demekti.  
Vatan yahut Silistre’nin Kurgan Edebiyat tarafından yayımlanan ve Mustafa Yücel tarafından yeniden yayına hazırlanan 2013 tarihli baskısında, eser hakkında şu bilgiler verilmektedir:
“Bu eserin en önemli kazanımlarından biri vatan kavramının hakiki manasına kavuşmasıdır. O güne kadar vatan denilince yalnızca “doğulan yer; şehir, kasaba, köy vb.” anlaşılırdı. Yazar bu kavramları bütüncül bir anlayışla ele almış ve vatanı bir fikrin üzerine oturtulan sevgi olarak algılamıştır. Bu sevgi başka hiçbir sevgiye tercih edilemezdi. Vatan her şeyden, hatta candan, sevgiliden de kıymetli ve mukaddestir. Onun vatan anlayışını en iyi belirleyen yazısı ‘Vatan’ adlı makalesidir. Söz konusu makalede ‘İnsan vatanını sever çünkü…’ diye başlayan ibarelerle vatan sevgisinin yepyeni özelliklerini açıklar.
Namık Kemal’in vatan hususundaki görüşlerini en iyi biçimde yansıtan eseri Vatan yahut Silistre’dir. Eserin teması da vatan sevgisidir. Silistre Kalesi vatanın simgesi gibidir. Onu korumak demek, vatanı korumak demektir. İslam Bey ve onun peşinden bir gölge gibi ayrılmayan Zekiye, vatan sevgisinin simgesidir. Onların düşünce ve hareketleri ile bu sevgi somut hâle gelmektedir.”
Eserin ithaf yazısında ise Namık Kemal şöyle demektedir:
“Ey, vatanın hayatını koruma uğrunda canlarını veren mücahitler! Kudretsizliğimi gösteren şu eserimin konusu, -alaylarında silah kullanmak şerefine eriştiğiniz- Osmanlı askerinin gürültüsü dünyayı tutan kahramanlıklarından biridir. Sizin şanınızı herkese bildirmeye çalıştım. Onun için bu değersiz eserimi -değersizliğini itiraf etmekle birlikte- sizin adınıza ithaf ediyorum.
Vatanın ne demek olduğunu bilen kalem sahiplerinin vatanın korunması için yapabileceği şey, askerde -Allah göstermesin- felaket görürse beraber ölmek, zafer görürse milletin teşekkür edici diline tercüman olmaktır.”
  Namık Kemal’in fikirleri sadece dönemini değil, sonraki kuşakları da derinden etkiledi; vatan anlayışı, bugüne gelinceye kadar nesilleri ruhen beslemeye devam etti.
    “Diyarbakır bilmem nerenin başkenti olacak!” diye ulu orta Türk çocuklarının yüzüne haykırıldığı; Türk polisine, Türk ordusunun neferlerine kurşun sıkıldığı, kutsal Türk bayrağının indirilip yakıldığı, Gazi Paşa’nın hatırasını yaşatmak üzere okullara dikilen büstlerinin yıkılıp ayaklar altına alındığı, sokak aralarında ayaklanma provalarının yapıldığı, Diyarbakır’da Türk varlığını temsil eden ve Türk damgasının delili olan Ziya Gökalp Müze Evi’nin Orta Çağ’ı aratmayan ilkellikle kundaklanıp yakıldığı günlerdeyiz.
Millî vicdanları yaralayan bu olaylara son verecek yegâne kuvvet olan devlet idarecileri ise sözde çözüm süreci zarar görmesin diye bu hainler güruhunun saldırılarını sadece seyrediyor.
Ancak Namık Kemal ve Ziya Gökalp’in aziz ruhları bizi hiç terk etmedi. Biz de onların fikirlerinden ilham almaktan hiç mi hiç vazgeçmedik. Geçmişte Namık Kemal’in vatan sevgisini sembolize ettiği Silistre ne ise bugün de bizim için Diyarbakır aynı.
  Dün Silistre’ye saldıran ve yenilgiye uğratılan Rus askerleri, Birinci Dünya Savaşı’nda askerimiz cephedeyken bizi sırtımızdan vuran yerli iş birlikçiler, Kurtuluş Savaşı’nda askere kurşun atan düşman ve onu destekleyen ihanet şebekeleriyle Diyarbakır’da Ziya Gökalp Müzesi’ni yakanların kıratları bizim nezdimizde farksız.  
  Diyarbakır’da milletimizin değerlerine saldırıp harimiismetine giren soysuzlar bilsinler ki…
  Diyarbakır sadece mukaddes Türk yurdundan bir parça değildir, aynı zamanda Türklük için “namus” demektir, “vatan” demektir.
Vatan mevzubahis olunca Türk için canını feda etmek, düğün dernektir.
  Diyarbakır dün herhangi bir Türk ili değildi, bugün de değildir. Ama bundan böyle milletimizin varlık mücadelesinin kilit noktasıdır. Diyarbakır’ın varlığı; taşeronlarını aramıza salan düşman için Ankara’ya giden yolun kapısı ise bizim için Musul ve Kerkük’ün, Azerbaycan’ın, Kıbrıs’ın, Halep’in, hatta ata yurdun her köşesinin emniyeti ve güvencesi demektir.
Bundan böyle, Anadolu Türk’ü için dün “Silistre” ne ifade ediyorsa bugün de aynı manayı Diyarbakır ifade ediyor.  
    Onun için, “istiklalitam” anlayışını ve vatan sevgisini bir iman gibi besleyen yüz elli yıllık o gür ve “kemal” sahibi sesin ilham ve ruhuyla haykırıyorum:
    “Felek her türlü esbab-ı cefasın toplasın gelsin!”
  Gayri parolamız da sloganımız da naramız da “Vatan yahut Diyarbakır”dır.
  Bu böyle biline…