MHP Genel Sekreter Yardımcısı Abbas BOZYEL: “KÜRDİSTAN HARİTASI OLUŞTURULUYOR”

10 Ocak 2015 10:56
Okunma
1270
  MHP Genel Sekreter Yardımcısı Abbas BOZYEL: “KÜRDİSTAN HARİTASI OLUŞTURULUYOR”


MHP Genel Sekreter Yardımcısı Abbas BOZYEL, gündemdeki konulara ilişkin soruları cevaplandırırken IKBY’ye bağlı peşmergenin Türk topraklarından geçirilerek Ayneilarap(Kobani)’e gönderilmesinin bir Anayasa suçu olduğunu söyledi. Bozyel:
“Ortada inanılmaz bir kusur, anayasal bir suç var. Zira Erdoğan’ın terör örgütü olarak yaftaladığı PYD’ye yardım etmek, yataklık yapmak, millete ve vatana karşı işlenmiş suç değil midir? Kürdistan haritası oluşturuluyor.” dedi.
Açılım politikaları sonucunda bitiyor denilen terörün bilakis arttığına dikkati çeken Abbas Bozyel; bölücü terör örgütünün hiç olmadığı kadar etki alanını genişlettiğini, mevcut kadrolarını güçlendirdiğini, etkinlik alanını genişlettiğini, silah ve mühimmat yığınağıyla birlikte militan sayısını ikiye katladığını belirtti.
Bozyel, “Huzurun geleceğinden, anaların gözyaşının biteceğinden bahsettiler. Fakat gelen huzur değil hüsrandı.” ifadesini kullandı. 
İşte MHP Genel sekreteri Bozyel’in sorularımıza verdiği çarpıcı cevaplar:
 
1-  Terör örgütü PKK’nın, Kobani’deki olayları bahane ederek ortalığı yangın yerine çevirmesini, onlarca insanın ölümüne, yüzlerce insanın yaralanmasına, milyarlarca lira maddi zarara yol açmasını, Türk bayrağı ve Atatürk büstünün yakılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Elbette ki Aynelarap (Kobani) bahane edilerek ortalığın savaş alanına döndürülmesi tamamen bir kurgudur. Yaşananlar “Birleşik Kürdistan”a giden projenin kilometre taşları, döşenen raylarıdır. Dikkat ederseniz tam 12 yıldan fazladır ülkemizi sevk ve idare eden AKP iktidarı; âdeta 1. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele döneminde işgal güçlerinin emriyle hareket eden, Mondros Mütarekesi ve Sevr Antlaşması’nı pervasızca uygulayan başta Damat Ferit Paşa olmak üzere İstanbul hükûmetlerinin üyelerini aratacak şekilde teslimiyetçi bir uygulamanın içindedir.
Bakış açımızda ve değerlendirmelerimizde haksız mıyız? Her taraf yangın yerine dönmüş vaziyette. Ülkemizin dört bir tarafı ateşten bir çember içine alınmış hâlde. İçeride de bayraklarımız yakılıyor, Atatürk büstleri tekmeleniyor. Asker evlatlarımız gündüz vakti ensesinden, şakağından vurularak alçakça kurulmuş tuzak ve suikastlarla katlediliyor. Ne yazık ki ihanetin ve mandacılığın boyunduruğu altındaki AKP ise yurdun dört bir tarafında olup bitenleri hissiz ve vicdansızca seyrediyor.
2013 yılının Ocak ayından bu yana yıkım, ihanet ve çözülme sürecinin tetiğine basılmasıyla birlikte her sokak ve cadde, her şehir ve belde sanki bir savaş görüntüsü yaşamaktadır.  Lakin tüm bu olumsuz gelişmeler karşısında Mevlana Hazretlerinin bir sözüyle işin nereye varacağıyla ilgili kanaatimizi ve kararlılığımız en yüksek sesle ifade edeyim: Diyor ki Mevlana, “Nereye kadar bir gömlek derdine düşeceksin? Belki de o gömlek sana kefen olacak. Dünyayı yakan kıyamet gününden kork! Gönüllere batan öç alma okundan kork! Ey hırs gecesinde uykuya dalan kişi! Ecel sabahın ağardı, gündüzünden kork.”
2-  Hükûmetin Kobani ile ilgili olarak gerek IŞİD gerekse PYD’ye yönelik politikası ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu konu hakkında yaptığı birbiriyle çelişen açıklamaları hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Bildiğiniz gibi 21 Ekim 2014 tarihinde Genel Başkanımız TBMM grup toplantısında yapmış olduğu konuşmada Aynelarap’ta, IŞİD ile bir diğer terör örgütü olan PYD arasında süren çatışmalar ile ilgili olarak ABD’nin yaklaşımı, hükûmetin tutumu hakkında çok kapsamlı açıklamalarda bulunmuş ve “Bize göre amaç ne Kobani ne Suriye ne de Irak halklarının dirliği ve istikrarıdır. Amaç Kürdistan’dır. Amaç; petrolü tankerlerle, varillerle, boru hatlarıyla alıp götürmek, Orta Doğu haritasını küresel projelere göre tekrar ve kanla çizmektir.” diyerek gelişmelerin arka bahçesindeki gizlenen hedefi çok açık bir şekilde gözler önüne sermiştir.
Ortada inanılmaz bir kusur, anayasal bir suç var. Zira Erdoğan’ın terör örgütü olarak yaftaladığı PYD’ye yardım etmek, yataklık yapmak, millete ve vatana karşı işlenmiş suç değil midir? Hükûmet; kendi topraklarımızdan, hem de Cumhuriyet’in 91. kuruluş yıl dönümünde tezkerede olmamasına karşılık tam bir tarih ve Cumhuriyet’le hesaplaşırcasına, peşmergenin topraklarımızdan Suriye tarafına geçirilmesine müsaade etmiştir. Diğer taraftan silah ve her türlü lojistik imkânlarını arttırmış PYD’nin, PKK ile birleştirilmesinin gayesi belli değil midir? Kürdistan haritası oluşturuluyor.
Bugün Aynelarap’a yardım adıyla bu oyun oynanmaktadır. AKP iktidarı, “derin strateji” bataklığında Türkiye’yi çaresiz bırakan Başbakan ve bir türlü makamının ve yerinin ne olduğuna karar veremeyen Cumhurbaşkanı Erdoğan; artık Esad’la uğraşmayı bırakarak sınırlarımızın hemen yanında adım adım hayata geçirilen, oldubittilere getirilen Birleşik Kürdistan’ın ikinci ayağına engel olmalıdır. AKP hükûmeti, kendi sınırlarımız içinde güvenli bölge kurmak gibi sakat bir öneri getirmek yerine süreç ihanetinden vazgeçip terör örgütleriyle aynı hizadan ayrılmalı; millî bekamızı, kardeşliğimizi ve toplumsal huzurumuzu koruyacak kalıcı strateji ve politikalar takip etmek en büyük hedefi olmalıdır.
Üzerinde düşünülmesi gereken bir diğer garip hadise şudur: Türk askerine taşla, sopayla, molotofkokteyliyle ve silahla saldıran PKK’lı gruplar; peşmergeyi bağrına basmış, zafer işaretleri ve zılgıtlarla Aynelarap’a uğurlamıştır. Bu kahpelik herkesin gözü önünde cereyan etmiştir. Ellerinde PKK paçavraları, cani posterleri ve sözde Kürdistan bayrakları olan şerefsizler sürüsü,  kilometrelerce oluşan kuyruklarda tezahürat yarışına girmişlerdir. Böylece tıpkı 19 Ekim 2009’da Habur’da PKK’lı teröristlerle kucaklaştığı gibi, AKP tekrar teröristlerin kucağına oturmuştur.
 Ha, insan düşünmeden edemiyor.  Acaba ABD’nin elinde hükûmeti bu ihanet ve teslimiyete sürükleyen bilmediğimiz ne gibi belgeler var ki ABD’nin karşısında sus pus olmuş vaziyette ve her istenileni hazır ola geçerek yerine getirmektedirler?
 
3-  Hükûmetin “sözde çözüm süreci” politikasının size göre yol açtığı ve bundan sonra da açacağı olumsuzluklar nelerdir?
Milletimizi bunaltan, zihinleri bulandıran AKP'nin takip ettiği teslimiyeti politikaları kime/kimlere hizmettir? "Eli İmralı’daki yâr'da, gözü Kandil’deki oynaşta." olan bu şaşı bakışın mimarı yeni Cumhurbaşkanı, hakikaten ülkemizin çok dalgalı ve tehlikeli sularda seyretmesinin müsebbibidir.
Açılım politikaları sonucunda bitiyor dedikleri terör, bırakınız bitmesini bilakis artmış, hiç olmadığı kadar etki alanını genişletmiş, mevcut kadrolarını güçlendirmiş, etkinlik alanını genişletmiş, silah ve mühimmat yığınağıyla birlikte militan sayısını ikiye katlamıştır. Huzurun geleceğinden, anaların gözyaşının biteceğinden bahsettiler. Fakat gelen huzur değil hüsrandı.  Çarşaf çarşaf gazeteler yazdı, televizyonlar gösterdi. Doğu ve güneydoğudan çocuklar dağa kaldırıldı, bunların hepsi baştan ayağa silahlandırıldı, Türklüğe, Türkiye’ye ve Türk milletine kin kusan bir ölüm makinesine dönüştürüldü.. Üstüne üstlük militanların ülkemizi terk ettiklerini hayasızca ifade ettiler ancak bu yalanlarını kendi ağızlarıyla ifşa ettiler. Çünkü Başbakan Davutoğlu aynen şunları söyledi; "Haziran raporunu sunduğunuzda bile, çok az unsurun sembolik olarak çekildiğini biz biliyorduk ama hiçbir zaman topluma deklare etmedik ki çözüm süreci zaafa uğramasın."
Görüyor musunuz? Bir Başbakan halkımızı nasıl ve hangi bahanelerle kandırabildiklerini, gözümüzün içine arsızca bakarak ve gülerek ilan ediyor.
  Güya demokratikleşme adına şehit katilleriyle görüşülmekte, barış namı hesabına Kandil’le müzakere yapılmakta, anaları ağlatmamak için bölücübaşıyla diz dize yanak yanağa oturulmakta ve ondan medet umulmaktadır. Şu ahlaksızlığa bakınız… Tüm yapılan pazarlığın amacı barış ve çözüm içinmiş…
  Şimdi AKP-İmralı, AKP-Kandil; HDP-Kandil, Kandil-İmralı, HDP-İmralı arasındaki süreç trafiği durmaksızın işlerken ihanet hayli yol almıştır. Hatta teröristlerle görüşmenin yasal bir kılığa büründürülmesi için PKK’lı militanların eve dönüşleri ile sosyal yaşama katılım ve uyumlarının temini konusunda hükûmet TBMM’de 10 Temmuz 2014 tarihinde “Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine” dair 6 maddelik Kanun’u özel olarak PKK için çıkarmıştır. Söz konusu Kanun’da, “gerekli görülmesi hâlinde yurt içindeki ve yurt dışındaki kişi, kurum ve kuruluşlarla temas, diyalog, görüşme ve benzeri çalışmaların” yapılacağından bahsedilerek PKK’ya meşruluk atfedilmiştir. Dahası; terör örgütüyle görüşen, temas kuran, pazarlık yapan, mesaj alıp götürenlerin hukuki, idari ve cezai bir sorumluluğu da olmayacaktır.
Dolayısıyla Sayın Genel Başkanımızın TBMM’deki grup toplantısında dediği gibi; “İhanet müzakereleri kılıfına uydurulmuş, emniyete alınmıştır.”
 
4-  Teröristbaşı Abdullah Öcalan’ın İmralı’daki konumu ve statüsü ile ilgili son günlerde birtakım hükûmet yetkilileri ve PKK’nın TBMM’deki uzantısı olan HDP’liler tarafından birtakım açıklamalar yapılmakta. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?
Hatırlatmak isterim ki İmralı canisinin 2013 yılının Aralık ayındaki yaptığı “Çözüm için üçayak önemlidir.” açıklamasını tam bir talimat olarak alan hükûmet, yukarıda değindiğimiz gibi bunu bir “yasal zemine” oturtarak terörist başının emrinde ve kontrolünde olduğunu bir kez daha ispatlamıştır. Teröristbaşının ikinci ayak olarak istediği; “tarafların ve statülerinin bu yasal çerçeve içerisinde tanımlanması” şartını yerine getiren hükûmet, şimdi de İmralı canisi tarafından dayatılan “bir izleme kurulunun sürece dâhil edilmesi” hususuyla alakadar adımlar atmaktadır.
 Sonuçta ne olur? Amaç-hedef; teröristbaşını önce ev hapsine almak, sonra kim bilir belki de AKP rozeti takarak onların milletvekili sıfatıyla parlamentoya taşımaktır. İnşallah milletimiz 2015 yılında Milliyetçi Hareketi iktidara taşır, Genel Başkanımız Devlet Bahçeli Başbakan olur. İhanet sürecinin tüm tarafları Yüce Divanda yargılanıp hak ettikleri cezayı alırlar.