16. İSTİKLÂL MARŞI

07 Ağustos 2024 11:40
Okunma
59
16. İSTİKLÂL MARŞI

16. İSTİKLÂL MARŞI
Prof. Dr. Abdurrahman KÜÇÜK


12 Mart, İstiklal Marşı’nın TBMM’de kabul edilişinin yıl dönümü tarihidir. İstiklal Marşı’nın Mecliste kabul edilişinin yıl dönümü, TBMM başta olmak üzere, çeşitli kurum ve kuruluşlarca kutlanır. Kutlamalarda, İstiklal Marşı’nın önemi, yazıldığı dönemin özellikleri, ihtiva ettiği edebî ve manevi hava dile getirilir. İstiklalin önemi ve değeri vurgulanır. (12 Mart, Erzurum’un düşman işgalinden kurtuluş tarihidir ve bu tarih, Erzurum’da, coşku ile anılır. ). Türk milletinin bağımsızlık aşkı, kahramanlığı, asaleti ve değerleri İstiklal Marşı’nda özetlenmiştir. Bu marş, Türk milletinin geçmişini, gününü, geleceğini ortaya koymakta ve destanlaştırmaktadır.
İstiklal Marşı, 1 Mart 1921 tarihinde TBMM’de, o zaman Millî eğitim Bakanı olan Hamdullah Suphi (Tanrıöver) tarafından okunmuş ve büyük bir takdir görmüştür. 1 Mart’ta Mecliste okunan İstiklal Marşı, 12 Mart 1921 tarihindeki TBMM’nin toplantısında, resmen kabul edilmiştir. O gün İstiklal Marşı ve milletin ruhuna tercüman olduğu kabul edilmiştir. Kabul edildikten sonra Millî Eğitim Bakanı tarafından bir defa daha okunması teklif edilmiş ve teklif kabul görmüştür. Marş okunurken TBMM’nin bütün üyeleri ayağa kalkmış ve büyük bir coşku içinde marşı ayakta dinlemişlerdir. Merhum Mehmet Âkif Ersoy, İstiklal Marşı’nı Türk milletine hediye ettiği için Safahat’a almamıştır. Onun ölümünden sonraki baskılarına ilave edilmiştir. Hakikaten İstiklal Marşı, Türk milletine hediye edilmeye değer ve o yücelikte bir eserdir. Zaten yazılmasının hikâyesi de o yüceliktedir. 1920 yılının sonlarına doğru, “Millî heyecanı koruyacak, millî imanı manen besliyerek zinde tutacak…” bir millî marşın hazırlanması teklif edilmiştir. İsmet İnönü’nün Millî Eğitim Bakanı Rıza Nur’a bu teklifi olumlu karşılamıştır. Millî Eğitim Bakanı, böyle bir marşı yazacak şairlere bizzat mektup yazmış, ayrıca bir genelge ile ülkeye duyurmuş ve birinci geleceğe 500 lira ödül verileceğini açıklamıştır. Kısa sürede 724 şiir gelmiş fakat hiçbirisi istenilen nitelikte görülmemiştir. İstenilen şiiri ancak Mehmet Akif’in yazabileceği ortak bir kanaat hâlini almıştır. Birinciliğe para konulduğu için Mehmet Âkif’in şiir yarışmasına girmediği öğrenilmiştir. Millî Eğitim Bakanı olmuş olan Hamdullah Suphi, bir yandan araya Hasan Basri Çantay gibi arkadaşlarını koymuş, bir yandan da Mehmet Akif’e mektup yazarak şiir yazmaya ikna etmeye çalışmıştır. Ödül konusunun önemli olmadığını ve böyle bir millî marşı yazmanın önemini vurgulayarak Âkif’i şiir yazmaya ikna etmiştir.
Mehmet Âkif, “İstiklal Marşı”nı Ankara’daki Tacettin Dergâhı’nda yazmıştır. İlk defa, 17 Şubat 1921 tarihinde, “Kahraman Ordumuza” ithaf etmiş olarak, Hâkimiyet-ii Milli gazetesiyle Sebilürreşad dergisinin birinci sahifesinde yayınlanmıştır. M. Âkif, şiir için konulan ödülü, kırgınlığa yol açmamak için almış, ihtiyacı olmasına rağmen, bir hayır derneğine bağışlamıştır. Çünkü bu ona göre, kutlu bir davadır. Geçmişi ve geleceği şanlı Türk milletinin kahramanlık destanıdır, varlık mücadelesinin şaheseridir. Zaten hayatının son günlerinde, kendisine ziyarete gelenler, konuyu İstiklal Marşı’na getirmişlerdir. Misafirlerden birisi, M. Âkif Ersoy’a, İstiklal Marşı’nı “Acaba yeniden yazılsa daha iyi olmaz mı?” diye soru yöneltmiştir. Yatağında bitkin bir hâlde yatan M. Âkif, birden başını kaldırmış ve şu cevabı vermiştir: “Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdırmasın!... ”
Merhum Mehmet Âkif’in bu son sözü, İstiklal Marşı’nın, istiklalin, bir Millî Mücadele’nin “kutsi durumu”nu ortaya koymaktadır. Hakikaten M. Âkif Ersoy, İstiklal Marşı’nda, Türk milletinin soylu tarihini, kahraman “ırk” olduğunu, hür olarak yaşamasının haklı bulunduğunu ve korkmaması gerektiğini vurgulamaktadır. Ayrıca o; Hakk’ın müjdesinin yakınlığını dile getirirken, vatanın cennetliğini, şehit kanlarıyla sulandığını, hayatta olanların o şehitlerin evlatları olduğunu, vatansız olmanın “alçaklığı”nı, “mabet”in göğsüne yabancı elin değmemesi gerektiğini, “ezanların dinin temeli”ni teşkil ettiğini ve ebediyen yurt üzerinde inlemesinin sembolik özelliğini çok net ifadelerle açıklamıştır. Mehmet Âkif Ersoy, Çanakkale Şehitleri’ne şiirinde de Türk milletinin şanlı mücadelesini ortaya koymakta ve orada mücadele edenleri “Bedr’in Aslanları” ile mukayeselendirmektedir. Akif, şiirlerinde Türk milletinin maddi ve manevi özelliklerini dile getirmekte ve ideal bir nesil önermektedir. İstiklal Marşı’nın kabul ediliş yıl dönümünde M. Akif Ersoy’u şiirlerinde dile getirdiği muhteva kavranılırsa, huzursuzluk için bir sebep kalmayacaktır. Çünkü merhum Âkif, Müslüman Türk milletinin faziletini ortaya koymakta ve böyle bir millete mensup olmakla iftihar etmektedir. Bu anlayış, bugün Türk milletine karşı olmayı, kendine “ben aslında …” gibi farklı görmeyi bir “kahramanlık!” telakki edenlere cevap olacağını ümit ediyorum. Merhum Akif’e bir arkadaşı, “Üstad, sizi Türkçü görüyorum.” demek istemiştir. Bunun üzerine M. Âkif Ersoy, şöyle cevap vermiştir: “Ya ne zannediyorsun? Türk’e hiçbir kavmin horoz olmasına tahammül edemem.”
Evet! M. Âkif’i anlamak, bu millete içten veya dıştan kimsenin horoz olmasına fırsat vermemek lazımdır. Türk’ün ekmeğini yiyip onu hançerleyenlere, ona horozlanmak isteyenlere karşı uyanık olmak da Mehmet Âkif Ersoy’un hayatından ve eserlerinden çıkarılacak ders olmalıdır. Bazı meseleler bahane edilerek Türkiye’ye gelen yabancı “parlamenterler”in, yabancı “yazarlar”ın tavırları, Türk’e kefen biçmek isteyen yerli ve yabancı “düşmanlar”a, Türk milletini 36 etnik unsura bölmek isteyenlere, Türk milletinin birliğinden ve bütünlüğünden rahatsız olanlara, Türk adına düşmanca bakanlara, İstiklal Marşı’nı söylemeyenlere ve saldırı noktasaı yapanlara yine en güzel cevap Mehmet Âkif Ersoy’dur. O, Arnavut bir babanın çocuğu olmasına rağmen Türklüğü ile övünmüş ve kurtuluşu Türklük bilincinde görmüştür. Mehmet Âkif; buhranlı yıllarda kendisine “Nasıl kurtuluruz Üstad?” diye soranlara Türklüğe sahip çıkmayı ve Türk Ocakları kurmayı önermiştir. Türk’e “horozlanma”ya ve Türk milletini bölmeye kalkanlara cevap yine M. Âkif’in şu mısralarında saklıdır: “Sahipsiz bir memleketin batması haktır. Eğer sen sahip olursan bu memleket batmayacaktır”. Türk milletini seven ve kendini bu millete mensup hissedenler sahip çıkarsa kimse, Türk’e “horozlanamaz!... ”, Türkiye’yi bölemez, Türk milletini parçalayamaz ve Türklüğü yok edemez!...