CUMHURİYET’İMİZİN100. YILINDA EDEBİYATIMIZA DAİR
Doç. Dr.Tayfun HAYKIR
Tarih sahnesine asırlar evvel çıkan bir millet olarakTürkler birçok devlet kurmuş, sinesinden çıkardığı hanedanların oluşturduğudevlet sistematiği sayesinde çok geniş bir coğrafyada hükümran olmuştur. Kendidöneminde ve dünya düzeninde geçerliği ve etki düzeyi yüksek bir devlet yönetimsistemi olan Türk hanedan sistemi, ilerleyen zaman içinde yeni ve alternatifyönetim sistemleri karşısında zamaneye uyum sorunuyla karşılaşmıştır. ÖzellikleBatı’da yaygınlaşan demokratikleşme hareketleriyle birlikte dünya genelinde hanedanlıksistemine ağır eleştiriler yöneltilmiştir. Batı Türklerinin devleti olan ve Osmanoğluhanedanının kurucusu bulunduğu Osmanlı Devleti de hem hanedan esasına dayandığıhem de çok uluslu bir devlet olduğu için bu yapısal çözülmeden en çok etkilenendevletlerden biri olmuş ve bünyesinden birçok devlet çıkmıştır. TürkiyeCumhuriyeti Devleti de, Osmanlı Devleti’nin kurucu unsuru olan Türk milletinin,devlet yönetim sistemi olarak hanedanlık yerine cumhuriyeti esas alarak kurduğudevlettir. Bu yapısal değişiklik ve buna profesyonelce intibak edebilmekTürklerin devlet yönetiminde zamana ve şartlara uyum sağlamadaki başarısının enönemli delilidir. Söz konusu tarihî süreç, en kaba sınırlarıyla ifade edilmeyeçalışılırsa 1839’daki Tanzimat Fermanı ile 1923’te Cumhuriyet’in ilanı arasındageçen 84 yıllık süre dikkate alınmalıdır. Bu süreç, Türk edebiyatı tarihinde de“Yenileşme Devri Türk Edebiyatı” olarak başlıklandırılmıştır.
Yenileşme Devri Türk Edebiyatı, sosyal ve politik zemindedeğerlendirildiğinde Yusuf Akçura’nın “Üç Tarz-ı Siyaset” olarak tasnif ettiği,siyasi ve askerî hadiselerin belirleyici olduğu sosyolojik vatandaşlık tanımımalumdur. Osmanlılık, Müslümanlık ve ardından Türkçülük bakış açısı, devleti zamanınşartlarıyla çatıştırmamak/kurtarmak noktasında devlet-vatandaş arasındaki sözleşmeyiifade etmek için kullanılmıştır. Ancak sınırların küçülmesi, farklı uluslarındevletle olan vatandaşlık bağını kanlı muharebelerle koparması bu pragmatikyaklaşımdan sonuç alınamamasını beraberinde getirmiş ve nihayetinde OsmanlıDevleti, kurucu unsuru olan Türk milletini ifade eden bir vatandaşlık tanımınageçmek mecburiyetinde kalmıştır. Yaşanan bu tanımlama zamanın ruhu ile gelenyeni dünya düzeninin yaşattığı bir vakıadır. Ancak “Türkçülük”ün doğuşu siyasi biraksiyon olmaktan ziyade bilimsel bir sahada Türkoloji çalışmalarıyla buvatandaşlık tanımından çok daha önce başlamıştır. Dolayısıyla Türkçülüğe dairbir vatandaşlık tanımına ihtiyaç duyulduğunda bu tanımın sosyolojik ve ilmîboyutuna dair Türk entelektüelitesi -ki bunlara arasında öne en çok çıkanlarınbir yönleri de edip olmalarıdır gerekli bilgi ve dünya görüşüne sahipti. Sözkonusu birikimin toplumcu bir edebiyat anlayışıyla halka Türk milletineyönelmesi ile 1900’lü yılların başından itibaren “Millî Edebiyat Hareketi”mizdoğmuş oldu. Aslında her milletin kendi diliyle yazılı yahut sözlü olarak edebînitelik vasfına uygun ürettiği eseri millîdir. Ancak bizim edebiyat tarihimizdeMillî Edebiyat Hareketi başlığı altında özel bir dönem açmanın gerekliği, çokuluslu bir yapıdan millî bir devlet yapısına bürünmekten yani millî kimlikinşasından dolayı gerekli olmuştur. Millî Edebiyat Hareketi’nin kurucu ismi,ilk adımı olarak şüphesiz Mehmet Emin Yurdakul’u anmak gerekir. Öyle ki o, sadeTürkçe ile entelektüel Türk ediplerine edebî metin yazılabileceğini ispatetmiştir, bu yolda ilk eserleri vermiştir. Dolayısıyla konuşma dili ile edebîdil arasındaki açılan makası kapatmaya çalışmıştır. 1897’de Selanik’teyayımlanan Asır gazetesinde okurlabuluşan “Anadolu’dan Bir Ses yahut Cenge Giderken” başlıklı şiirdir bu ilkadım. Orada açık açık “Ben bir Türk’üm dinim, cinsim uludur!” diyerekediplerimizin yönünü Türk unsuruna dönmesine, Türklük meselelerine duyarlıolunmasına çağrıda bulunmuştur. Bu çağrı yanıtsız kalmamıştır, aynı şiirini dedâhil ettiği 1899’da Türkçe Şiirler adlışiir kitabını çıkarırken Türk edebiyatı tarihi açısından çok önemli olan bukitabın başına dönemin tabiri caizse patronaj makamındaki edipleri takrizleryazmışlardır. Kimdir bu edipler; Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit Tarhan,Şemsettin Sami, Rıza Tevfik ve Selanikli Fazlı Necip... Yurdakul çok önemli biryolun ilk adımını attıktan sonra Rıza Tevfik Bölükbaşı, sade Türkçe ileözellikle halk edebiyatı nazım şekillerini ustaca kullanarak edebî değeri yüksekşiirler söylemeyi başarmıştır. Dolayısıyla sade Türkçe ile entelektüelitebuluşmuş, barışmış ve buradan bir edebî dil, edebiyat iklimi doğmuştur hattadaha da önemlisi Türk milleti ve Türkçe kendisini istikbale taşıyacak olan yeniistikametine kavuşma yoluna girmiştir. Türk milletinin millî kimlik inşasınısağlayacak ruh, kaynağını Millî Edebiyat Hareketi’nden almıştır. Atılan bu ilkadımlardan yaklaşık on yıl sonra Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin ve Ali CanipYöntem’in çekirdek kadrosunu oluşturduğu, yine Gökalp tarafından sistemleştirilen“Halka Doğru” prensibi doğrultusunda “Yeni Hayat”ın temelleri atılmıştır. YeniHayat, yeni bir medeniyet dairesinde muasır şartlar içinde Türk milletininvaroluş gayesidir, bunun siyasi ayağını ise Cumhuriyet oluşturmuştur veyaklaşık bir on yıl sonra o da tüm zor şartlara rağmen gerçekleşmiştir. “YeniHayat”ın en önemli alt başlıklarından biri de “Yeni Lisan”dır. Dilde veedebiyattaki bu hamlenin en önemli ismi de Ömer Seyfettin’dir. Ziya Gökalp’ın“Milletlerin bir şiir devri, bir de şuur devri vardır; şuur devri başlayıncaşiir susar.” vecizesinde ifade ettiği üzere halka inip, halkı muasırmedeniyetler seviyesine çıkarmak, millî kimliği inşa etmek için Ömer Seyfettin1911’de Genç Kalemler mecmuasındayayımladığı “Yeni Lisan” başlıklı makaleleriyle Türkçeye nefes aldırmıştır.Öyle ki aynı dönemin ferdiyetçi edebî cephesini oluşturan Fecr-i Âtî edebîencümeni arasındaki Köprülüzade Fuat, Yakup Kadri gibi isimler dahi şuurdevrinin şartlarını hemen idrak edip Millî Edebiyat Hareketi içinde yerlerinialmıştır. Ömer Seyfettin hikâyede, Yahya Kemal Beyatlı şiirde bu yeni duyuştarzının zirve isimleri olmuştur. Türk romancılığının kurucu ismi Halit Ziya kikendisi Edebiyat-ı Cedide sanatçısı olmasına karşın Türkçenin sadeleşmesiyolunda katkıda bulunmuş, Mai ve Siyah adlıromanı bizzat kendisi sadeleştirerek yeniden yayıma hazırlamıştır. Oluşturulanbu edebiyat iklimi ve Türkçenin istikametini bulmasıyla birlikte Türk milletimillî romantik dönemini yaşamaya başlamıştır, bu idrak sayesindedir kicumhuriyet kurulabilmiş ve kazanımları çok kısa bir süre içinde halkaindirilebilmiştir. Fikrî ve ilmî olarak güçlü temeller üzerine kurulan Türkmilliyetçiliğinin halka yayılmasında yukarıda değinildiği üzere edebiyat başatrol üstlenmiştir. Cumhuriyet kurulduktan sonra da edebiyatın bu toplumsal yönüyeni temalarla, yeni ediplerle yoluna devam etmiştir, bir memleket edebiyatıdoğmuştur. Yüz Ellilikler Listesinde yer alıp sürgüne gönderilen Rıza Tevfik,Refik Halit gibi isimler dahi yazdıkları o güzel metinlerle Türkçeyedolayısıyla Türk milletine hizmet etmişlerdir; şuurlu davranmışlar, ayrı gayrıdavasına düşmemişler, ayrıksı durmamışlardır. Ancak Cumhuriyet’imizin 100.yaşını kutladığımız şu günlerde edebiyat dünyasının bir kısmının bu önemlimisyondan uzaklaşmış, kökleriyle bağlantısını kesmiş gibi şuursuzca hareketettiği görülmektedir. Edebiyatlar milletlerin sinesinden çıkar, milletlerin enönemli varlık nişanesi olan dille eserler üretilir ve bu eserler o milletinvaroluşunu sağlar. Bundan dolayı edebiyatlar milletlerin adlarıyla anılırlar;Türk edebiyatı, İngiliz edebiyatı, Arap edebiyatı gibi... Dünya literatüründebu böyledir, böyle ifade bulur. Türk edebiyatına çeşitli sebeplerden dolayı“Türkçe edebiyat”, “Türkiye edebiyatı”[1]demenin doğru olmadığını, bunun ardında bulanık bir zihniyetin olduğunu bilmekgerekir. Çünkü Türkçe, bu yola sapanlara dahi kâinatı Türkçenin kudretiyleanlama, anlamlandırma ve anlatma imkânı vermiştir. Dolayısıyla çağları aşan birses olan Türkçenin ve Türk edebiyatının büyüklüğü karşısında onların bu cılızgirişimleri maksatlarına ulaşabilmeleri yolunda hiçbir zaman bir amilolamayacaktır. Cumhuriyet’imizin 100. yılı kutlu olsun! Milletimizin Türkçeylesonsuza dek bu topraklarda kaim olması dileği ve duasıyla…
[1] Sözkonusu bu ifadeler edebiyat tarihçiliği terminolojisi ve bir coğrafyayı imlemekiçin kullanılıyor ise bunda bir beis yoktur. Kastımız redd-i milliyette bulunanlarınifadeleridir.