TÜRK’ÜN KÜRESEL ÜLKÜSÜ İ-LAY’I KELİMETULLAH
M. Suad UZUN
Türk milleti ortaya çıkmış olduğu ilk dönemden buyana sürekli olarak büyümüş, gelişmiş ve yaşadığı coğrafyaların da gelişmesinekatkıda bulunmuştur. Toplum olarak içinde bulundukları çevreden etkilenirkengerek yaşayış gerekse sosyokültürel yapıları itibariyle bulundukları coğrafyayıve toplumları birçok açıdan olumlu etkilemişlerdir. Kaşgarlı Mahmut Divanü Lûgati’t-Türk'te ‘Tanrı, devlet güneşini Türk burçlarında doğdurmuş vegökleri onların ülkesi etrafında döndürmüştür. Onlara Türk adını vermiş veonları yeryüzüne hâkim kılmıştır’ diyerek bu hususa edebi bir bakış açısını getirmiştir.Tarihte ‘Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi’ olarak karşımıza çıkan ve Türklerindünyaya Türk töresi temelinde nizam vermesi anlamı taşıyan bu iddia İslamöncesi dönemde oldukça etkili biçimde savunulmuştur. Bu hali ile Nizâm-ı âlem ülküsü olarak karşımızaçıkan bu iddia, İslam öncesindeki Türk devletleri tarafından yürütülen TürkCihan Hâkimiyeti Mefkûresi’nin Türklerin İslam ile şereflenmesi sonrasında karşımızaçıktığı idealler bütününü ifade etmektedir. Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkuresinin hedefindedünyaya Türk Töresi ile nizam vermek ve dünya barışını tesis etmek düşüncesivarken; İslam dininin kabulü ile birlikte Nizâmı Âlem adını alan bu ülkününhedefinde dünyaya Allah’ın dini olan İslamiyet’le nizam vermek bulunmaktadır.Bu açıdan bakıldığında Türk devlet geleneğinde yer edinmiş olan birçok kavramda,Türklerin dünyaya yön veren, dünya barışını tesis eden temel hüküm verici olmaiddiasının temel alındığı görülmektedir. Nitekim gerek Kızılema, Nizam-ıÂlem, gerekse Î′lây-ı Kelimetullah iddiasının Türk Cihan HakimiyetiMefkuresinde ortaya koyulan temel iddialar ile örtüştüğü görülmektedir. Tüm budüşüncelerle birlikte Türk İslam Ülküsü de dahil olarak hepsi birer evrenseltasavvur ve tahayyül beratıdır. “Millî Ülkülerden” söz ediliyorsa, var olanlayetinilmiyor demektir. Ülkü kavramı, içerisinde tanımı gereği elde edileninötesinde arzuları barındırır. Ötelerin daha ötesidir. Kızılelma da tam olarak budurumu ifade etmektedir.
Bubağlamlarda, en kâmil halini Osmanlı’da bulduğu düşünülen bu ülkü, ‘şuur veiradey’le, Osmanlı’ya ‘siyasi istikrar‘, ‘içtimai adalet‘, ‘bünyesininsağlamlığı‘, ‘çok yüksek ve ince idare makinesi‘, ‘kudretli ordu‘, ‘yüksekaskeri teknik‘, ‘geniş hukuki faaliyet‘ ve ‘edebiyat, sanat ve mimaride vücudagetirdiği ihtişamlı eserler‘ sağlayan bir mefkûredir. (Demirhan 2019, 11)Buradan anlaşılacağı üzere, nizam-ı âlem ülküsü, esasen iç meseleleri dahafazla odak haline getirmektedir. Nizam-ı âleme dair bilinç ve onunanlaşılmasına münhasır yönelimler, siyasallaşma ve toplumsallaşma doğrultusunuişaret ederken, diğer yandan bürokratikleşme ve sanatsallaşmayı da ifadeetmektedir. Bu anlamda nizam-ı âlem ülküsü, bir kimlik inşasının da en önemliparçalarından biri sayılabilir. (Mağat M, 2020) Türklerin cihan hâkimiyeti mefkûresi,ilk defa bir Türk imparatorluğu kuran Hunlar ile bilhassa onların hükümdarıMete ile başlar. Bu kudretli imparatorluğun hükümdarları mektuplarının başında“Tanrının tahta çıkardığı Hun milletinin büyük hükümdarı” ibaresini kullanırlardı.Hunlar Uzak-Şark’tan Şark-ı Avrupa’ya kadar bütün Türk ve Asya kavimlerinibirleştiren, birçoklarını yerlerinden söküp atan ve meşhur Çin Seddi’nininşasına sebep olan kendi kudret ve üstünlüklerine inanıyorlardı. Hunlarınesaret döneminde bile, millî şuur ve gururlarını muhafaza ettiklerine ve Tanrı’nınkendilerine yardımcı olduğuna inandıklarına dair şu tarihi kayıt çok büyük önemtaşımaktadır. Mağlup olan bir Hun hükümdarı teslim olmayı ret ederken ‘’şimdiölürsek dünya durdukça kahramanlık şanımız yaşayacak; oğullarımız ve torunlarımızbaşka milletlerin başbuğları olacaktır.’’ beyanı böyle bir durumda bile cihanhâkimiyeti fikrinin ne derece derin bir imanla yaşadığını göstermektedir.Birbirinin devamı ve tamamlayıcısı niteliğe sahip olan ülküler bütünüiçerisinde, temel amacın dünya hakimiyeti olmadığı, her aşamasında dünyayanizam (düzen) vermek ve adaletle hükmetmek iddiasını barındırdığıunutulmamalıdır. Prof. Dr. Recai Coşkun ‘DüşünceDünyasında Türkiz’ adlı dergideki yazısında; “Kızılelma’dan Söz edildiğinde, hele de zaman Osmanlı Devletifütuhatına denk düşüyorsa ‘Nizam-ı âlem’ ve ‘Î′lây-ı kelimetullah’ akla ilkgelen kavramlardır. Bunlar Osmanlı Döneminde Türklük ideallerine İslami lezzetkatılmasıyla ortaya çıkmıştır. Lakin burada dikkat çeken bir husus vardır. Hem ‘Nizam-ıâlem’ ve ‘Î′lây-ı kelimetullah’ özlerinde birer İslami mefhum olmakla birliktebunlar İslam dünyasında sadece Türklüğün zihniyet ve ülkü dünyasında karşılıkbulmuşlardır. İlahi sır. Bu iki kavram memalik-iİslam’da niçin sadece Türkler tarafından sahiplenilmiştir? Bu tespitten şöylebir çıkarsama yapmak mümkündür: Kızılelma Ülküsü, Türklerin millî ruhlarındagömük olarak yaşar ve tarihin akışı içerisinde kendisine yeni bir biçim bulur.Öz değil ama zaman ve şartlarda başkalaşmalar bu biçimin yenilenmesine vesileolur. Belki tam tersinden de okunabilir bu durum. Dünyaya hükmetme Ülküsü,aslında Türklerin İslamlığının teminatıydı. Bir koza gibi Türk millî ülküleriniiçerisinde besledi ve son dine hazır bir hale getirdi.’’ Diyerek hem bu iddialar arasındaki ülkü bütünlüğüne,hem de ortaya koyulan iddiaların her ne kadar İslami bir temele dayanıyorolsalar da, Türk milli kültürünce yorumlanarak ortaya çıktıklarına temasetmiştir.
Türk tarihisüresince ortaya koyulmuş olan tüm bu idealler, bir bütün olarak kabul edilmiştir.Türk devletlerinin önce Türkistan coğrafyasında, sonra Irak, Suriye, Mısır veAfrika topraklarına yayılmasında ve nihayetinde Anadolu, Balkanlar veİstanbul’un fethine uzanan gelişim süresinde hep bu ideal bütününün katkısıgörülecektir. Aynı iddia ve ideal Roma önlerine kadar gidilmesinden Viyana’nınkuşatılmasına, Kırım’ın alınmasından Akdeniz’in bir Türk gölü halinegetirilmesine kadar tüm süreçlerde tetikleyici rol üstlenmiştir. Nitekim bu fetihleriçin yapılan tüm savaşlarda din, devlet, vatan gibi kutsal değerler, İslam’ınvarlığının devamı için zaruri değerler olarak kabul edilmiş, bunlar uğrundaölüm makamların en yücesi şahadet olarak nitelendirilmiştir. Çanakkale Zaferive Kurtuluş Savaşlarında karşılaşılan sorunlar bütünü, İ′la-yı kelimetullah davasınıngüçlü motivasyonu ile aşılmış ve savaşan ordumuzun yegâne motivasyon aracıolmuştur. Ortaya çıkan idealler bütününün kavramlarından biri olan ‘Devlet-iebed müddet’, devletin ömrünün vade biçilemeyecek kadar sonsuz olduğuna işaretetmektedir. İslami tecrübeye bakarak da devletin önemini Mekke-Medinekarşılaştırmasıyla açık şekilde ortaya koymak mümkündür. ‘Mekke devletsizlik,Medine devlettir’. Bu nedenle hicret Mekke’den Medine’ye, fetih ise Medine’denMekke’ye doğru yapılmıştır. Devletin ‘ebed müddet’ oluşu aslında Atsıztarafından ortaya atılan Türk tarihinin ‘saltanatlar değil devletler üzerinden’tanımlanması gerektiği tezinin de temelini oluşturmaktadır. Görülüyor ki âlemindirliği ve birliği ancak ‘Allahın adını yüceltmek’ iddiası ile manevi birkimlik ve meşruiyet kazanacaktır. Bu ülkü Osmanlıların fetih siyasetine yönverdiği gibi ‘cihat ve gazaların’ da istikametini belirlemiştir. Ancak kabuletmek gerekir ki hem Nizam-ı Âlem hem de Î′lây-ı Kelimetullah kavramları‘fütuhat döneminin’ güçlü ve iştiyaklı dilini yansıtırlar. Kabaran denizlergibi bir gün geri çekilmeleri mukadderat olan her büyük devletin büyüme,duraklama ve gerileme dönemlerinde dilleri farklılaşır, Osmanlıda da böyleolmuştur. Nitekim ‘Nizam-ı Âlem’ ifadesindeki Nizam kelimesi ile aynı köktengelen ‘Tanzimat’ birbirinden çok farklı iki dönemi, iki stratejiyi, iki ruhhalini temsil ederler. Birisi ‘fütuhat’ dilidir diğeri ‘inhitat’. (Bilgiocakta)Türk devletler silsilesinin devamı olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucufelsefesi de bu yönde şekillenmiş ve Türk milliyetçiliği temelinde yenidenbüyük devletler seviyesine çıkma ülküsünü yeni Kızılelma olarak benimsemiştir. Devletinkurucu felsefesini oluşturan Türk milliyetçiliği fikir sistemi, Ziya Gökalptarafından ortaya atılan fikirler çerçevesinde şekillenerek yeni hedef veyöntemleri ortaya koymuştur. Nitekim Cumhuriyetin kurucusu Gazi MustafaKemal’in fikirlerinin babası olarak nitelendirdiği Gökalp, ‘Kızılelma’ adlışiirinde; ‘’Kızılelma oldu bir güzel Cennet: Oradan Turan’a yağdı saadet. EyTanrı icabet kıl bu duaya: Bizi de kavuştur Kızılelma’ya!…’’ diyerek Türkdevlet felsefesinde bu alanda var olan devamlılığı en güzel haliylegöstermiştir. Türk milliyetçiliğinin siyasal hareketi, Türk devlet yönetimindeönemli izler bırakmış olan Milliyetçi Hareket Partisinin Genel Başkanı Sayın DevletBahçeli’nin 14 Ocak 2020 tarihli meclis konuşması da bu alanda fikir birliğinindevam ettiğini göstermektedir. Sayın Bahçeli: ‘’Özellikle belirtmek isterim ki, kötü düşünceler, kötürüm niyetler,köksüz hedefler sahiplerine aynen dönecek, insan içine çıkamaz halegetirecektir. Milliyetçi Hareket Partisi’ne ölüm fermanı yazanlara unuttuklarıbir hususu hatırlatayım:’’ diyerek başladığı konuşmasını, Türk devletininkurucu ideolojisi olan Türk milliyetçiliği fikrinin, tarihten aldığı misyonusürdürdüğünün ve aynı hedefler doğrultusunda hareket etmeye devam ettiğininkanıtı niteliğinde şöyle sürdürmüştür: ‘’Davamızdualıdır. Davamız hak davasıdır, hakikat davasıdır, İlay-ı Kelimetullah davasıdır.Cihan yıkılsa emin olun çatımız sarsılmayacaktır. Allah birliğimizi bozmasın.‘’
Kaynakça:
COŞKUN, R, Düşünce Dünyasında Türkiz Siyaset Ve Kültür Dergisi.S.36, Yıl:5, Sayı: 25, Ocak-Şubat 2014)
Buhârî, “Cihâd”, 15; “Tevḥîd”, 28; Müslim, “İmâre”, 149-151) (TürkDiyanet Vakfı, İslam Ansiklopedisi, İ‘lâ-yi Kelimetullah Maddesi.
DEMİRHAN, A, (2019).Kuruluş Sarmalı’ndan Kurtulmak: Osmanlı ve Hakimiyet Telakkileri, DergahYayınları, İstanbul.
MAĞAT, M, ModernizminTürk Devlet Algısına Etkisinde Bir Köken Tasavvuru Olarak Nizam-ı Âlem Ülküsü
https://bilgiocakta.com/uploads/ekitaplar/3.pdf