SEMİH YALÇIN: KÜRT KÖKENLİ VATANDAŞLARIMIZIN KARDEŞLİK HUKUKU VE VARLIĞININ GARANTİSİ HDP DEĞİL, MHP’DİR

22 Ağustos 2022 15:16
Okunma
110
SEMİH YALÇIN: KÜRT KÖKENLİ VATANDAŞLARIMIZIN KARDEŞLİK HUKUKU VE VARLIĞININ GARANTİSİ HDP DEĞİL, MHPDİR

SEMİH YALÇIN: KÜRT KÖKENLİ VATANDAŞLARIMIZIN KARDEŞLİK HUKUKU VE VARLIĞININ GARANTİSİ HDP DEĞİL, MHP’DİR
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Semih Yalçın, “Başını Kemal Kılıçdaroğlu CHP’sinin çektiği zillet cephesi; hep bir ağızdan felaket çığırtkanlığı yapmakta, topluma karamsarlık ve ümitsizlik aşılamak için çırpınmaktadır. Zillet ittifakının ileri gelen temsilcileri büyük sermaye sahiplerinin borazanı olmuştur.” dedi.
Yalçın, 14 Ocak 2022 Cuma günü TÜRKGÜN gazetesinden Haber Müdürü Tolga Polat’a yaptığı özel açıklamada, zillet ittifakı ve siyasi gündeme ilişkin olarak çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.
Kürt kökenli vatandaşlarımızın kardeşlik hukukunun ve varlığının garantisi HDP’nin değil, MHP’nin olduğunu vurgulayan Yalçın, “Kürt kökenli insanlarımızın HDP tarafından istismarına ebediyen son verecek parti de MHP’dir. HDP; Kürt kökenli vatandaşlarımızın sözcüsü değil, hasmı ve düşmanıdır. HDP, huzur ve barışın belalısıdır. Diyarbakır İl Başkanlığı önünde nöbet tutan ailelerin eylemi, HDP’nin çirkin ve kirli yüzünü gözler önüne sermiştir." diye konuştu. Yalçın, şunları kaydetti:
“Başını Kemal Kılıçdaroğlu CHP’sinin çektiği zillet cephesi; hep bir ağızdan felaket çığırtkanlığı yapmakta, topluma karamsarlık ve ümitsizlik aşılamak için çırpınmaktadır. Düne kadar doların yükselişini bahane ederek gürültü koparan bu suni kaos cephesi; doların köpüğü alınıp gerçek değerlerine indirilince, bu kez düşüşe sardırmaya başlamıştır. Kılıçdaroğlu ve hempalarına göre doları düşürmek de yükseltmek de suçtur. İhracatta rekorlar kırılması, savunma sanayii alanındaki millî hamlelerle Türkiye’nin gıpta edilen, hatta kıskanılan bir ülke olması, bu karanlık ittifak için hiç önemli değildir. Koronavirüs salgını yüzünden başta ABD olmak üzere bütün Batı dünyası, hatta bütün ülkeler kırılırken; Türkiye’nin yerli aşı üreterek mücadelede önemli bir safhaya ulaşması karşısında üç maymun oynanmaktadır. Dün memur, işçi ve emekli maaşlarında artış isteyen zillet sözcüleri, yapılan artışlara bugün arsızca burun kıvırmaktadır. Zilletin amacı üzüm yemek değil, bağcıyı dövmektir. Zillet ittifakının sözcüleri, dolar çakılınca hesapları bozulan ve zarara uğrayan para baronlarının ağıtçılığını yapmaktadır. Kılıçdaroğlu dâhil; zilletin bütün ileri gelen temsilcileri, büyük sermaye sahiplerinin borazanı olmuştur. Zillet ittifakı, milletin değil sahibinin sesidir. Zillet ittifakı, bozgunculardan oluşan bir siyasi halitadır. Bu halitanın mümeyyiz vasfıysa devrisabık çetesi olmasıdır. ‘Hesap soracağız, asacağız, keseceğiz.’ gibi yavelerin sık sık dillendirilmesi bundandır. Helallik istemekle başlayan yalan edebiyatı, boş tehdit ve külhanbeyliğe yerini bırakmış; erbabıhusumet, aslına rücu etmiştir. Türkiye’nin terörle mücadelede geldiği aşama ve devlet otoritesinin ülkenin dört bir yanında sağlanması; zillet ittifakı için övünç değil, dövünme vesilesidir. Çünkü zillet cephesinin ve yol arkadaşı HDP’nin terör makineleri birer birer etkisiz hâle getirilmiştir. Çünkü CHP ve HDP’nin eylemlerine bel bağladığı eli kanlı katillerin kökü kesilmek üzeredir. Çünkü PKK’nın yakasından canını kurtarabilenler devletin emin ellerini tutup şefkatli kollarına teslim olmakta, kanlı terör örgütünün dağılma süreci her geçen gün hız kazanmaktadır. Psikolojik üstünlük devlete ve dolayısıyla halka geçmiştir. HDP Eş Başkanı Mithat Sancar’ın, ‘İktidarı ve kayyumlarını göndereceğiz.’ diye inlemesi ise aslında bitişin itirafıdır. Kayyum demek, devlet otoritesinin tesisi ve belediye kaynaklarının kanlı terör örgütü yerine halka kanalize edilmesi demektir. Sancar’ın Diyarbakır’da Devlet Bahçeli hatıra ormanı tanzimi çabalarını Kürt halkına sözde hakaret diye değerlendirmesi de bu güzide kentimizde MHP’nin bayrak göstermesinden duyulan dehşetin yansımasıdır. Çünkü Diyarbakır’da MHP Lideri Devlet Bahçeli adına dikilecek her fidan; kardeşlik ve birlik için büyüyüp yeşerecek, buna karşılık PKK terörünün kökü de dalları da kuruyacaktır. Diyarbakır’da büyüyen her ağaç, bin yıllık kardeşliğimizin ve ebedî bekamızın simgesi olacaktır. Dalları bütün toplumu kucaklayacak, yaprakları huzur ve sükûnun emin gölgesi olacaktır. HDP sözcüleri pekâlâ bilmektedir ki Diyarbakır teşkilatı dâhil, yurdun dört yanındaki MHP örgütlerinde Kürt kökenli vatandaşlarımız iftiharla görev yapmaktadır. Kürt kökenli vatandaşlarımızın kardeşlik hukukunun ve varlığının garantisi HDP değil, MHP’dir. Kürt kökenli insanlarımızın HDP tarafından istismarına ebediyen son verecek parti de MHP’dir. HDP; Kürt kökenli vatandaşlarımızın sözcüsü değil, hasmı ve düşmanıdır. HDP, huzur ve barışın belalısıdır. PKK’ya militan temin eden HDP’nin elinden evlatlarını kurtarmak için uzun süredir Diyarbakır İl Başkanlığı önünde nöbet tutan ailelerin eylemi, HDP’nin çirkin ve kirli yüzünü gözler önüne sermiştir. Halk, huzur ve barış için HDP’ye karşı bayrak açmıştır. Ailelerin PKK’nın siyasi acentesine cesurca karşı koyması, artık bu katiller sürüsünün işinin bittiğinin resmidir. 2023 Seçimlerinde halk; kendi haklarını gaspeden, imkânlarını PKK’ya akıtan sonra da teröristlerle resim çektiren HDP’yi sandığın dibine gömecektir. Bu arada kamuoyunda açıkça gözlemlenmektedir ki Cumhur İttifakı hazımsızlığı CHP’nin başı Kemal Kılıçdaroğlu ile yancılarının çenelerine vurmuştur. Her gittikleri yerde hepsi ayrı telden çalmakta, ayrı nakarattan konuşmaktadır. Zillet cephesi adına kürsüye çıkan martavalcıların menteşesi öylesine bozulmuştur ki dilleri de çeneleri de ayar tutmamaktadır. CHP sözcülerine ve yancılarına diyeceğimiz odur ki ‘Çok konuşarak bir şey olunsaydı ormanın kralı aslan değil, papağan olurdu.’ Son olarak; Sayın Genel Başkan’ımıza amiyane sözlerle saldıran Kılıçdaroğlu’na, Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sisteminin, Cumhur İttifakının ve meşru iktidarın yanında MHP Liderinin kaya gibi durduğunu tekraren hatırlatırız."

MHP VE ÜLKÜCÜ HAREKETTE VEFA, KADİRŞİNASLIK, SADAKAT VE MÜCADELEYE HÜRMET ESASTIR
MHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Semih Yalçın, , “MHP ve Ülkücü Harekette; vefa, kadirşinaslık, davaya sadakat, geçmişte sergilenen ortak çabalara ve omuz omza verilen mücadeleye hürmet esastır.” dedi.
Yalçın, 15 Ocak 2022 Cumartesi günü resmî Twitter hesabı üzerinden yaptığı açıklamada, şu ifadelere yer verdi:
“Geçmişte MHP’de önemli sorumluluklar üstlenmiş bir iki kişi ihraç işlemlerinin başlatıldığını öğrendiğinde, Ülkücü adabını ve ahlakını bir kenara bırakarak partimizi ve Genel Başkan’ımız Sayın Devlet Bahçeli’yi terbiyesiz ve saygısız ifadelerle eleştirmeye yeltenmiştir. MHP’ye saldıran bu gibi proje isimler ne ilk ne de son olacaktır. Hayatlarını içinde yer aldıkları camianın değerlerini özümsemeden, nasıl bir davanın adamı olduklarını idrak etmeden geçirenlerin, kalan ömürlerini kılükal ile harcamaları normaldir. Bu gibilerin evveli hüsran, ahirleri de ziyandır. Oysa MHP ve Ülkücü Harekette; vefa, kadirşinaslık, davaya sadakat, geçmişte sergilenen ortak çabalara ve omuz omuza verilen mücadeleye hürmet esastır. İnsanlar birbirlerini tenkit edebilirler, ancak eleştirmenin dozu ve kalibresi iyi ayarlanmalı; kelamın değeri, seviyesi, ahlakı olmalıdır. Hak edene hak ettiği dilden konuşmak ise başka bir husustur. Lakin söz konusu olan MHP ve Milliyetçi Hareketin lideriyse orada devreye Ülkücü ahlakı ve Ülküdaşlık hukuku girmelidir. Ülkücü olmanın ve Ülkücü ahlakının en temel göstergelerinden biri, liderine ve büyüklerine karşı hürmetkâr olmaktır. Eğer artık davaya inanmıyor ve onun liderinin siyasi anlayışıyla uygulamalarına katılmıyorsanız; bunu dillendirirken hiç olmazsa edepli, saygılı olmak zorundasınız. Bu; sizin muhatabınızdan çok, izzetinefsinize vermeniz gereken kıymetin ve milletinize olan borcunuzun icabıdır. Ülkücüler, davalarına sadakat ve birbirlerine karşı terbiyelerini muhafaza hususunda hem kendilerine hem de varlık sebepleri olan millete söz vermişlerdir. Sözlerini tutmayanlar, Ülkücülük gömleğini çıkarmışlar demektir. Geçmişine, hatıralarına ve en önemlisi de davasına ihtiram duymayanların; kendilerine saygısı olmadığı gibi, topluma da hayrı kalmamış, karakterleri aşınmış ve kağşamış demektir. Geçmişte de böylesi suimisallere ve kendilerine şahsiyet veren bir davanın ismetini kirletmeye dönük suiistimallere şahit olduk. Sırf siyaseten zor duruma düşüreyim, kamuoyu önündeki itibarını zedeleyeyim, haksız çıkarayım diye; inandıkları değerleri çiğneyip partimize ve Milliyetçi Hareketin liderine saldıranlar, bundan hiçbir şey elde edemeyip kendilerine ve millete zarar vermişlerdir. Hz. Ali Efendi’mizin şu sözü, boş konuşan ve malayani ile vakit zayi eden hamakat ehli için kulağa küpe olacak cinstendir: ‘Susmak vakardır.’ Gevezelik ve faydasız sözlerle iştigal etmek yerine susmak, aklı başında her insan için vakarlı bir duruş anlamına gelmektedir.”

İP MÜDİRESİ BİR YANDAN PKK’NIN SİYASİ ACENTESİYLE İŞ BİRLİĞİ YAPIYOR, DİĞER YANDAN DA CUMHUR İTTİFAKINA PİSLİK BULAŞTIRMAYA ÇALIŞIYOR
MHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Semih Yalçın, İP Genel Başkanı Meral Akşener’in saçma sapan iddialarının yer aldığı açıklamalarına karşılık, 20 Ocak 2022 Perşembe günü sosyal medya hesabından açıklama yaparak şunları belirtti:
“İP Müdiresi Meral Akşener, iftira ve karalamaya dayalı FETÖ’cü algı operasyonlarından beklediği semereyi göremeyince şimdi de Leninist metotlara sarılmaya başladı. Lenin; kitleleri aldatmak ve yönlendirmek için yalanı en etkili propaganda aracı olarak kullanıyordu. Bölücübaşı Öcalan’ın serbest bırakılacağına dair uçuk iddia; İP'in Müdiresinin, aynı komünist usulü hiçbir ahlaki kaygı gözetmeden denediğinin işareti. Bölücübaşının serbest bırakılmasının mümkün olmadığını İP Müdiresi de pek iyi biliyor. Ancak o, abartılı bir üslupla dile getirdiği bu kuyruklu yalanın izlerini hafızalarda bırakma ve şüphe oluşturma peşinde… İP Müdiresi’nin ahlak dışı iddialarının arkasında kendi vebal ve günahını başkasına kusur yükleyerek örtme telaşı da var. Müdire o kadar arsız ki bir yandan PKK’nın siyasi acentesiyle iş birliği yapıyor, diğer yandan da Cumhur İttifakına çaresizce pislik bulaştırmaya çalışıyor. Terörle mücadelede PKK’yı bitiş noktasına getiren hükûmetin ve Cumhur İttifakının kamu vicdanındaki derin izlerini hiçbir yalan propagandası silemez. Milletin feraseti, düzmece iddialarla şaşmayan hakikatler arasındaki farkı ayırt edecek olgunluktadır. Aziz milletimiz, PKK’nın siyasi temsilcisi HDP ile yol arkadaşlığı edip kirli ilişkilerini inkâr eden münafıkların İP’ini pazara çabuk çıkarır.“

SAYIN BAHÇELİ’NİN VERDİĞİ AYAR, BAŞTA KILIÇDAROĞLU OLMAK ÜZERE CHP SÖZCÜLERİ VE BİLUMUM YANCILARINA KAPAK OLSUN
MHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Semih Yalçın, İlk Peygamber Hz. Âdem ile Hz. Havva'ya sözde sanat adına karalama yapılması ve Cumhurbaşkanı'na hakarette bulunan gazeteci hakkında 23 Ocak 2022 Pazar günü yaptığı açıklamada, MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin millî ve dinî değerlerimize saldırılması üzerine yaptığı açıklamalara verdiği tepkinin, başta Kılıçdaroğlu ile CHP sözcülerine ve tümüyle yancılarına kapak olduğunu kaydetti. Yalçın, açıklamasında şöyle dedi:
“İlk Peygamber Hz. Âdem ile Hz. Havva'ya dil uzatan sanatçı müsveddesine ve TC Cumhurbaşkanına hakaret eden gazeteci bozuntusuna Genel Başkan’ımız Sayın Devlet Bahçeli'nin verdiği ayar, başta Kılıçdaroğlu olmak üzere CHP sözcülerine ve bilumum yancılarına kapak olsun. Herhangi bir sanatı icra etmek, hiç kimseye milletimizin inançlarına saygısızlık etme ve saldırma hakkı vermez. Sanat millet içindir, insanlık içindir. Sözde çağdaşlık, sanat ve fikir özgürlüğü bahanelerine sığınılarak millî ve dinî değerlerimize dil uzatılmasını hoş görmeyiz. Dinî değerlere saygıyı yobazlık, her türlü ahlaksızlığı çağdaşlık olarak yutturmaya çalışan bir avuç ‘Dolçe Vita’ bağımlısına kutsallarımızı çiğnetmeyiz. Bunlar üzerinden oy devşirmeye çalışan fırsatçı politikacı bozuntularına da meydan verilemez. İsmi lazım olmayan bu edepsiz sanatçı, milletten özür dileyeceğine, daha da ileri giderek suçunu bastırmak için ‘Herkesin sesiyim.’ demiş. Oysa bu ülkede ezici çoğunluk Müslüman’dır. Bu sözde sanatçı ise inançlarımıza dil uzatma hakkını kendinde görecek kadar pervasızdır. O ve benzerleri; herkesin değil, Boğaz'da debdebe içinde hayat sürerken mukaddeslerimize sövmeyi sanat ve özgürlük sanan bir avuç serkeş azınlığın sesidir.”

CUMHURBAŞKANLIĞI MAKAMI SAYGINLIĞINA HELAL GETİRECEK, DEVLETİ ZAAFA UĞRATACAK HİÇBİR EYLEM MÜSAMAHA İLE KARŞILANAMAZ
MHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Semih Yalçın, “Cumhurbaşkanlığı makamının saygınlığına halel getirecek, devleti zaafa uğratacak hiçbir eylem, müsamaha ile karşılanamaz.” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a hakaret eden Gazeteci Sedef Kabaş üzerinden CHP'ye tepki gösteren Yalçın, 24 Ocak 2022 Pazartesi günü yaptığı açıklamada, şu görüşlere yer verdi:
“Sayın Cumhurbaşkanı’na alenen hakaret eden edep yoksunu bir gazeteci taslağının tutuklanmasından sonra zillet ittifakı ve destekçisi çevreler tarafından bir bardak suda koparılan fırtına, meselenin çığırından çıkarılıp siyasi kutuplaşma malzemesi hâline getirilmek istendiğini gözler önüne sermiş bulunmaktadır. Tutuklama hadisesi sadece hukuki ve siyasi zeminlere çekilerek sulandırılmakla kalınmamış, cinsiyet ayrımcılığı ve kadın kimliği üzerinden suni bir mağduriyet yaratma çabasına girilmiştir. Öncelikle ifade etmek gerekir ki bahse konu gazetecinin tutuklanması kararı, Türk Ceza Kanunu’nun Cumhurbaşkanı’na hakaret suçunu düzenleyen 299. maddesine dayanan bir işlemdir ve hukuka uygundur. Kanun gerekçesinde; Cumhurbaşkanı’na hakaret suçu, kişilere ve şerefe karşı suçlar içerisinde değil ‘Devletin Egemenlik Alametlerine ve Organların Saygınlığına Karşı Suçlar’ bölümünde düzenlenerek devleti temsil eden Cumhurbaşkanlığı makamının saygınlığının korunması amaçlanmıştır. Devlete karşı işlenen suçlardan bir kısmının gerçek mağduru, makamı temsil eden gerçek kişi olmakla birlikte, devlete dair hukuki yararın korunması, kişinin yararına nazaran daha üstün tutulmuştur. Hakaret suçu doğrudan doğruya Cumhurbaşkanı olan kişiye karşı işlenmekte ise de, suçla korunan ve bu sebeple ihlal edilen hukuki değer devletin siyasal iktidar yapısıdır. Burada korunan hukuki yarar, Devleti temsil eden Cumhurbaşkanlığı makamının saygınlığıdır. Ayrıca tutuklama kararının gerekçelerden biri, suçun vasfı sanığın kaçma şüphesinin bulunmasıdır. Burada tutuklama gerçekleşmediği takdirde birtakım zararlar doğacağı öngörülmektedir. Ayrıca Cumhurbaşkanı’na hakaret suçunun işlendiğine dair bir iddia söz konusu değildir. Kamuoyu önünde işlenmiş somut ve ağır bir suç vardır. Diğer yandan, Cumhurbaşkanı’na alenen hakaret, kamuoyunda infial yaratacak çirkin bir eylemdir. Bu konuda gösterilecek hoşgörü, benzer eylemlerin başkaları tarafından da tekrarına zemin hazırlayacaktır. Tutuklama kararı, elbette sadece toplum vicdanını rahatlatmak maksadıyla alınmış değildir. Ceza gerektiren ağır hakaret eylemine maruz kalan kimse, devleti ve milleti en üst seviyede temsil eden Cumhurbaşkanı’dır. Cumhurbaşkanı’na hakaret, hukuk alanında ciddi bir suçtur. Tahkir ve tezyif kastı olan galiz ifadeler; meşruiyetini doğrudan halktan alan, milleti ve devleti temsil eden Cumhurbaşkanı’na karşı kullanıldığında tutuklama da meşruiyet kazanır. Cumhurbaşkanlığı makamının saygınlığına halel getirecek, devleti zaafa uğratacak hiçbir eylem, müsamaha ile karşılanamaz. Cumhurbaşkanı’na alenen hakaret suçu işlenmişse bu suça karşı hukukun caydırıcı bir muamelede bulunması iktiza eder. Aksi takdirde işlenen suç sıradanlaşacak ve her önüne gelen benzer eylemleri tekrar etmeye kalkacaktır. Siyasi kavga ve kutuplaşma için Cumhurbaşkanı’na yapılan saldırı, bir bakıma devlet otoritesine yapılan saldırıdır ve bu konuda hiçbir tolerans kabul edilemez. Öyle suçlar vardır ki hukukun bütün caydırıcı enstrümanlarının en çabuk ve etkili surette harekete geçirilmesini gerektirir. Cumhurbaşkanı’na ağır hakaret de bu cümledendir. Nitekim hakaret suçunu kamuoyu önünde göstere göstere işleyen kişi için de gereken yapılmıştır. Hukuki süreçte gereken caydırıcılık sergilenmediği takdirde cezaya ve kovuşturmaya uğramayacağını düşünen birtakım kötü niyetliler bundan yararlanmak isteyecek, hatta Cumhurbaşkanı’na hakareti âdet hâline getirecektir. Bu temayülün siyasi işaretleri, Cumhurbaşkanı’na hakaret suçunun TCK’den kaldırılmasını isteyen CHP tarafından hazırlanan yasa teklifinde görülmektedir. CHP’nin teklifi, ‘Bırakın, halk iradesiyle devletin ve icranın başına geçmiş Cumhurbaşkanına rahat rahat sövelim.’ anlayışının ürünüdür. Başını CHP’nin çektiği zillet ittifakı ve destekçisi çevrelerce hakaret suçunu hoş göstermek ve bastırmak gayesiyle konunun cinsiyet ayrımcılığına ve kadın düşmanlığına çekilmeye çalışılması da bir başka garabettir. ‘Uluslararası camiada bizi rezil etmekten başka bir sonuç doğurmaz.’ denilerek sanki ağır hakarete uğrayan Sayın Cumhurbaşkanı değil de sözde Gazeteci Sedef Kabaş’mış, hatta masum bir kadınmış gibi gürültü koparılmaktadır. Oysa devletin başındaki kimseye yönelik ahlaksızca ifadeleri kadınlık kimliğinin arkasına saklamak bir başka ahlaksızlık türüdür. Hakaret dâhil; hiçbir suç, cinsiyetin ve kadın kimliğinin arkasına gizlenemez. Kadın da olsa erkek de olsa hukuk önünde suçlu suçludur. Kadın kimliğini ve cinsiyeti bahane ederek suçun ve suçlunun hoş görülmesi kabul edilemez. İdeolojik, sosyolojik ve siyasi gerekçelerle suçlunun cinsiyeti üzerinden suçu yumuşatan karineler aranması yakışıksızdır. Zaten yargı, suçu kadının mı erkeğin mi işlediğine bakmaz. Her şeye rağmen, MHP olarak hukuk sistemimize güveniyoruz. Mesele yargıya intikal etmiştir ve mahkemeler gereken hükmü verecektir. Meseleye tarihî ve sosyolojik açıdan bakıldığında görülür ki ne Türk devlet geleneğinde ne de toplumsal geçmişimizde devleti birinci derecede yönetenlere karşı böylesine ağır hakaret geleneği vardır. Yapılan da hoş görülmemiştir. Önceki dönemlerde Cumhurbaşkanı’na hakaret suçuna ender rastlanırken, son yıllarda bu türden suçlarda artış gözlemlenmektedir. Bu durum, millî iradenin tecellisine tahammül göstermeyen zillet ittifakının bitmek tükenmek bilmeyen menfi propagandalarının bir sonucudur. Bu hadise etrafında koparılan gürültülerde anlaşılan odur ki 2023 Seçimlerine doğru ilerledikçe kaybedeceğini gören muhalefet, giderek agresifleşmekte, saldırganlaşmakta, siyasi husumeti açık düşmanlığa dönüştürmektedir. Zillet ittifakını destekleyen medya mensupları ve unsurları da bir süredir âdeta talimat almışçasına saldırgan, hakaretamiz, tahammülsüz bir dil kullanmaktadır. Cumhur İttifakına dönük her türlü antidemokratik ve hukuk dışı vasıta kullanılmakta, her çeşit kara propaganda yöntemi denenmektedir. Ancak zillet ittifakı ve yancılarının koro hâlinde pompalamaya çalıştığı bu öfke ve düşmanlık iklimi; Cumhur İttifakını değil, onu sürdürmeye çalışanları demokrasi kulvarının dışına savuracaktır. Zamanı geldiğinde millet de zillet ittifakı ve bilumum yancıları hakkında hüküm verecektir. 2023’te sandığa yansıyacak millî irade, demokratik tercihe katlanamayanları bir kez daha siyaseten infaz edecektir."

BİLGİSİZLİK NUMUNESİ KILIÇDAROĞLU’NUN PARTİSİ ADINA HER GİRDİĞİ YOL ÇIKMAZ SOKAKTIR
MHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Semih Yalçın, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun asılsız söylemleri hakkında 28 Ocak 2022 Cuma günü açıklama yaptı. Yalçın’ın, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı açıklama şöyle:

"CHP’nin başı Kemal Kılıçdaroğlu; yıllardır kendi partisinin altını oyan, onun sahip olduğu büyük mirası çarçur eden, hatta bu mirasa ihanet eden başarısız bir siyasi figür olarak boy göstermektedir. FETÖ’nün Kaset Komplosu’yla işbaşına getirilen Kemal Kılıçradoğlu’nun politika kulvarındaki her davranışı problemli, her sözü gaf ve bilgisizlik numunesi, partisi adına her girdiği yol çıkmaz sokaktır.  Kılıçdaroğlu, son alarak ‘Bu ülkeye demokrasi gelecekse bunun yolu Diyarbakır’dan geçer.’ diye bir herze yumurtlamıştır. Bu açıklamayı yapan kimse, Cumhuriyet’in kurucu partisi CHP’nin başkanı olamaz. Olsa olsa HDP Eş Başkanı olur. Bu sözü nereden tutsanız sapır sapır dökülmekte, nereden bakarsanız havsalaya sığmamaktadır. CHP’nin başı Kılıçdaroğlu’nun bu akla ziyan sözü, öncelikle Türkiye’de demokrasiden başka bir rejim olduğu intibaını vermek üzere kurgulanmıştır. Oysa demokrasinin bulunmadığı, totaliter ve otoriter rejimlerin egemen olduğu bir ülkede; Kılıçdaroğlu’nun özgürce bu sözleri sarf etmesi mümkün değildir. Cumhuriyet ve Türk demokrasisi; aziz Atatürk ile silah arkadaşlarının eseri, kahraman şehit ve gazilerimizin emanetidir. Bu kutlu emanet, kıyamete kadar payidar kalacaktır. Çok iyi bilinmektedir ki Türkiye Cumhuriyeti’nde güçlü, köklü bir demokrasi mevcuttur. CHP’nin başı, yönetim modeliyle rejimi bile isteye birbirine karıştırmaktadır. Cumhuriyet’in kurucu partisi olan CHP, Kılıçdaroğlu idaresinde Atatürk’ün vasiyeti ve mirası üzerinde tepinmektedir. Kılıçdaroğlu’nun aslında tartışmaya açmaya çalıştığı demokratik rejim değil; Türk demokrasisinin işleyiş ve yönetim biçimidir, yönetim tarzını meşru kılan millî iradedir. Türkiye geçmişte parlamenter sistemle yönetilmiş, ancak 2017’den itibaren doğrudan halk iradesiyle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçilmiştir. Kemal Kılıçdaroğlu’nun başında bulunduğu CHP, adında halk tabiri yer almasına rağmen halk iradesine karşıdır. Kılıçdaroğlunun savunduğu sistem; 1940’lı yıllardaki gibi antidemokratik, totaliter ve otoriter bir yönetim anlayışı içermektedir.  CHP, böylesi bir modeli yeniden tesis etmek için aynı kafadaki HDP’nin ve yancıların oylarına ihtiyaç duymaktadır. CHP’nin başının, Atatürk’ün bıraktığı eseri yok saymasının ve PKK’nın siyasi temsilcisi HDP’yi pohpohlayıp okşamasının sebebi budur. Kemal Kılıçdaroğlu ve avenesi, Cumhuriyet’in temeline dinamit koyma çabasındaki bölücü terör örgütünün siyasi acentesiyle ortak siyasi gelecek inşa etmeye uğraşmaktadır. CHP’nin HDP’den vazgeçememesinin bir başka nedeni de ideolojik akrabalıktır. Kılıçdaroğlu ve şakirtleriyle HDP zihniyeti aynı fikrî kaynaktan, aynı Marksist damardan beslenmektedir. Diğer taraftan CHP, 2023 Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde ipi göğüsleyebilmek ve ihtiyaç duyduğu HDP oylarını almak için bu partinin dayatmalarına boyun eğmekten başka çare görememektedir. CHP, bölücü ve insanlık düşmanı bir siyasi oluşumun insafına istikbalini bağlamış bulunmaktadır.  Cumhuriyet’in kurucu partisi; Kılıçdaroğlu ve ekibinin ehliyetsiz ellerinde tanınmaz hâle gelmiş, PKK’nın siyasi acentesinin levhasını tutan paslı çengele dönmüştür. CHP’nin başının, bütün illerimizle aynı değere malik olan Diyarbakır üzerinden HDP’ye güzellemeler dizmesi de aynı hazin fonksiyonun bir yansımasıdır. Cumhuriyet’i ve Türk demokrasisini kuran irade; Gaziantep’ten, Kahramanmaraş’tan, Şanlıurfa’dan, Aydın’dan, Hakkâri’den, Van’dan, Adana’dan, Erzurum’dan, Sivas’tan, Samsun’dan, hâsılı bütün vatan sathından Ankara’ya gelen kahramanların söz ve gönül birliğiyle tecelli etmiştir. 102 yıl önce bugün Ankara’da aldıkları Misakımillî kararlarıyla tam bağımsızlığın ve demokrasinin yolunun nereden geçtiğini göstermişlerdir. Demokrasi yolunun taşları, Ankara’da tecelli eden millî irade ile bir daha yerinden oynatılamayacak şekilde bütün vatan sathına döşenmiştir. Türk milleti için Diyarbakır neyse Edirne odur. İzmir ne ifade ediyorsa Van da aynı kıymettedir. Hiçbir ilimizin ötekine üstünlüğü yoktur. Nezdimizde hepsi eşit, hepsi baş tacıdır. Lakin Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara’da teşekkül edip bütün vatan sathını kuşatan millî iradeye ram olmak yerine, günümüzde yeniden müstevli olmaya heveslenen küresel aktörlere gulam olmuştur.  Millî Mücadele yıllarında emperyalizmin boynunu vurmak için kalkan ellerin yerini, bugünkü CHP’de, küresel aktörlere taşeronluk eden iş birlikçiler almıştır. CHP’yi yöneten gafiller derhâl özlerine dönmeli ve bütün illerimize hayat veren kuruluş destanını hatırlamalıdır."