DEVLET BAHÇELİ: 15 TEMMUZ; İNANCIN, İŞGALE KARŞI KAHRAMANCA DİRENİŞİDİR
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 15 Temmuz'un; inancın, işgale karşı kahramanca direnişi olduğunu vurgulayarak, "15 Temmuz; salaların vicdanlarda oluşturduğu inşirahtır. 15 Temmuz; millî birlik ve dayanışma hissiyatıyla Türkiye’nin dibi zehirli haşeratlarla dolu karanlık bir uçurumun kıyısından çekip alındığı tarihtir. 15 Temmuz, bu nedenlerle Demokrasi ve Millî Birlik Günüdür. Elbette bugün Türkiye için aynı zamanda bir eşik aynı zamanda bir dönüm noktasıdır." dedi.
13 Temmuz 2021 Salı günü partisinin TBMM Grup Toplantısında yaptığı konuşmada gündeme ilişkin çarpıcı değerlendirmelerde bulunan Bahçeli, “15 Temmuz gecesi vatanı işgal etmek isteyen teröristler neyse, bu barbarlığa, bu düşmanlığa tiyatro diyenler aynısıdır. CHP ile İP, HDP’nin yörüngesine sabitlenmenin yanı sıra PKK’nın çizgisine taşınmışlar, FETÖ’yle de tek yumurta ikizi hâline gelmişlerdir." ifadesine yer verdi.
İzmir’de yine demokrasi temalı bir zillet gösteriminin sahne aldığını hatırlatan Bahçeli, "Düzenlenen 'Demokrasi İçin Bir Nefes' isimli mitingde CHP ve HDP yan yana gelmiş, emel ve eylem birlikteliği yapmışlardır. HDP’nin bir eş başkanı, sanki çözüm arayan varmış gibi, çözüm için bebek katilinin üzerindeki tecridin kaldırılmasını istemiştir. CHP’li İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı da HDP’lilere seslenerek, 'Sonuna kadar omuz omuza çalışmaya devam edeceğiz.' kararlılığını fütursuzca seslendirmiştir. Hani ittifak yoktu? Hani birlikte değillerdi?" diye sordu.
Bahçeli, grup konuşmasında şunları kaydetti:
"12 Temmuz 2021 Pazartesi günü, yani dün, partimizin Merkez Yönetim Kurulu ile Merkez Disiplin Kurulunun ortak toplantısını gerçekleştirdik. Türkiye’mizi yakından alakadar eden iç ve dış gelişmeleri dikkatle, dirayetle ve tüm boyutlarıyla ele aldık. Aynı zamanda partimizin önümüzdeki süreçte yapacağı siyasi çalışmaları, takip ve temin edeceği stratejileri ana hatlarıyla gözden geçirdik. Milliyetçi Hareket Partisi sahadadır, kafadadır, kalptedir, millî kaderin taşıyıcı ve tahkim edici siyaset omurgasıdır. Taşıdığı sorumlulukların fevkinde onurlu bir mücadelenin tarafıdır. Özellikle ifade etmek istiyorum ki, biz çıkarlarımızın değil ülkülerimizin peşindeyiz. Biz ikbalimizin değil istikbalimizin derdindeyiz. Biz yalanın değil hakikatin izindeyiz. Halkın yanındayız, hakkın yanındayız, hakkaniyetin yanındayız, helalin safındayız. Tıpkı bir bayrak gibi haramın karşındayız, hıyanetin karşısındayız, hainlerin karşısındayız, habis emellerin karşı cephesindeyiz. Biz kula kulluğu reddeden inanmış bir vicdana sahibiz. Eğilmez başımızla, teslim olmaz mizacımızla milletimizin hizmetkârıyız. Milliyetçi Hareket Partisinin siyaseti Türk tarihinin selamıdır, Türk kültürünün seslenişidir, Türk milletinin gıpta edilen seciyesidir. Siyaseti hizmet yarışı yerine hezimet rekabetine, zillet parkuruna dönüştürenler bizi anlayamaz, anlasalar bile anlatmaya takatleri yetemez. Yalanı ve riyayı siyaset zennedenler yıkımı da marifet görenlerdir. Bizim anlayışımıza göre siyaset bir meziyet, bir mecburiyet, bir meşruiyet, bir meftuniyet, bir mensubiyet olmasının yanı sıra, insana hizmetin, millî iradeye faziletle, fiiliyatla, fikriyatla hassasiyet ve hürmet göstermenin cümlesidir. Bu cümleden mahrum olanların siyasetleri kötüdür, kötürümdür, köhnedir. Aklın rehberliğinde, millî ve manevi değerler ekseninde, somut gerçekteki düğümlerin çözülmesi ya da sorunların sürüklediği çıkmazlardan kurtulabilme becerisi bize göre siyasettir. Siyasetin doğru olması kadar, bu siyaseti tatbik ve tevzi edecek zamanlamanın da doğru olması lazımdır. Doğru siyasetin yanlış zamanda tezahürü veya yanlış siyasetin doğru zamanda tecellisi herhangi bir etki ve sonuç doğurmayacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi bugüne kadar siyasette zamanlama yanlışına düşmemiş, millete rağmen bir siyaset tercihine heves etmemiştir. Bu itibarla ara rejim özlemi duyanlar, demokrasiye silah çekenler, vesayetçi mihraklar bize yabancı ve uzaktır. Hiç kuşkusuz millî ve demokratik ilkeler neyi gerektiriyorsa yaptığımız ve bundan sonra da yapacağımız odur. Bizim kulislerin ateşinde kaynatılan dedikodu aşına karnımız toktur. Karanlık lobilerin telkinlerine, menfaat gruplarının tekliflerine kapımız sürgülüdür."
CUMHUR İTTİFAKI DÜNDEN DAHA GÜÇLÜ BİR ŞEKİLDE AYAKTADIR
"Son günlerde Cumhur İttifakını hedef alan alçak kampanyalara tamamıyla kulağımız tıkalı, gözümüz de gönlümüz de kapalıdır." diyen Bahçeli, şöyle devam etti:
"Şirret niyetlerinin esiri olanlar ne derse desin, Cumhur İttifakı dünden daha güçlü bir şekilde ayaktadır, Türkiye için, Türk milleti için, istiklal ve istikbal haklarımız için varlık ve birliğini kararlılıkla muhafaza etmektedir. Cumhur İttifakı, Kuvayımilliye ruhudur. Cumhur İttifakı, Millî Mücadele şuurudur. Cumhur İttifakı, felahı vatan ufkudur. Cumhur İttifakı, bizatihi Türk milletinin duruşudur. Bu duruş icazetli bir duruş değildir. Bu duruş ipotekli bir duruş da değildir. Bastığımız yer sağlam, baktığımız yer saadettir. Akıllarınca ittifakımızda çatlak arayanlar, her konuyu çarpıtanlar bundan sonra da yollarda nal toplamaya devam edeceklerdir. Cumhur İttifakı camdan yapılmış vitrin süsü bir vazo değildir ki çatlasın, dağılsın. Türk milletinin ruh kökünden doğan erdemli bir ittifakın çatlaması değil, çekemeyenleri, Türkiye’nin önünü kesmek için faal hâlde olan mihrakları çatır çatır çatlatması doğaldır, olan da budur. Biz siyasetin çuvalı patlamamak olduğunu söylemiştik, aynı noktadayız, aynı görüşteyiz. Cumhur İttifakının gıyabında polemik şantiyesi kuranların, yalan çarkı inşa edenlerin asıl gayesi Türkiye’nin tökezlemesi, iki gün sonra beşinci yıl dönümünü idrak edeceğimiz 15 Temmuz FETÖ işgal girişiminin rövanşının alınmasıdır. Çünkü beş yıldır uykuları kaçmıştır. Çünkü beş yıldır dirilen ve yükselen bir Türkiye gerçeği karşılarındadır. Cumhur İttifakı sipariş üzerine kurulmadı. Pazarlık usulüyle, koltuk sevdasıyla, para pul kaygısıyla vasat bulmadı. Cumhur İttifakı, dinî kisveye bürünen FETÖ’cülere karşı meydanlarda, köprülerde, yol ağızlarında, havaalanlarında, caddelerde, sokaklarda, kısaca vatanın her karışında ya istiklal ya ölüm inancıyla teşekkül etti. 7 Ağustos Yenikapı kucaklaşmasıyla yol haritasını çizdi. Adam gibi adam olamayanlar bu gerçekleri asla kavrayamaz. Ahlaken bunalım geçirenler bu millî ve tarihî tutumu hayatta algılayamaz."
15 TEMMUZ; İNANCIN, İŞGALE KARŞI KAHRAMANCA DİRENİŞİDİR
MHP Lideri Bahçeli, 15 Temmuz'un; inancın, işgale karşı kahramanca direnişi olduğunu vurgulayarak, "15 Temmuz; salaların vicdanlarda oluşturduğu inşirahtır. 15 Temmuz; millî birlik ve dayanışma hissiyatıyla Türkiye’nin dibi zehirli haşeratlarla dolu karanlık bir uçurumun kıyısından çekip alındığı tarihtir. 15 Temmuz, bu nedenlerle Demokrasi ve Millî Birlik Günüdür. Elbette bugün Türkiye için aynı zamanda bir eşik aynı zamanda bir dönüm noktasıdır." diye konuştu.
Yıllarca TSK’ye yasa dışı yollarla sirayet eden FETÖ’cülerin, en sonunda Türk milletine silah doğrulttuğunu, mermi ve bomba yağdırdığını hatırlatan Bahçeli; 15 Temmuz'la ilgili şu değerlendirmelerde bulundu:
"Bir defa şu gerçeği yalın bir dille netleştirmemiz gerekmektedir: 15 Temmuz FETÖ kalkışmasına karışan kim varsa, bu hain teşebbüse kim ortak olmuşsa; ismi, unvanı, mevki ne olursa olsun Türk askeri değildir, asla da olmamıştır. Türk askeri şereflidir, Türk askeri onur sahibidir; vatan ve millet sevgisinin bedelini de gerektiği zaman canıyla, kanıyla ödemektedir. Dışı vaiz, içi Vandal olan bir terörist, Türkiye düşmanlığı konusunda eğitilmiş, şakirtleri maklube yiyerek, ışık evleri ismiyle açılan karanlık meskenlerde örgütlenerek melanet gergefinde vatana ihaneti dokumuşlardır. FETÖ’cü teröristler üçüncü bin yılda Asya’nın Hristiyanlaştırılmasına hizmetle görevlendirilmiş, Kürdistan’ın doğumunu hızlandırmak için tembihlenmiş insanlığın ve inancımızın silinmeyecek yüz karalarıdır. Kim hangi karanlık senaryodan ilhamını alırsa alsın, üzerinde yaşadığımız vatan toprakları tarih boyunca Türk milletinin kanıyla mühürlenmiştir. Mensubu olduğumuz, imrenilecek bir kaynaşma ve kucaklaşma zirvesi olan aziz milletimiz asırlardan beri bağımsızlık onuruna düşkün, egemenlik haklarına bağlı hâlde var olagelmiştir. Bu tarihî gerçeği hem öveceğiz hem bununla övüneceğiz hem de millî ömre kastetmek için pusuya yatan cinayet şebekelerini doğduklarına doğacaklarına bin pişman edeceğiz. Kardeşçe yaşayacağız, birbirimize saygı duyup hoşgörü ve uzlaşmayı her daim canlı tutacağız. Bizim bizden başka dostumuz yoktur. Bunu bilecek ve hatırımızdan çıkarmayacağız. Bakınız, 15 Temmuz Darbe Teşebbüsüne Batılı ülkeler kesin bir tepki koymamışlardır. 15 Temmuz hain teşebbüsünün dış bağlantıları konusunda yaygın söylenti ve yorumlar aslında malumun bir nevi ilanı, saklanmak istenen ilişki ağlarının ifşasıdır. Bu darbe mekaniğinin arkasında Türkiye’ye kin ve nefret besleyen odakların olduğu artık tartışma götürmeyen bir gerçektir. FETÖ’yle kıran kırana bir mücadele yapılıyorsa da bu terör örgütünü eğiten, yöneten, yönlendiren, teşvik eden, hedef gösteren zalimlerle yüzleşme ve hesaplaşma sağlanmadan tehditlerin geçtiğini, bir daha 15 Temmuz benzeri felaketlerin yaşanmayacağını söylemek aklı ve mantık işi değildir. Lütfen dikkat ediniz, 15 Temmuz’un sis bulutu henüz dağılmamıştır. Çünkü ihanet ve işgal planlarının merkez üssü hâlâ aktiftir. Kripto damar henüz kurumamıştır. FETÖ elebaşları ABD’de ve Avrupa ülkelerinde cirit atmaktadır. Demokrasi, hukuk, insan hakları ve özgürlük konularında mangalda kül bırakmayan, ama bu değerlerden de zerre miskal nasiplenmedikleri açıkta olan kuşkulu ülkeler darbecilere sahip çıkmaktadır, teröristlere kol kanat germektedir, katilleri besleyip doyurmaktadır. Bu olacak iş midir? Bu durum makul ve maruz görülecek bir hâl midir? Pensilvanya’daki terör inleri dağıtılmadıktan, teröristbaşı Gülen ve çetesi Türk adaleti önünde hesap vermedikten sonra millî yüreklerdeki alev sönmeyecek, Türk milleti rahat bir nefes alamayacaktır."
İMRALI CANİSİ GİBİ GÜLEN DE BAŞINA ÇUVAL GEÇİRİLİP GETİRİLMELİDİR
Bahçeli, "İmralı canisi başına nasıl çuval geçirilip Türkiye getirilmişse, Fetullah Gülen de aynı şekilde derdest edilip ülkemize getirilmelidir. Başka çare yoktur, başka çözüm yoktur, başka seçenek yoktur, ihanetin bedeli başka türlü ödenmiş olmayacaktır. Eğer ABD, FETÖ’yü Türkiye aleyhine imal etmemişse, Fetullah Gülen’i derhâl Türkiye’ye iade etmelidir." dedi.
ABD'nin bunu müttefiklik hukukuna saygı gereği yapmak zorunda olduğunu kaydeden Bahçeli, konuşmasına şöyle devam etti:
"Bu tarihî görevi terörizmle mücadeleye destek vermek, nerede durduğunu ispat etmek için yerine getirmekle mükelleftir. 251 şehidimizin dökülen kanları hâlâ yerdedir. 2 bin 194 gazimizin sorulacak hesabı da mahşere bırakılamayacaktır. Maalesef, ABD’nin ve Avrupa ülkelerinin FETÖ’ye karşı müşfik ve mübeyyiz tavrın aynısını Türkiye’deki bazı siyasi partilerde de görmek mümkündür. Bunlarda birisi olan İP Başkanı FETÖ’cüleri kastederek, 'Bütün ağababaları uçup gitti, ne kadar gariban varsa içeride.' diyecek kadar ucube ve ilkesiz bir değerlendirme yapabilmiştir. Bu şahsın gariban dedikleri 15 Temmuz kalkışmasını idare eden cuntacılardır, Gazi Meclisi bombalayan şerefsizlerdir, vatandaşlarımızın üzerine bomba atan canilerdir, soruları çalan hırsızlardır, kumpasçı polislerdir, kalemini ve vicdanını satan savcı ve hâkimlerdir. İçeridekiler gariban değil, casustur, haindir, katildir, emperyalizmin kanlı tetikçileridir. Bu ağır kusurlu ve sorumsuz zihniyet garibanı bilmesek bize yutturacak, garibanı tanımasak gerçekleri temelinden çarpıtmış olacak. CHP yönetimine göre 15 Temmuz tiyatrodur, masaldır, düzmecedir. Asıl darbe ise 20 Temmuz 2016’da ilan edilen OHAL’dir. 15 Temmuz gecesi vatanı işgal etmek isteyen teröristler neyse, bu barbarlığa, bu düşmanlığa tiyatro diyenler aynısıdır."
KILIÇDAROĞLU, YALAN VE İFTİRA KAMPANYASINA HER GÜN BİR YENİSİNİ EKLİYOR
Devlet Bahçeli, "CHP ile İP, HDP’nin yörüngesine sabitlenmenin yanı sıra PKK’nın çizgisine taşınmışlar, FETÖ’yle de tek yumurta ikizi hâline gelmişlerdir. Bunlar zulme payanda olmuşlardır. Bunlar hıyanete göz yummuşlar, olur vermişlerdir. Bunlar Türkiye’nin değil, muhasım çevrelerin hizasında toplanmışlardır." ifadesine yer verdi.
CHP'nin, sözde OHAL mağdurlarını istismar ederek vakit geçirdiğini kaydeden Bahçeli, şunları belirtti:
"Bizim gerçek mağdurlara diyecek bir sözümüz yoktur. Onların hak ve hukukunu her fırsatta savunduğumuz ortadadır. Partimize yapılan müracaatları aynısıyla hükûmetle paylaştığımız da bilinmektedir. Ancak mağdurlarla, mahvımızın projesine piyonluk yapanları mutlaka tefrik etmek şarttır. CHP’ye tutunmuş iş birlikçiler, bu ayrıma en ufak bir itina ve ihtimam göstermeden sözde KHK mağdurlarının tümüne yalan yanlış pek çok ifadeyle destek vermektedir. Diyorlar ki, ötekileştirme ve kıyım hikâyesi. Diyorlar ki, haksızlık, hukuksuzluk, ihraç gerekçeleri soyut delillere dayanıyor. Diyorlar ki, mağdurların işe iade talepleri muktedirlerin buzdolabında bekletiliyor. CHP emperyalizmin dolmuşuna binmiş, sonu ve sonucu fecaatlerle bezenmiş melanet yolculuğuna çoktan çıkmıştır. Bu CHP yönetimi, Millî Mücadele yıllarında görev almış olsaydı, biliniz ki, yedi düvele mağdur, yedi başlı ejderhaya mazlum muamelesi yapar, vatanı da onursuz şekilde devrederdi. Kılıçdaroğlu, yalan ve iftira kampanyasına her gün bir yenisini eklemektedir. Biz onu dinlerken utanıyoruz, ama o konuşurken utanmıyor. Biz onu dinlerken pes doğrusu diyoruz, ama o pişkinliğe devam ediyor. Dün bir gazeteye vermiş olduğu beyanatta demiş ki, 'Bahçeli, bütün bürokratik kadrolarını bu vesileyle devlete yerleştiriyor.' Bazı müflis köşe yazarları bazı münafık yorumcular, bizi FETÖ’yle bir tutacak kadar namus ve şeref değerlerinden uzaklaşmışlardır. Öncelikle şunu söylemek isterim ki, Milliyetçi-Ülkücü Hareketin vatanperver ve milletsever mensupları Türkiye’nin zencileri, itilmiş, kakılmış, dışlanmış insanları değildir. Uğruna şehadeti bile göze aldığımız bu ülkeye liyakat ve ehliyet kriterlerine bağlı şekilde hizmet eden kardeşlerimizin hakkını savunmak bizim için haysiyet meselesidir. Bundan taviz veremeyiz, buna duyarsız kalamayız. Bizi devlete sızan karanlık örgütlerle bir tutmak, aynı görmek, bu suretle afişe etmeye ve fişlemeye çalışmak en adi cinayettir, en kati cehalettir, en alçak hıyanettir, en vahim günahkârlıktır. 12 Eylül sonrası, dava arkadaşlarımızın çile ve işkencelere maruz kalmaları, hatta idam edilmeleri karşısında devlete en küçük sitem bile etmedik. Korktuğumuzdan değil, fikriyatımızın ve inancımızın gereğini yaptık."
EY KILIÇDAROĞLU, BİR BİLDİĞİN, BİR TESPİTİN VAR DA AÇIKLAMIYORSAN NAMERTSİN
Konuşmasında, Kılıçdaroğlu'na yönelik sert eleştirilerde bulunan Bahçeli, şöyle devam etti:
"Boğazımıza bağlanan yağlı urganlardan şikâyet yerine, Allah’ın dediği olur dedik, devlet bizim, vatan bizim, millet biziz dedik, bir gül bahçesine girercesine şehadete yürüdük. Devlet-i ebed-müddet, millet-i ebed-müddet kutlu bir geleceğe ulaşsın da varsın olan bize olsun diye haykırdık. Biz ölsek ne çıkar, yeter ki millet yaşasın, yeter ki devlet yaşasın, yeter ki şehit kanlarıyla sulanmış cennet vatanımız sonsuza kadar var olsun dedik. Ey Kılıçdaroğlu, sana sesleniyorum; iddialarınla ilgili şayet bir bildiğin bir tespitin var da açıklamıyorsan namerdin ağababasısın. Bizimle gönül bağı bulunan bir kardeşimizin hakkı olmayan bir göreve yükseltilmesiyle ilgili en küçük bilgi ve belgen var da deşifre etmiyorsan müfterinin en önde gidenisin. Bizim kadrolaştığımızı, koltuk sevdasına kapıldığımızı iddia eden kokuşmuş yazar ve yorumcular, hodri meydan, bildiklerinizi kamuoyuyla paylaşmazsanız alçaksınız, ahlaksınız. Cumhur İttifakını harcı hasislikle değil, hasbilikle karılmıştır. Biz hesabi davranmayız, karnımızdan konuşmayız. Biliyoruz ki, kim nasıl bakıyorsa öyle görür. Biz bakınca vatan görüyoruz, bayrak görüyoruz, asil bir milletin destansı mazisiyle mest eden istikbalini görüyoruz. Sayın Kılıçdaroğlu, sen bakınca acaba ne görüyorsun? Büyük Kürdistan’ı mı? Türkiye’nin işgalini mi? Yoksa aynadaki yansıman olan zilleti mi? Unutma ki, baktığın yer aynı zamanda bittiğin yer olacaktır. Son günlerde manidar bir zamanlamayla başını kaldıran CHP’li bir sanatçı ve siyasetçi, katılmış olduğu bir televizyon programında, 'Bu Fetullah meselesinde benim ağzıma kimse FETÖ falan gibi o tabirleri takamaz.' diyerek asıl yüzünü sergilemiştir. Bu çürümüş ve kibir kulesi şahıs, özellikle merhum Başbakan Bülent Ecevit’e çok ağır bühtanda bulunmuştur. Bu bühtanı reddediyoruz, merhum Ecevit’in devlete ve millete bağlılığını tartışmak isteyenleri de Allah’a havale ediyoruz. Güneş toplamakla meşhur bu kişinin, bir tek Kemal Kılıçdaroğlu’na laf etmediği, suizanda bulunmadığı, hakkında ileri geri konuşmadığı hepimizin yalın şekilde gördüğü bir gerçektir. Demek ki, danışıklık dövüş bir siyaset planlaması sahnededir. Önemli olan kimin ne söylediği değil, söyleyenin kimler tarafından konuşturulduğu, arkasında kimlerin durduğudur. Hatırlarsanız, 29 Haziran 2021 tarihinde yapmış olduğumuz grup toplantısında, ABD’de kurulan Türk Demokrasi Projesi’nden bahsetmiştim. Türk düşmanlarının, Türk Demokrasi Projesi şemsiyesi altında buluştuğunu ifade etmiştim. Aynı günlerde de Kılıçdaroğlu, dostlarıyla birlikte Türkiye’ye demokrasi getireceğini açıklamıştı. Şu ibretlik benzerliğe bakınız ki, yine o tarihlerde, aralarında Zülfü Livaneli’nin de yer aldığı 220 bileşenden müteşekkil sözde demokratik kurum ve kişiler tarafından çağrısı yapılan 'Büyük Demokrasi Konferansı' toplanmış, hitamında da bildiri yayımlanmıştır. ABD’de ortaya çıkan 'Türk Demokrasi Projesi'nin senaristleri ne demişse, neyi önermişse, Türkiye’de toplanan lekeli “Büyük Demokrasi Konferansı” da aynılarını söylemiş ve teklif etmiştir. Yani anlayacağınız her tarafımızdan içi boşaltılmış, sütunları kırılmış, boyası dökülmüş bir demokrasi kuşatması altındayız."
SEROK AHMET, ZİLLET ÇAMURUNUN İÇİNDE ÇIRPINMAKTADIR
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Ahmet Davutoğlu'na yönelik de şu eleştirilerde bulundu:
"Serok Ahmet fitneyi bıraksın, buradan kendisini doyuracak ekmek çıkmayacaktır. Onun serokluğu bölücülüğün umududur, terör örgütünün taltifidir, Türkiye’nin temellerini dinamitlemenin şifresidir. Edepsizce bizi Kürt ve Kürtçe düşmanı gösteren Serok Ahmet gafletin pençesindedir, tarihte Bizans iş birlikçisi olarak anılan Haris İbn Cabela’nın tıpkısının aynısıyla fotokopisidir ve iftiracının daniskasıdır. Serok Ahmet zillet çamurunun içinde çırpınmaktadır. Görüyoruz ki, siyasette zillet ittifakına melanet bir rol biçilmiş, takviye güç olarak bölücü ve yıkıcı unsurlar öne çıkarılmış, dış destek olarak uluslararası platformlar ve husumetle temellenen sivil toplum kuruluşları sürece dâhil edilmiştir. Erken seçim dayatması yalnızca CHP’nin, yalnızca İP’in, yalnızca HDP’nin talebi değil, ortak paydaları Türk ve Türkiye düşmanlığı olan çevrelerin baskı ve dayatması olarak belirginlik kazanmıştır. Aziz milletim, değerli vatandaşlarım, muhterem dava arkadaşlarım, bir vehimle söylemiyorum, fakat şu gerçeklerin özellikle anlaşılmasını rica ediyorum; oyun içinde oyun vardır, ihanet içinde ihanet sivrilmektedir, demokrasi paravanı altında Türkiye’nin sırtını yere getirme stratejisi kontrollü şekilde ilerletilmektedir. ABD’deki John Bolton, Türkiye’deki çetesine demokrasi konferansı düzenlettirmiştir. Kim, kiminle yürüyor belli olmuştur. Dönme dolaplar dönüp duruyor, ancak haktan ve hakikatten yana bakanlar ise muhalefete yüklenen kahredici rezil oyunu bozmak için vaktini ve saatini sabırla bekliyor."
HANİ HDP İLE İTTİFAK YOKTU? HANİ BİRLİKTE DEĞİLLERDİ?
Devlet Bahçeli, konuşmasında CHP, İP ve HDP ittifakına dikkat çekerken, şunları kaydetti:
"Geçen haftada İzmir’de yine demokrasi temalı bir zillet gösterimi sahne almıştır. Düzenlenen “Demokrasi İçin Bir Nefes” isimli mitingde CHP ve HDP yan yana gelmiş, emel ve eylem birlikteliği yapmışlardır. HDP’nin bir eş başkanı, sanki çözüm arayan varmış gibi, çözüm için bebek katilinin üzerindeki tecridin kaldırılmasını istemiştir. CHP’li İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı da HDP’lilere seslenerek, 'Sonuna kadar omuz omuza çalışmaya devam edeceğiz.' kararlılığını fütursuzca seslendirmiştir. Hani ittifak yoktu? Hani birlikte değillerdi? Bal gibi, buz gibi CHP-HDP-İP ortaktır, ne var ki kimin Cumhurbaşkanı adayı olacağı meselesi de aralarında ihtilaf yaratmıştır. CHP’li bir genel başkan yardımcısının Cumhurbaşkanı adayımız Kılıçdaroğlu’dur demesi, adaylık düşü kuran İP Başkanı’nı, HDP’nin müdahalesi olmadan aday belirlenmez diyen bölücü zihniyeti telaşlandırmıştır. Zillet ittifakına tavsiyem, kimin aday olacağını öğrenmek istiyorlarsa ajanslarına sorsunlar, cevap alamazlarsa Biden’a ulaşsınlar ya da Bolton’un son kararının ne olduğunu araştırsınlar. Bunlar kendi öz iradeleriyle Cumhurbaşkanı adayı belirleyemeyecek ölçüde akılları ve iradeleri rehinlidir. Demokrasi Konferansı adıyla yeşeren zelil oluşumun sonuç bildirisinde, HDP’nin kapatılmasına karşı çıkılmış, demokratik bir program aracılığıyla mücadele edileceği duyurulmuştur. 8 Temmuz 2021 tarihinde de, Avrupa Parlamentosu Genel Kurulunda HDP’nin kapatılmasıyla ilgili hukuki süreç ideolojik ön yargılarla ve tarafgir bir bakış açısıyla kınanmıştır. Şu tuhaf ve iflah olmaz çelişkiye bakınız ki, AB içinde terörizmi kınamaktan uzak durmak bile parti kapatma nedeniyken, alenen teröre bulaşmış, terörizmin siyaset ayağı olmuş bölücü HDP’nin kapatılma girişimine peşin hükümlerle karşı çıkılmıştır. Yargı bağımsızlığımızı çiğneyen ikiyüzlü Avrupa zihniyetinin HDP-PKK-FETÖ sevdası tam bir kepazeliktir. Bu ayıplı bir karardır, bu rezil bir karardır, bu antidemokratik ve hukuksuz bir karardır. Milliyetçi Hareket Partisi, Avrupa Parlamentosunun Türkiye’yi kınayan açıklamasına rest çekmekte, meydan okumakta, kınama mesajını tüm gücüyle kınayıp âleme mahkûm etmektedir."
CUMHURBAŞKANI VE GENEL SEÇİMLER 2023'ÜN HAZİRAN AYINDA YAPILACAKTIR
MHP Lideri Devlet Bahçeli, konuşmasının sonunda Cumhurbaşkanı ve Milletvekili Genel Seçimleri 2023 yılının Haziran ayında yapılacağını hatırlatarak, şöyle dedi:
"Erken seçim yaygarası koparanları kendi hâllerine terk edin, muhatap dahi almayın, varsın onlar kendi hayal dünyalarında seçim diye tuttursunlar, biz işimize bakalım, milletimize bakalım, ülkemize bakalım, Türkiye için üstlendiğimiz sorumlulukları harfiyen icra edelim. Milliyetçi Hareket Partisini küçümseyip kasti şekilde oy oranlarının düştüğünü söyleyenlere anyayı da Konya’yı da gösterelim. Unutmayınız ki, birlikte başaracağız. Tuzakları beraberce bozacağız. 2023 yılında lider ülke Türkiye’ye ulaşacağız. El birliği yapacağız, güç birliği yapacağız, Türkiye’ye zırh olacağız."
ÜNİVERSİTE SINAVLARINA NEŞTER VURMA ZAMANI GELMİŞTİR
MHP Lideri Devlet Bahçeli, 29 Haziran 2021 Salı günü partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, üniversite sınavlarının yeniden ele alınması gerektiğini belirterek, "Okul öncesi ile eğitim-öğretim modeliyle üniversite eğitimi sınavsız olmalı." dedi.
Üniversite sınavlarına neşter vurma zamanının geldiğini kaydeden Bahçeli, "Her önüne gelen Z Kuşağından bahsediyor ancak Türk gençliğinin içine düştüğü sınav kuyusundan nasıl çıkacağını konuşmuyor, mesele etmiyor. Siyasi muhataplarımıza çağrıdır, gelin bu üniversite sınavlarını kaldıralım, gençlerimizi daha fazla yormayalım. Onların sosyal, ekonomik ve psikolojik sorun yaşamalarına müsaade etmeyelim." diye konuştu.
Geride bırakılan hafta sonunda sayıları 2,5 milyonu bulan gencin gelecekleri için ter döktüğünü Yükseköğretim Kurumları Sınavı'nın üç etap hâlinde yapıldığını hatırlatan Bahçeli, şunları söyledi:
"Dileğim her gencimizin hedeflediği üniversiteye girmesi, hayallerinin gerçek olmasıdır. Üniversiteyi kazanmak elbette yeni bir başlangıç, hayatın kalan yıllarını sevk edip şekillendirecek mühim bir kavşak noktasıdır. Fakat Yükseköğretim Kurumları Sınavı’ndan arzulanan sonucu alamamak da dünyanın sonu değildir. Türk gençliğindeki cevherin, süresi sınırlı bir ölçme sınavıyla ortaya çıkacağını zannetmek elbette makul ve mantıklı bir durum sayılamayacaktır. Yalnızca üniversite sınavıyla hayatın asıl ve zorlu taraflarını anlamak ve kavramak, hatta üstesinden gelineceği zehabına kapılmak hiç kuşku yok ki hem yanlış hem de yanılgıdır. Evlatlarımızın hayatını iki günlük bir sınava mahkûm etmenin de adil ve hakkaniyetli bir yanı bize göre yoktur. Gençlerimizi ve ailelerini endişe ve strese sokan yürürlükteki sınav sistemi yeni baştan ele alınmalı; bu kapsamda okul öncesi süreci de hesaba katan bir eğitim ve öğretim modeliyle her evladımızın ilgi alanına uygun üniversite eğitiminin sınavsız temini sağlanmalıdır. Demem odur ki, üniversite sınavı tamamen kaldırılmalıdır. Türkiye’de devlet ve vakıf üniversitelerinin toplam sayısı 207’dir. Açık öğretim de dâhil olmak üzere toplam üniversitelerin kontenjan sayısı 1 milyonu aşmaktadır. Hatta pek çok üniversitenin kontenjanı dolmamaktadır. Türkiye sınavsız üniversiteye geçişi başarabilecek üniversite zenginliğine ve yeterliliğine sahiptir. Şüphesiz çoktan seçmeli test sorularıyla Türk gençliğinin karakter ve kabiliyetini değerlendiremeyiz, onları bir nevi yarış atı gibi göremeyiz. Nitekim bizim görüş ve önerilerimiz ana hatlarıyla şunlardır: İlköğretim ve ortaöğretimde etkili bir yönlendirmeye bağlı olarak, uygulanacak müfredat ile ortaöğretim başarısını ve ortaöğretim sonunda yapılacak olgunlaşma sınavını esas alan, fırsat eşitliği ve adaleti gözeten üniversiteye geçiş sistemi uygulanmalıdır. Bununla birlikte üniversitelerin, ülkemizin ihtiyaç duyduğu insan gücünü yetiştiren, kaynak ve kadrosuyla bilim ve teknoloji üreten, araştırmaları teşvik eden, toplumsal gelişmelere öncülük yapan, bilimsel yöntemlerle her meseleye çözüm arayan, bu yönüyle de Türkiye’nin gelecek ümidi olan eğitim-öğretim kurumları hâline dönüşmesi amaç olmalıdır. Gençlerimizi sınavdan sınava sokarak geleceğin kilitlerini açamayız. Mesela Erzurum Pasinler’deki bir evladımızla İstanbul’da kurulu bulunan özel bir kolejden mezun olmuş bir evladımızın şartları aynı olmadıktan sonra üniversite kapılarında umutları kaybolmuş nice gencimizin birikeceğini görmek zorundayız. Artık üniversite sınavlarına neşter vurmanın zamanı gelmiştir. Her önüne gelen Z Kuşağından bahsediyor, ancak Türk gençliğinin içine düştüğü sınav kuyusundan nasıl çıkacağını nedense hiç kimse konuşmuyor, bunu da mesele etmiyor. Buna karşılık Milliyetçi Hareket Partisi dert etmiş, Türk gençliğinin sınav maratonlarında eriyip gitmesine gönlü ve vicdanı razı olmamıştır. Kaldı ki bu düşüncemiz yeni değildir. Gençlerimize başarı dileyelim, Allah’tan zihin açıklığı vermesini niyaz edelim, ama dönüp bizlere düşen sorumluluğun da farkına ve bilincine varalım. İstemek kolaydır, peki bizler ne yapıyoruz? Hangi yaraya merhem olabiliyoruz? Göz nurumuz, istikbalimizin güvenceleri sevgili gençleri kuru kuruya değil, onların gerçek ihtiyaç ve taleplerini bihakkın karşılayarak tutarlılığımızı ve onlara yönelik vefamızı gösterebiliriz. Bu düşünceden hareketle siyasi muhataplarımıza çağrımdır, gelin bu üniversite sınavlarını kaldıralım. Gençlerimizi daha fazla yormayalım, bunaltmayalım, onların sosyal, ekonomik ve psikolojik sorun yaşamalarına müsaade etmeyelim. Biz, gençliğe yapılacak yatırımı, Türkiye’nin geleceği için en önemli yatırım olarak görüyoruz. Gençlerimizin eğitim, sağlık, istihdam, sosyal güvenlik ve serbest zamanlarının değerlendirilmesiyle ilgili sorunlarının çözüme kavuşturulmasını istiyoruz. İlköğretim ve ortaöğretim kademelerindeki yönlendirme çerçevesinde ve yetenekleri ölçüsünde istedikleri bölümlerde yükseköğretime kavuşmalarını, üniversite öğrencilerinin ise kendileri ile ilgili kararlara katılmalarını sağlayacak platformlar oluşturulmasını, okul yönetimi, öğretim elemanı ve öğrenci arasındaki diyaloğu sağlayacak mekanizmaların geliştirilmesini hedefliyoruz. Türk milletine mensubiyetin gurur ve şuuruna sahip, manevi ve kültürel değerlerimizi özümsemiş, düşünme, algılama ve problem çözme yeteneği gelişmiş, yeni gelişmelere açık, sorumluluk duygusu ve toplumsal duyarlılığı yüksek, bilim ve teknoloji üretimine yatkın, girişimci, demokrat, kültürlü ve inançlı nesillerin yetiştirilmesi Türkiye’nin büyüme, kalkınma ve yükselme gayesini kamçılayacaktır. İnancımız, irademiz ve eğitim politikalarımızın temel ilkeleri bunlardan ibarettir. Eğitim ve öğretimde imkân ve fırsat eşitliği sağlanarak bütün evlatlarımız ilgi, eğilim ve yetenekleri doğrultusunda hayata hazırlanmalıdır. Biz gençlerimizin çakmak çakmak parlayan gözlerine baktığımızda Z Kuşağı değil, onur görüyoruz, fedakârlık görüyoruz, ahlak görüyoruz, çalışkanlık görüyoruz, vatanseverlik görüyoruz, zekâ görüyoruz, akıl görüyoruz, bir Türk dünyaya bedel sözünün azmini görüyoruz. Türk gençliğini istismar hesaplarına alet etmeyi planlayanların oyunlarını bozmak için tetikte bekliyoruz. Biz onların geleceğini inşa ve ihya etmek için üzerimize düşen görevleri müsterih bir vicdanla yerine getirmenin çabasındayız. Belki anneleri babaları kadar olamasa da Türk gençliğini çok seviyoruz, hangi fikir ve düşünceyi savunurlarsa savunsunlar alayını bağrımıza basıyoruz. Maalesef gençlerimizin hassasiyetleriyle oynayan, onları yalanlarına malzeme yapan sorumsuz ve vicdansız siyasetçileri gördükçe de kahroluyoruz. Yükseköğretim Kurumları Sınavı’nın bir gün öncesinde, kurgulanan algı operasyonuyla yalan bir haber servis edilmişti. İddia şuydu: Katarlı gençler Türkiye’de sınavsız tıp okuyabilecekti. Niyeti kötü bazı gazeteler ve sosyal medya hesapları mal bulmuş mağribi gibi hemen bu yalanı körüklediler. Bu çarpıtmanın içyüzünü araştırmaya, doğruluğunu/yanlışlığını analiz etmeye gerek duymadan aceleyle devreye giren CHP Genel Başkanı, 25 Haziran 2021 Cuma günü Twitter mesajıyla gençlerimizi galeyana getirmek için fitne tezgâhını açtı. Vahim olan şudur ki, YKS’ye bir gün kala geçlerimizi kışkırtmaya, tahrikleri diri tutmaya, asparagas bir haberi yaymaya niyetlenen Kılıçdaroğlu yaş tahtaya basmakla kalmadı, kendini de rezil etti. Kazın ayağı hiç de Kılıçdaroğlu’nun söylediği gibi değildi. Yalan makinesi yine tekleyip su kaynattı. Türkiye Cumhuriyeti hükûmeti ile Katar Devleti hükûmeti arasında Askerî Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İşbirliği Anlaşması 27 Mayıs 2007 tarihinde imzalanmıştı. Bu anlaşmanın hükümleri dikkate alınıp, askerî sağlık alanında iş birliği tesis etmeyi arzu ederek 2 Mart 2021 tarihinde Doha’da imzalanan, Türkiye ile Katar arasında ‘Askerî Sağlık Alanında Eğitim ve İşbirliği Protokolü’ kapsamında sadece askerî personelin Türkiye’de eğitim alması kararlaştırılmıştı. Yani, Katarlı gençlerin sınavsız tıp okumaları gerçek dışı bir iddiaydı. Böyle bir şey kimsenin aklının ucuna da gelmemişti. Bu yalanı haberleştiren bazı haber siteleri ise hemen U dönüşü yapmışlar ve özür dilemişledir. Ancak Kılıçdaroğlu’ndan ses seda hâlâ ve henüz çıkmamıştır. En küçük utanma emaresi de görülmemiştir.
KILIÇDAROĞLU, YKS'YE GİREN BÜTÜN KARDEŞLERİMİZDEN DERHÂL ÖZÜR DİLEMELİDİR
Bahçeli, "CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ahlak ve etik kaygısı taşıyorsa, dürüst ve namuslu bir siyaset yaptığına inanıyorsa Türk gençliğinden, YKS’ye giren bütün kardeşlerimizden derhâl özür dilemek mecburiyetindedir." diye konuştu.
Kılıçdaroğlu’nun foyasının ortaya çıktığını ve ipliğinin de pazara düştüğünü belirten Bahçeli, CHP liderine yönelik eleştirilerine şöyle devam etti:
"Gençlerimize ayıp etmiş, yanlış yapmış, sonuçta vebal altına girmiştir. Türk gençliğini kandırmaya, manipüle etmeye, sahtekârlıkla akıllarını çelmeye hiç kimsenin cüreti yetmeyecektir. Pinokyo olsa burnu büyürdü, ne yazık ki CHP’nin Genel Başkanı’dır, ama millî irade bu zihniyet faillerinin sandıkta burunlarını sürtmesini de çok iyi bilecektir. Geçen haftaki grup konuşmasında, 'Bahçeli’yi çok zaman muhatap almayı doğru bulmam.' diyor. Sayın Kılıçdaroğlu bilesin ki, senin karanlık muhataplarını ayrıntısıyla biliyorum, sana da acıyorum. O melun muhataplarının arasına şahsımı zaman zaman almandan da hem rahatsızım hem de kaygılıyım. İşin doğrusu bunu hak ettiğimi düşünmüyorum. Geç bunları Sayın Kılıçdaroğlu, vazgeç bu dilden, bırak bu sahte mağrur edebiyatını. Bize yönelik diyor ki, 'Süleyman Şah Türbesi’nden kaçanları alkışladın, bayrağı indirenleri alkışladın.' O dönemki sözlerimi göz ardı ederek yalana yine bel bağlamış. Süleyman Şah Türbesi’yle ilgili neler neler söylediğimi sen bilsen ne yazar bilmesen ne çıkar; millet biliyor, ecdat biliyor, tarih biliyor, şerefi taç yapmış herkes, her insanımız biliyor. Kılıçdaroğlu’na açık bir teklif sunuyorum: Kendisini her kim tutsak almışsa, kimler zincire vurmuşsa, korkmasın bize itiraf etsin, bunu yapamıyorsa telgraf çeksin ya da bir ulak göndersin, yardımsa yardım edelim, imdat diyorsa elinden tutalım, yeter ki maruz kaldığı girdaptan çıkabilsin. Çok samimi ifade ediyorum, diyet borcu varsa ödeyelim, fidye istiyorlarsa karşılayalım, boyunduruktan kurtaralım. Yazık oluyor kendisine, heba olup gidiyor, göz göre göre kürek mahkûmuna dönüşüyor. Atarı gideri bırak Sayın Kılıçdaroğlu, boş boş konuşmaktan da vazgeç, mertçe bize derdini söyle, söyle ki, şifa olalım, söyle ki sana kol kanat gerelim, ihanet tünelinden çekip alalım. Kirişi kırıp ille de sığınacak bir liman arıyorsan altı delik takanla Cumhur İttifakının sahillerine yanaşabilirsin, siyasi itirafçı olabilirsin, pişmanlık kanunundan da elbette istifade edebilirsin."
MERAK ETMESİN, YUSUF'UMUZU HEP BİRLİKTE AYAĞA KALDIRACAĞIZ
Bahçeli, sonucunu hesap ederek vatan ve millet müdafaasının olamayacağını ve yapılamayacağını vurgulayarak, konuşmasına şu sözlerle devam etti:
"Türk ve Türkiye sevdasının bir bedeli varsa seve seve öderiz. Cansa beklenen feda olsun, bin defa veririz; kansa istenen helali hoş olsun, damar yollarını bizatihi kendimiz açarız. Yine de sevdamızdan dönmeyiz yine de bu aziz vatana yüz çevirmeyiz. Türk ve Türkiye sevdasının bir bedeli varsa seve seve öderiz. Cansa beklenen feda olsun, bin defa veririz; kansa istenen helali hoş olsun, damar yollarını bizatihi kendimiz açarız. Yine de sevdamızdan dönmeyiz yine de bu aziz vatana yüz çevirmeyiz. Bir kahraman düşününüz. Hakurk’ta PKK’lı hainlerin dron saldırısı esnasında düşen misket el bombasını arkadaşlarını korumak maksadıyla bacaklarının arasına alıp orada patlamasını göze alan bir vatan evladını gözünüzün önüne getiriniz. Yanında iki arkadaşı olması hasebiyle onlara zarar gelmemesi için sırtını dönüp bombanın patlayarak bacağını koparmasını göze alan, buna da gönüllü şekilde talip olan bir millet evladını lütfen bir anlığına da olsa hayalinizde canlandırınız. Misket bombasını bacaklarının arasına sıkıştırıp silah arkadaşlarını fedakârca arkalayan, ayağının altında infilak eden topuk koparan mayına bile meydan okuyan bu kahramanımız Uzman Çavuş Yusuf Yayla’dır ve onun tertemiz alnından öpmek manevi borcumuzdur. Yusuf kardeşimizin sağ ayağı diz altından ampüte olmuştur. Bu kahramanlık abidesi diyor ki, 'Allah’a şükür beterin beteri vardır. Ben bununla kurtuldum. Devlete sadece bacağımız değil, kolumuz, bedenimiz, canımız feda olsun.' Afyonkarahisar’da yaşayan, aynı zamanda emekli Uzman Çavuş olan muhterem babası İlyas Yayla da aynen şöyle konuşmuş: 'Allah’a bin kere şükürler olsun, gururluyuz, onurluyuz. Rabb’im bizlere nasip etmedi, oğluma nasip etti. Bundan sonra daha iyi olur inşallah. Birlikte olacağız, beraber olacağız, ailecek, komşularımla inşallah ayağa kaldıracağız.' İşte baba budur. Merak etmesin, Yusuf’umuzu hep birlikte ayağa kaldıracağız. Teröriste methiye düzen baba nerede, kahraman evladının fedakârlığından iftihar eden baba nerede? Gece gündüz gibi karşımızda olan bu farkı kalbi kararmamış, vicdanı satılmamış, aklı kiralanmamış, vatana ve millete düşman kesilmemiş her insanımız görecek, hakkı da teslim edecektir. Teröristlere, milis iş birlikçilere övgüler düzenler nasılsınız, iyi misiniz? Yusuf kardeşimizin kopan bacağı hakkında tek bir söz söyleyecek, en azından üzüntülerinizi paylaşacak bir insaf ve iffete sahip misiniz? Milis iş birlikçiler sizin olsun, alın tepe tepe istismar edin; ama unutmayın ki, Yusuflar bizimdir, şehitler bizimdir, gaziler bizimdir, bu vatanın kahraman neferleridir. Bizden istenen nedir? Doğruyu söylemeyelim mi? Tarafımızı göstermeyelim mi? Zulme karşı gelmeyelim mi? Haklıdan yana olmayalım mı? Ey demokrasi bezirgânları, ey özgürlük şarlatanları, ey insan haklarının posasını çıkaran yeminli Türk düşmanları, teröriste terörist diyemediğiniz müddetçe Yezit’le yoldaşsınız, firavunla ortaksınız, günahla birliktesiniz ve biliniz ki bedduayla anılacaksınız. Susmayacağız, durmayacağız, yorulmayacağız, yılmayacağız, yerimizde saymayacağız, vatan diyeceğiz, bayrak diyeceğiz, millet diyeceğiz, devlet diyeceğiz, şehit diyeceğiz, milletin hakkını şeref kabul edip sonuna kadar başımızın üzerinde taşıyacağız. Art niyetli güruhun maskesini düşürmekle kalmayacağız, yırta yırta dağıtıp atacağız. Sözümüz sözdür, sözümüz senettir, güvencemiz büyük Türk milletidir. Değerli Düşünür, Şair ve Yazar Sayın Sezai Karakoç’un dediği üzere; Onlar sanıyorlar ki, biz sussak mesele kalmayacak. Hâlbuki, biz sussak tarih susmayacak, tarih sussa hakikat susmayacak. Onlar sanıyorlar ki, bizden kurtulsalar mesele kalmayacak. Hâlbuki, bizden kurtulsalar vicdan azabından kurtulamayacaklar, vicdan azabından kurtulsalar tarihin azabından kurtulamayacaklar, tarihin azabından kurtulsalar Allah’ın gazabından kurtulamayacaklar. İmanımız irademizdir, irademiz kınına sığmayan kılıcımızdır. Artık şehirde, kırda, sınır ötesinde, dağda, ovada yuvalanmış hainlerin kökünü kazımak şarttır. Kahraman güvenlik güçlerimiz bu kararlılıktadır. Pençe Harekâtlarıyla Irak’ın kuzeyinde 40 km derinliğindeki ilk kuşakta tutunamayan PKK terör örgütü, Erbil’den Süleymaniye’ye uzanan ikinci kuşakta sıkışmıştır. Bölücü terör örgütünün Irak’taki sözde öz savunma güçlerinin sorumlusu olan terörist Ulaş Doğan’ın Süleymaniye’de nokta operasyonla imhası hainlerin sonunun geldiğine açık delildir. Yedi düvel karşımızda hizalansa da Türkiye bu terör musibetinin üstesinden gelecektir. Kanlı niyet ve hedeflerini demokrasi projelerinin içine istifleyen yerli ve yabancı terör muhipleri asla, ama asla başaramayacaktır. Kalemizi yıkamayacaklar, kavlimizi bozamayacaklar, sahte demokrasi rötuşuyla Türkiye’yi ant olsun deviremeyecekler."
CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÛMET MODELİ, YENİ TÜRK TİPİ BAŞKANLIK MODELİDİR
Bahçeli, Türk milletinin 16 Nisan 2017 Halk Oylaması ile kabul ettiği Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sisteminin, Türk Tipi Başkanlık Modeli olduğunu hatırlatarak, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Seçimlerin öne alınma taleplerini, İP Başkanı’nın Rize’deki provokasyonlarını, İzmir HDP il binasında yaşanan cinayeti, suç ve terör örgütlerinin faaliyetlerini FETÖ güdümüyle başını kaldıran bunak Dalton ve ekibinin sözde demokrasi projesinin ara unsurları olduğunu görüyor ve değerlendiriyoruz. Ülkemizi her türlü müdahaleye müsait hâle getirme hususunda bir mücadelenin tedavülde olduğunu öngörüyoruz. Türk siyasetine sürülmek istenen lekeleri, Meclisin mehabetini tartışmaya açma girişimlerini bu kapsamda ele alıyor ve Türkiye’nin beka düzeyinde bir psikolojik harekâta maruz kaldığını düşünüyoruz. Ne gam ne tasa, zalimlerin tuzağı varsa Türk milletinin de muazzam bir dirayeti, muazzez bir feraseti, kırılamayacak bir mukavemeti vardır. Onların bir hesabı varsa Allah’ın da bir hesabı vardır, niyazım odur ki, hepsini besmele duymuş şeytana çevirecektir. İç ve dış tehditlere karşı en büyük güvencemiz devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne her düzeyde sahip çıkacak millî birlik ve dayanışma ruhudur. Bu ruhun daha da kuvvetlenmesini sağlayan yönetim reformu ise Türk milletinin 16 Nisan 2017 Halk Oylamasıyla kabul ettiği Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi, yani Türk Tipi Başkanlık Modelidir. 9 Temmuz 2021 tarihi itibarıyla Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sisteminin üç yılı dolmuş olacaktır. Geride bıraktığımız üç yıllık süre zarfında Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi devlet yönetimine denge ve sürat, kuvvetler ayrımına da derinlik ve netlik kazandırmıştır. Dünya siyaset tarihinde, kansız, kavgasız, kargaşasız, ilaveten demokratik katılım ve çoğulculuk prensiplerine müzahir bir sistem değişikliği nadiren görülmüştür. İşte Türkiye bunu başarmıştır. Tarihî müktesebatımızla uyumlu, millî özlemlerle mutabık Türk Tipi Başkanlık Modeli, ülkemizin stratejik üstünlüğünü kanıtlamış, demokratik gücünü teyit etmiş, istikbal ve istiklal haklarına bağlılığını tescillemiştir. Yeni hükûmet sistemi refah, bereket ve bolluk demektir. Yeni hükûmet sistemi huzur, ufuk ve umut demektir. Yeni hükûmet sistemi istikrar, irade ve dik duruş demektir. İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem arayışları israftır, iflastır, inkârdır, ilkelliktir, hatta izansızlık ve insafsızlıktır. Zillet İttifakını teşkil eden başta İP olmak üzere bazı partilerin önerilerinde, Cumhurbaşkanı makamının tarafsız olacağı ve ‘Cumhurbaşkan’ının varsa partisinden istifa edeceği’ kaydedilmiştir. Teorik olarak Parlamenter Sistemde Cumhurbaşkanı’nın yürütmenin yetkisiz ve tarafsız kanadını oluşturduğu kabul edilmiş olsa da Türkiye uygulamasında Cumhurbaşkanlarının, yetkisiz ve tarafsız davranmadıkları defalarca tecrübe edilmiştir. Bu yüzden algı oyunlarına ve aldatma kampanyalarına itibar edecek hiç kimse kalmamıştır. 'Türkiye’de gerçek dışı tarafsız Cumhurbaşkanı söylemi, Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemiyle çürütülmüş, devlet yönetimindeki fiilî durum ortadan kaldırılmıştır. Başkanlık Sisteminde başkanın partisiz olması gerektiğini söylemek ile Parlamenter Sistemde Başbakan’ın partisiz olması gerektiğini söylemek eş anlamlıdır. Her ikisi de sistemin mantığı gereği mümkün değildir. Parlamenter Sisteme dönüldüğünde Cumhurbaşkanı’nın kararname yetkisinin olmayacağını ileri süren partiler ya derslerine çalışmıyorlar ya da saldım çayıra Mevla’m gayıra anlayışındalar. Milleti yanıltarak siyaset yapamayacaklarını, yapsalar bile bu tip bir siyasetin ahlaki olmayacağını zillete düşenlerin çok iyi anlamalarında sonsuz yararlar olacaktır. Bilindiği üzere Parlamenter Sistemde yetkisiz kabul edilen Cumhurbaşkanlarının kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi zaten yoktur. Zillet ittifakı Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi bahane ederek Cumhurbaşkanı’nı TBMM’nin seçmesi için hazırlık yapmaktadır. Ancak, Türk milletinin uhdesindeki bu demokratik yetkinin alınması faşist yönetimlere has bir korsanlıktır ve emel sahipleri asla muvaffak olamayacaklardır. Çünkü bunların iktidara gelmeleri hayal ötesi bir beklentidir. Bilhassa İP’in önerisine Cumhurbaşkanı’nın görev ve yetkileri ile ilgili bölümde 'Cumhurbaşkanı makamının sadece temsilî nitelikte olmayacağı' iddia edilmiştir. Bir yandan Cumhurbaşkanı’nın Parlamenter Sistem gereği 'tarafsız ve yetkisiz' olması savunulurken, diğer yandan temsilî nitelikte olmayacağının söylenmesi tam bir çelişki yumağıdır."
İP; AKLEN, AHLAKEN, FİKREN, ZİKREN VE SİYASETEN DARMADUMANDIR
MHP Lideri Devlet Bahçeli, İP'in; aklen, ahlaken, fikren, zikren ve siyaseten darmaduman hâlde olduğunu belirterek, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Hatırlatırım ki, Parlamenter Sistemlerde Cumhurbaşkanları ilkesel olarak “yetkisizdir, sorumsuzdur ve tarafsızdır.” Eski köye yeni âdet getirme hevesinde olanların çırpınışları beyhudedir. Yine İP’in önerisinde, “çoğulcu demokrasi” başlığı altında öncelikle Başkanlık Sisteminin gereği olan %51 oy yüzdesiyle yürütmenin belirlenmesi eleştirilmiştir. Fakat bu durum yürütme organının meşruiyetini Parlamenter Sisteme göre çok daha güçlü kılan bir özelliktir. Parlamenter Sistemde %30 ile bir partinin iktidar olma şansı varken; Başkanlık Sisteminde iktidar olmak için %51 şartı gerekmektedir. Ayrıca bu uygulama küçük partilerin ittifaklar içinde TBMM’de temsiline imkân tanıdığından “çoğulcu demokrasiye” daha uygundur. Diyeceğim, İP yine kopmuş, cehalet ve sefaletinin esiri olmuştur. İP’in görüşüne göre, seçim ittifakı yerine sistemi iyileştirme ve güçlendirme adına 'koalisyon protokolü' öngörülmüştür. Koalisyon protokolü teklifi Türk seçim sisteminde bir yenilik değildir. Daha önce de Seçim Kanunlarında koalisyon protokolü yapılmasına imkân tanınmıştır. Bu konu bir Anayasa konusu değil, Seçim Kanunu konusudur. Madem bu kadar koalisyon protokolü yapmaya meraklılar, o hâlde milletimizin karşısına çıkıp hangi partilerle, hangi ölçekte ve hangi hedefler çerçevesinde koalisyon yapacaklarını açıklasınlar da bilelim ve öğrenelim. 2023 yılındaki seçimlere ortak adayla mı, yoksa ayrı ayrı mı girecekler? Ortak adayla gireceklerse, bu gizemli ve gizli tutulan Cumhurbaşkanı adayı kimdir? Bu kapsamda bir isim üzerinde uzlaşma sağlanmış mıdır? Hadi hükûmet oldular diyelim, kabineyi hangi partilerle kuracaklar? Dostlar koalisyonun ana çatısını kimler oluşturacak? Zilletin istediği kabine kuruldu varsayalım, peki Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sisteminden dönmek için Türkiye hemen halk oylamasına sürüklenmeyecek midir? Değilse siyasi takvim nasıl işleyecektir? Halk oylaması gününe kadar geçen sürede dostlar koalisyonu ne yapacaktır? Hiç mi imza atmayacaktır? Ülkede yaprakta mı kımıldamayacaktır? Söz gelimi halk oylaması yapıldı ve istedikleri gibi sonuç çıktı, bu hâlde yeniden bir seçim yapılması da mecburi olacaktır. Anlayacağınız seçimler halk oylamasını, halk oylaması da seçimleri kovalayacak ve Allah muhafaza Türkiye’nin on yılları kaybolup gidecektir. Zillet ittifakı sisli ve sinsi bir gölgedir. Belirsiz bir siyaset köhneliğidir. Ne dediği, ne yaptığı, neyi hedeflediği belli olmayan güvenilmez siyaset odağıdır. Türk milleti sonu meçhul bir maceraya atılmayacak, emin olduğu, güven duyduğu, millî ve yerli siyaset mimarisi olan Cumhur İttifakına sonuna kadar destek verecektir. Devletin hükmi şahsiyetini tanımayan, devlet adabını takmayan ve bu suretle İstanbul Kanalı’nın parasını ödemeyeceğim diyen bir şahıstan devlete baş olamaz. İstanbul Kanal Projesi’ni samimiyetle destekliyoruz. Bu proje Türkiye’nin ve İstanbul’umuzun gücüne güç katacaktır. Mezkûr projeden dönülmesini, yüklenicilere para ödemeyi rafa kaldıracak her türlü engelleme ihtimalini dikkate alarak yasal bir güvenceye kavuşturmalıyız. Hatta İç Su Yolları projesi hazırlayarak, Kızılırmak’ı esas alan 'Kızılelma İç Deniz Yolu', Yeşilırmak’ı dikkate alarak ‘Yeşil Kuşak İç Deniz Yolu’ projelerini hayata geçirebiliriz. Yapılanı yıkmak cinayettir. Varsa gücün, varsa zekân, varsa hazırlığın daha iyisini yaparsın. Ödemem, yaptırmam, iptal ederim kisvesi altında proje hasımlığına soyunmak müflis siyasetçilerin harcıdır. Dostları tarafından kulağına fısıldanan yalan yanlış bilgi kırıntılarıyla çarkı felek gibi dönen bir şahsın zihniyetine bu devletin yönetimi kesinlikle emanet edilemez. Kılıçdaroğlu, hazırlanın altı ay içinde iktidardayız, diyor. Nasıl olacak bu Sayın Kılıçdaroğlu? Bu altı ayın sırrı, esbabımucibesi nedir? Gündemde seçim meçim yokken iktidara nasıl geleceksin? Sen gelsen gelsen dolduruşa gelip tuzağa düşersin. Muhtemelen dostların sana fazla narkoz vermiş, suyuna ilacı fazla karıştırmışlar, bu nedenle sanrı nöbetleri geçiriyorsun, histeri krizindesin, hayaller görüyorsun, düşmana dost muamelesi yapıyorsun. Kılıçdaroğlu bir tarafta öfkenin ve intikam duygusunun olmadığı bir Türkiye'de yaşamak istediğini söylüyor, diğer tarafta da hedef kitlesine iktidarla selamı sabahı kesin diye tembihte bulunuyor. Ezcümle diyeceğim şudur: Zillet ittifakı çamurdadır, çukurdadır, çıkmazdadır. Cumhur İttifakı olarak önümüze bakacağız, işimize bakacağız, milletimize bakacağız, 2023’te Lider Ülke Türkiye’nin doğuşuna hizmet edeceğiz. Onlar duracak, biz koşacağız. Onlar gerileyecek, biz yükseleceğiz. Onlar batacak, biz yayından çıkan ok gibi olacağız. Ve Türkiye Cumhuriyeti’ni yeni, sivil ve demokratik bir anayasayla taçlandırıp Allah’ın izniyle onurlu bir geleceğe taşıyacağız."
KİM DEMİŞ SAYIN SOYLU YALNIZ VE KİMSESİZ DİYE?
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 6 Temmuz 2021 Salı günü partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya bugüne kadarki en sağlam desteğini açık açık dile getirdi. Soylu'nun terörle mücadelede adını altın harflerle yazdırdığını belirten Bahçeli, "Kim demiş Sayın Soylu yalnız ve kimsesiz diye?" sordu. Hakkında ne söylenirse söylensin bunlara aldırış etmeyeceğini dile getiren Bahçeli, "Ön şartsız destekledik, bundan sonra da destekleyeceğiz." ifadelerini kullandı.
Bahçeli'nin bu açıklamasının ardından Soylu, sosyal medya hesabından bir paylaşımda bulundu. Paylaşımında Bahçeli'ye teşekkür eden Soylu, şu ifadelere yer verdi:
"Devletimizin terörle mücadele azim ve kararlılığına, kahraman güvenlik güçlerimize, edeben ifade ederim ki şahsıma ve mücadele arkadaşlarıma, büyüğümüz Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sn. Dr. Devlet Bahçeli’ye güven ve inancı için minnet ve şükran duyuyorum. Allah razı olsun."
Grup toplantısındaki konuşmasına milliyetçi ve Türkçü hareketin fikir babası Ziya Gökalp'ı anarak başlayan Bahçeli, şunları belirtti:
"Fikir ve düşünce ufkumuzun parlayan yıldızı olan merhum Ziya Gökalp, millî kültürü kuvvetli medeniyetçe zayıf milletlerin, medeniyetçe kuvvetli fakat millî kültürce zayıf milletleri siyasi mücadelede her zaman yendiğine dair misaller vermişti. Millî kültürün anlatım ve aktarım mekanizmaları arasında sinemanın kayda değer bir rolü olduğu inancındayım. Gerçekten de millî sinemanın en önemli görevi, Türk milletinin öz değerlerini yakalamak ve beyaz perdeden bu değerleri yansıtmaktır. Aynı şekilde milletimizin değerleriyle mündemiç derin tarihî kültürel birikimi, sosyal ve ekonomik değişmeleri sinema vasıtasıyla toplumun geniş kesimlerine ulaştırmak mümkün ve muhtemeldir. Diyeceğim odur ki, millî sinema, millî kültürün ve millî bakış açısının şuurlu bir dille takdim ve ifadesidir. Geçtiğimiz hafta ebediyete irtihal eden Sayın Kartal Tibet bu alanda öne çıkmış, gönüllerde taht kurmuş, canlandırdığı tarihî karakterlerle milletimizin takdirini kazanmıştır. Tarkan ve Karaoğlan filmleriyle de millî hafızalara kazınan, Oyuncu, Yönetmen, Senarist Sayın Tibet geçen cuma günü son yolculuğuna uğurlanmıştır. Türk tarih ve kültürünü usta oyunculuğuyla sahneleyen, efsaneleşmiş tarzıyla gösteren ve elbette Yeşilçam’a damga vuran Sayın Kartal Tibet’e Cenabıallah’tan rahmetler niyaz ediyorum. Muhterem ailesine, sevenlerine, sanat ve sinema camiasına, aziz milletimize başsağlığı diliyor, mekânı cennet olsun diyorum. Bu vesileyle sinema sektöründe yaşanan sorunların çözümü hususunda atılacak her adıma, yapılacak her iyi niyetli girişime destek vereceğimizi de buradan belirtmek istiyorum."
MHP BİR DEMORKASİ NAMUSUDUR, BÜYÜK BİR MİLLET ESERİDİR
Bahçeli, demokrasilerde her siyasi düşüncenin her siyasal partinin az ya da çok, büyük veya küçük bir karşılığının olduğunu ve olması gerektiğini belirterek, şu görüşleri dile getirdi:
"Siyasal partiler demokrasi hayatımızın vazgeçilmez kurumlarıdır. Her siyasal hareket, üzerinde şekillendiği aynı topluma dayanmasına ve aynı sorunlara bakmasına rağmen teşhiste, tedavide ve teklif ettiği çözüm yollarında ayrılmaktadır. Birbirine benziyor gibi gözüken siyasal partileri ayıran temel farklılıklar burada aranmalıdır. Bu ayrılıklar siyasetin doğasında vardır, fikir ve tercihlerine katılmasak bile bu farklılıklar bize göre saygındır ve demokratik bir sonuçtur. Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye’mizin tamamında zemin bulmuş ve kök salmış; milletimizin gönlünde yer tutarak kendisine sevgiyle bağlı, duruşuna ve fikriyatına inanmış bir seçmen kitlesine kavuşmuştur. Bu kavuşma hâli aynı zamanda toplumsallaşmayı da beraberinde getirmiştir. Bugün üç hilal, milyonlarca insanımızın kalbine girmiş, hamdolsun bir sevda hâlini almıştır. Bu gurur tablosu karşısında ne kadar övünsek ne kadar bahtiyarlık duysak biliniz ki azdır, yetersizdir. Milliyetçi Hareket Partisi bir demokrasi namusudur. Milliyetçi Hareket Partisi büyük bir millet eseridir. Milliyetçi Hareket Partisi huzurun, umudun, güvenliğin, istikrarın, vatanseverliğin, dik duruşun, dik başın, devrilmez inancın markasıdır. Hayata nasıl baktığımız, hadiseler geçidini nasıl yorumladığımız, haysiyetli bir insan ve millet yaşamını nasıl savunduğumuz taraflı tarafsız herkesçe bilinmektedir. Bizi diğer partilerden ayıran siyasi kavşak noktalarında; Türkiye’nin ana meselelerini okuyuş biçimimiz, millî ve manevi değerleri kavrayış niteliğimiz, siyasal çizgimizin anlayış ve ilkeleriyle karşı karşıya olunan sorunları ele alış şeklimiz hem müessiriyetini hem de mümeyyiz farkını belirgin olarak göstermektedir. Tabii olarak, bütün bunları hangi program, hangi yol, hangi yöntemlerle, dahası nasıl bir kadro marifetiyle yapacağımızın ayrıntılarıyla tarifi millî ve ilkeli siyasetimizin yaygınlaşmasına hizmet edecektir. Millî iradeyi milliyetçi iradeye dönüştürmek için daha çok gönle gireceğiz. Her eli tutacağız her kapıyı çalacağız, hiç kimseyi ayırmayacağız, ayrı görmeyeceğiz. Devleti yaşatmak için insanı yaşatacağız. Daha mutlu, daha güvenli, daha müreffeh, daha gelişmiş bir millet hayatı için geceyi gündüze katacağız. Bunu yaparken geçmişimizi göz ardı etmeyeceğiz. Bugüne kadar siyasi meşruiyetimizin kaynağını çıkar lobilerinin kapılarında, yabancı başkentlerin sokaklarında aramadık. Hiçbir şey adına dürüst ve samimi siyasetimizi karalatmadık, buna tevessül edenlere fırsat tanımadık. Aldatmaya sırtımızı döndük. Riyakârlığa yüzümüzü çevirdik. Yegâne güç kaynağımız olan milletimizin şaşmaz sağduyusu ve tertemiz vicdanına ümitlerimizi bağlayarak dedik ki; Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya/Yüzüstü çok süründün ayağa kalk Sakarya/Yine dedik ve her zaman da diyeceğiz ki/ Tarihin dilinden düşmez bu destan/Nehirler gazidir, dağlar kahraman/Her taşı bir yakut olan bu vatan/Can verme sırrına erenlerindir.”
KILIÇDAROĞLU, FEZLEKELERİN DETAYLARINDAN BAHSETMİYOR
"Birileri gibi vicdanımız ipotekli değildir. Birileri gibi irademiz tutsak düşmemiştir." diyen Bahçeli, konuşmasına şöyle devam etti:
"Biz Milliyetçi Hareketiz, biz Cumhur İttifakıyız, biz ya istiklal ya ölüm diyen bir kahramanlığın vârisleriyiz. Huzur isteyen milletimizle tek yüreğiz. Refah ve bolluk isteyen boynu büküklerle aynı yolun yolcusuyuz. Hayattan nasibini alamamış gariplerin, el çizgileri nasırla örtülmüş biçarelerin, ağlamaktan göz pınarları derinleşmiş mağdurların, zorluklar karşısında bakışlarının feri silinmiş mazlumların hem davacısıyız hem de dağ gibi arkalarındayız. Siyaseti sanal korkulara tahvil etmek isteyen pişkin zihniyetler, pireyi deve yapan palavracılar, bir kaşık suda fırtına koparan pervasızlar akıllarından çıkarmasınlar ki, hak edene fırlatılacak taşlar cebimizdedir, hesapsız uçanlar, istismar dallarına yüzsüzce konanlar bedel ödemeyi muhakkak surette göze almalıdırlar. Bizim gayemiz ülkemizi hak ettiği gelişmişlik düzeyine ulaştırmaktır. Bunu yaparken her yolu mübah gören, her rüzgâra yelken açan, tarlasını sırtlayıp yağmur neredeyse oraya taşıyan ikiyüzlülük ve karaktersizliğe itibar etmedik, etmeyeceğiz. Neysek öyle görüneceğiz, göründüğümüz gibi de olacağız. Bu nedenle zillet ittifakıyla ayrıyız, gayrıyız, uzağız. Çünkü yalancı değiliz, çünkü inkârcı değiliz, çünkü gece başka, gündüz başka değiliz. Şirazlı Sadi’den esinlenerek ifade etmek isterim ki, kendi ayıplarının hamalı olanlar, başkalarının kusurlarıyla uğraşıyor. Bunu yaparken çok tehlikeli bir dile tevessül ediyorlar. Yanlışı ve yalanı savunacak kadar cahil olanlardan, doğruyu ve doğruluğu göremeyecek kadar kör olanlardan, iyiliği ve iyi niyeti inkâr edecek kadar nankör olanlardan Rabb’im cümlemizi korusun ve böylelerini milletimizden her daim uzak tutsun. İstanbul Sözleşmesi’nin çarpıtılması, İstanbul Kanalı’nı hedef alan bayağı saldırılar ve Katarlı öğrencilerin sınavsız tıp fakültesi okuyacakları ile ilgili yalan dozu yüksek kara kampanyalar Türkiye’yi zor duruma sokmaya yönelik taktik adımlardır. Kılıçdaroğlu Tank-Palet Fabrikasını sattılar yalanını söylüyor, yardımcısı Öztrak daha geçen hafta basının karşısına çıkıp 'Ne satması, biz satmaktan hiç bahsetmedik.' diyebiliyor. Hadi kuldan utanmıyorsunuz, Allah’tan da mı korkmuyorsunuz? Bunlar gerçekten de yalancının daniskasıdır. Güvenirlikleri sıfıra inmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi yönetiminin hal-i pür-melali kelimesi kelimesine işte budur. Kılıçdaroğlu, paylaştığı bir videoda 'Beni hapse atmak istiyorlar.' diye yakınıyor. Oysaki hakkında düzenlenip TBMM’ye gönderilen fezlekelerin detaylarından bahsetmiyor, buna hiç cesaret edemiyor. Kılıçdaroğlu’nun, çiğ süt içmediyse karın ağrısı çekmesini gerektirecek bir hâli de olmayacaktır. Daha mühimi sabırlı ve sakin olmasında, hukuka saygı duymasında yarar vardır. Bir yanda adalet ve hukuka vurgu yapan, diğer yanda konusu suç teşkil eden fiillerinden dolayı hakkında düzenlenen fezlekeleri sulandırmaya çalışan Kılıçdaroğlu tam bir açmazda tam bir çıkmazdadır. Hukukun karşısında imtiyazlı bir zümre, ayrıcalıklı bir tabaka, dokunulmaz ve ulaşılmaz bir kesim düşünülemeyecektir.
DOLANDIRICI TOSUNCUK NASIL BEDEL ÖDEYECEKSE KILIÇDAROĞLU DA ÖDESİN
"Adaletin terazisi yeri geldi mi herkesi tartmalıdır. Eğer hukukun üstünlüğüne inanıyorsak eğer hukukun evrensel ilkelerine bağlıysak ahlaki tutarlılıktan ödün veremeyiz." görüşünü dile getiren Bahçeli, Kılıçdaroğlu'na yönelik eleştirilerini şöyle sürdürdü:
"Kılıçdaroğlu mağduriyet pozlarını bıraksın da hangi sözlerinin hangi eylemlerinin kanunlarla çeliştiğini düşünsün. Türk mahkemelerinin önünde herkes eşittir. Görevi ve taşıdığı unvanı ne olursa olsun hiç kimse hukuktan üstün değildir. Geçen hafta 21 milletvekilini kapsamına alan fezlekeler TBMM’ye intikal etmiştir. Gazi Meclis; suçun barınağı, suçluların sığınağı, kanun kaçaklarının meskeni ve mekânı olamaz. Aksine hizmet edenler Meclisimizin demokratik ve tarihî ruhuna kasteden aymazlardır. TBMM Karma Komisyonda bekletilen fezlekelerin bir an evvel görüşülerek Genel Kurula getirilmesi, bölücü, yıkıcı, devletin ülkesi ve milletiyle ters düşen söylem ve eylemlerinden dolayı şüpheli olan milletvekillerinin dokunulmazlıklarının derhâl kaldırılması hukuk ve siyaset ahlakının vazgeçilmez şartıdır. Oyalanmaya vaktimiz yoktur. Zamana oynamaya, ağırdan almaya hakkımız da yoktur. Fezlekelerin görüşülüp karara bağlanmasını savsaklamak bizim nezdimizde sorunlu ve şaibeli bir tutum olarak değerlendirilecektir. Hukuk diyorsak gereğini yapmakla mükellefiz. Kılıçdaroğlu bir ara yollara düşüp adalet arıyordu. Akılsız başının ceremesini ayakları çekiyordu. İşte fırsat işte ortam, saklayacağı, gizleyeceği, utanacağı ilişkiler ağı bulunmuyorsa çıksın mahkeme karşısına, versin üzerine atılı suçlamaların hesabını. Dolandırıcı Tosuncuk nasıl bedel ödeyecekse Kılıçdaroğlu da ödesin. Kılıçdaroğlu kendine güveniyorsa dokunulmazlığının kaldırılmasına bizzat kendisi önayak olmalı, karar sürecini bizatihi kendisi başlatmalıdır. Söz veriyorum, ilk kez CHP’ye destek vereceğiz, onlara tamam diyeceğiz. 27'inci Yasama Döneminde Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona ulaşan Yasama Dokunulmazlığı Tezkerelerinin sayısı şu anda 1429, dosya sayısı da 1354’tür. HDP’li milletvekillerine ait tezkere sayısı bini geçmiştir. Yani hukukun peşine düştüğü milletvekili sayısı çizmeyi çoktan aşmıştır.
TERÖR PROPAGANDASI NASIL OLUYOR DA HAK İHLALİ OLARAK DEĞERLENDİRİLİYOR?
Bahçeli, Türkiye’de üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğünün hâkim olduğunu, işlenmiş suçların hiç kimsenin yanına bırakılmaması gerektiğini belirterek, şöyle konuştu:
"Türk siyaseti ahlaki ve hukuki bir arınma dönemi yaşamalı, safralarından kurtulmalıdır. Bu ihtiyaç herkes ve hepimiz için geçerlidir. Biz şerefli Cumhuriyet savcılarına güveniyoruz. Biz cüzdanı ile vicdanı arasına sıkışmayan hâkimlerimize inanıyoruz. Bağımsız ve tarafsız yargı günü ve saati geldiğinde her insana lazımdır. Kanundan kaçış yoktur, hukuka deli gömleği giydirmek kimsenin harcı değildir. Teröre yardım ve yataklık yaptıkları belgeli ve tespitli bulunan, ellerine şehitlerimizin kanı bulaşan, PKK’nın tasması boğazlarına geçen HDP’li vekillerin uzun süredir gündemde olan fezlekelerinin görüşülmesi niye gecikmektedir? Daha ne olacaktır da suçluların mahkeme karşısına çıkarılması sağlanacaktır? Bu kapsamda TBMM Başkanı’nı göreve davet ediyorum. Karma Komisyonu üstlendiği tarihî sorumluluğu ifa etmeye çağırıyorum. Fakat şu hususu da önemle hatırlatmak istiyorum ki; dokunulmazlıkları kaldırılan, milletvekilliği düşürülen vekillerin ön kapıdan gönderilmelerinden bir müddet sonra hak ihlali kılıfıyla arka kapıdan tekrar TBMM’ye kabul edilmeleri millet iradesini yok sayan bir tasarruftur. Anayasa Mahkemesi HDP’li Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun bireysel başvurusunda hak ihlaline hükmederek tahliyesini istemiştir. PKK/KCK propagandası yaptığından dolayı 96 gündür Sincan Cezaevi’nde bulunan söz konusu karanlık şahsın, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine Anayasa Mahkemesi karar vermiştir. Yani CHP’li Berberoğlu gibi Gergerlioğlu’nun da milletvekilliğine dönüş yolu açılmıştır. Terör propagandası nasıl oluyor da hak ihlali olarak değerlendiriliyor? Bununla birlikte günü geldiğinde dağdaki eşkıya için de hak ihlali kararı verilecek midir? Anayasa Mahkemesi bu tip davalara terör örgütlerinin hücre evinden ya da mağara deliklerinden mi bakıyor? Gergerlioğlu gibileri milletin hakkını hukukunu çiğnerken bir şey yok da bu çiğneyen ayaklara hesap sorulduğunda mı maraza çıkıyor? Anayasa Mahkemesi bölücüler lehine hak ihlaline hükmederken, devletimizin, milletimizin, şehitlerimizin, millî şerefimizin tartışılmaz hak ve tarihi çıkarlarını gasbettiğinin farkına ve bilincine ne zaman varmayı planlıyor? Ne hakkı, neyin ihlali, ne zamandır hainin hakkı oluyormuş? Şayet oluyorsa kahramanların hakkını ne yapacağız? Türk milletinin hakkını nereye koyacağız? Hiç kimse bugünkü sıfatlarına güvenip de yanlışa ortak olmamalıdır. Volkan olsalar bile, sonları elbette bir avuç küldür."
İP BAŞKANI, BİZİM VE AK PARTİNİN HDP'Yİ ŞEYTANLAŞTIRDIĞINI İFADE ETMİŞ
MHP Lideri Bahçeli, "Karma Komisyonda dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilgili görüşme mümkün olursa Milliyetçi Hareket Partisinin komisyon üyesi olan değerli milletvekilleri oylamada evet diyecektir." diyerek, İP Genel Başkanı Meral Akşener'le ilgili şu eleştirilerde bulundu:
"Müteakiben aynı minvalde Genel Kurulda dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilgili tezkereye Milliyetçi Hareket Partisi tam kadro olur verecektir. Tavrımız ve tarafımız bellidir. Zulme ortak olamayız, yanlışa göz yumamayız. PKK’nın siyaset koruluğu olanlara sessiz kalamayız. Kimin hakkında ne iddia varsa çıksın mahkeme önüne. Hukuk kararını versin, sonucu ne olursa olsun biz de saygı duyalım. Fakat hiç kimse bize bölücülerin hak ihlaline maruz kaldığını ileri sürmesin, bunu kabullendirmeye, bunu dikte etmeye çalışmasın. İP’in Başkanı anlaşılan yine bilye dağıtmış, yine mayası ve meşrebine uygun bir değerlendirme yapmış. Nifakla perçinlenmiş gezmelerinden vakit buldukça aklının dibini döken İP Başkanı, bizim ve AK Partinin HDP’yi şeytanlaştırdığını ifade etmiş. Bu bayan, HDP’nin zaten şeytan olduğunu bilmiyor mu? Şeytana şeytan demek günah değil sevaptır, helaldir, hukuktur, hakikatin yanında durmak, iman alametidir. Şeytana öyle ya da böyle, açık ya da gizli destek çıkmak, kol kanat germek, masumiyet kisvesine büründürmeye çalışmak bir defa ayan beyan günahkârlıktır. İP’in, HDP’nin dibinde ne işi vardır? CHP’nin küçük beslemesi hâline dönüşen bu parti yönetiminin, HDP’ye sevimli görünme çabası siyasi münafıklık, siyasi madrabazlıktır. İP Başkanı’nın öylesine bozuk ve buhranlı bir dili söz konusudur ki, ya ne dediğini kulağı duymuyor ya da duyduğunu aklı almıyor. Geçen hafta katıldığı bir televizyon programında, 31 Mart Seçimlerine giderken Sayın Cumhurbaşkanı’nın “toptan Kürtlere terörist” dediğini iddia eden bu devşirme siyasetçi, halkı kin ve nefrete alenen kışkırtarak büyük bir suç işlemiştir. Bu küstah ve hayâsız üslup Türkiye düşmanlarını sevindirmiş, havalara uçurmuştur. Aynı üslup PKK’nın ve FETÖ’nün de üslubudur. İP Başkanı, bu iddiasını ispat etmek zorundadır. Kürt kökenli kardeşlerimize hiçbir devlet veya hükûmet yetkilisinin en küçük incitici en ufak kırıcı bir ithamı olmamış, olması akıllara dahi gelmemiştir. Geçmişte MHP’yi iftiralarla yaralamaya ve tarihî hüviyetine kara çalmaya azmeden bu müfteriye teröristin kim olduğunu bizzat Kürt kökenli kardeşlerim Allah’ın izniyle öğretecektir. Kandil ve Pensilvanya arasında ipten köprü kuranlar bunun bedelini ağır ödeyeceklerdir. Kürt’ten terörist olmaz, teröriste Kürt denemez. Diyen varsa bu milletin evladı olamaz. Zira terörün inancı, yöresi, etnik kökeni, mezhebi, ahlaki bahanesi olmaz, olmayacaktır. Terörist PKK’dır, KCK’dir, PYD’dir, YPG’dir, FETÖ’dür, DEHAŞ’tır, DHKP-C’dir. Kürt kökenli kardeşlerimin terör örgütleriyle hiçbir bağ ve bağlantısı yoktur, var diyen çıkarsa biliniz ki vatan hainidir. Terör bir insanlık suçudur. İP’in Başkanı Kürt kökenli kardeşlerimden kesinlikle özür dilemek mecburiyetindedir. Aksi hâlde bozguncu, fitneci, millet düşmanı olarak ilanihaye anılacak, alnına çalınan kara leke ömrü boyunca çıkmayacaktır. Kürtlerle terörü özdeş görmek korkunç bir bühtan, affı imkânsız bir cinayettir. Akıl yönünden de ahlak yönünden de iflas edenler tek kelimeyle püsküllü beladır."
KILIÇDAROĞLU CUMHURBAŞKANI OLDUĞUNDA İHANET KIVAMA GELMİŞ OLACAKTIR
Bahçeli, "Bu millet öyle bir asalete haizdir ki, gölgesinde oturduğu yaprağın bile incinmesine tahammül etmemiştir." ifadesine yer vererek, siyasi gündeme ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu:
"Siyasi, ahlaki ve vicdani hiçbir ölçü tanımayan, ilkesi, iradesi ve heyecanı olmayan, yalan, riya ve istismardan başka sermayesi kalmayan, kimliğini kaybetmiş, inancını kaybetmiş, değerlerini kaybetmiş bir siyasetçinin ve siyasi partinin millî hassasiyetleri bırakınız anlatmasını, anlaması dahi mümkün değildir. Kardeşlik deyince, huzur deyince, dirlik deyince, millet deyince, al bayrağı görünce, gözleri hasretle yaşarmayanla, yürekleri coşkuyla çarpmayanla, vicdanları titremeyenle, paylaşacak bir dilim ekmeğimiz dahi yoktur. Onlar asla ve asla bizden değildir. Bizim sesimiz, bizim seslenişimiz muhabbet üzerinedir. Bizim sesimiz bizim sedamız bin yıllık kardeşlikle perçinlidir. Bizim sesimiz, Yesevi’nin, Dedem Korkut'un, Hacı Bektaş’ın tarihten gelen sesidir. Kürşad’ın, Ulubatlı’nın, Sütçü İmam’ın, Kara Fatma’nın maziden ulaşan sesidir. Zedelenen, aşağılanan, hor görülen millî onurun sesidir. Teslimiyetçi, tavizkâr ve kişiliksiz zillet faillerine karşı duruşun sesidir. Zilleti yalnızca siyasette aramak yeterli değildir. Bunlar bazen, kalemi kiralanmış sözde yazarlardır. Bazen, üniversite zeminini kullanmaya çalışan fırsatçı mihraklardır. Bazen, siparişle sonuç çıkartan araştırma şirketleridir. Bazen, güdümlü rapor üreten sözde düşünce kuruluşlarıdır. Bazen, ecdadımıza hakaret eden kadrolu sahte aydınlardır. Bazen, sözde sivil toplum iş birlikçileridir. Ekranlarda, manşetlerde, sütunlarda, kürsülerde boy gösteren bu şer cephesinin ortak paydasını; millî ve üniter yapımızdan duydukları rahatsızlık, Türk tarihini karalamak için kolladıkları fırsatlar, terörle elde edilememiş sonuçların siyasetle sağlanması, millî kimliği parçalamak için yürütülen kampanyalar oluşturmaktadır. Bu milletin adı, parçalamaya çalışan zillet ittifakına inat 'Türk milleti'dir. Millî varlığımız etnik kalıntı değildir. Aşiret bozuntusu değildir. Muhteşem bir beşerî hazinenin adıdır, ahlakıdır, şanıdır. Kimliksizlere bir kez daha duyuruyorum ki adı: Türk milletidir. Bin yılda doğmuş, bin yılda yetişmiş, bin yılda oluşmuş ve olgunlaşmıştır. Büyük bir aile olan Türk milleti; aynı gövdenin dalları aynı dalın yapraklarıdır. Aynı denize dökülen nehirler, dereler, çaylardır. Ayırmak ne mümkün, etle tırnak gibi kaynaşmıştır. Şırnaklı ne ise Tekirdağlı odur. Rizeli ne ise Antalyalı odur. Tuncelili ne ise Muğlalı odur. Diyarbakırlı ne ise Ankaralı da odur. Hepsi birdir. Hepsi bir milletin eseridir. Ve hepsinin adı, Türk milletidir. Kürt kökenli kardeşlerimizin HDP’yle bağı kalmamıştır. PKK’yı meşru ve müspet görmeleri ham bir hayaldir. Kürt kökenli kardeşlerimizi istismar etmek isteyenler alçağın en önde gidenleridir."
Bahçeli, Milliyetçi Hareket Partisini zan ve töhmet altında bırakmaya gayret eden odakları uyarıp hatırlamada bulunurken, şu ifadelere yer verdi:
"Biz insanımızın köküne, kökenine bakmayız. Biz inançlara, mezheplere ayırmayız. Bölmeyiz, parçalamayız, dağıtmayız. Bayrağa saygı var mı, ona bakarız. Millete hürmet var mı, ona bakarız. Vatana sadakat var mı, ona bakarız. Ve bin yıl boyunca ne yapıldığına bin yıl boyunca ne söylediğine değer veririz. Bu duruşumuzu hazmedemeyen kimliksizler diyor ki; Siz bir millet değilsiniz, bin yıllık kaynaşma ve kardeşlik sona erdi. Eğitiminizi, yönetiminizi, camilerinizi, okullarınızı, mezarlarınızı, illerinizi, köylerinizi ayırın. Yine diyorlar ki, gönüllerde, yüreklerde, heyecanlarda, hayallerde, umutlarda, düşlerde bölünün, kopun, dağılın. Dayatılan ve propagandası yapılan bunlardır. Zillet ittifakının Türkiye’de sorumluluk aldığı bir süreçte, ezkaza Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanı olduğu bir dönemde zalimlerin ve emperyalist çevrelerin 1,5 asırlık projesi olan Kürdistan’ın kurulması için her şey tamamlanmış, ihanet kıvama gelmiş olacaktır. Tehlike işte budur, tehdit bu denli ağırdır, tezgâh bu kadar sinsidir. Türk milleti bunu asla kabul edemez. Bu zilleti çekmeye hiçbir kantar yetmez, yetemez. Milletimiz bir olur, birlik olur, zillete unutamayacağı dersini verir. Türk milleti; İzmir’iyle, Siirt’iyle, Eskişehir’iyle, Malatya’sı, Şırnak’ı, Kahramanmaraş’ıyla, Batman’ı, Balıkesir’i, Ağrı’sıyla, Erzurum’u, Trabzon’u, Muş’uyla, Iğdır’ı, Adana’sı, Bitlis’iyle, Van’ı, Ağrı’sı, İstanbul’uyla, doğusuyla batısıyla, kuzeyiyle güneyiyle ayağa kalkacak ve bu ihanete topyekûn karşı duracaktır. Teröre teslimiyeti kabul etmeyecektir. Ve etnik bölücülük zilletine geçit vermeyecektir. CHP Genel Başkanı’na bakarsanız, YPG kendi vatanını koruyan bir örgüttür ve bize saldırması da söz konusu değildir. İP Başkanı’na kulak verirseniz, HDP Kürt siyasal hareketidir, hatta terörist Demirtaş ile kahvaltı sofrasında buluşmak bahtiyarlıktır. Bu zillet ittifakının ana paydaşları, HDP’yi dost görüp sahiplendikleri kadar terörle mücadele eden kahramanları sahiplenecek millî dirayeti gösterememişlerdir. Bu utanç duyulacak bir kırılma ve zaaftır. Kim terörle mücadelede azim ve irade sergiliyorsa onlara saldırmakla âdeta görevlendirilmişlerdir. Mehmetçik’e sahip çıktığımız gibi, hükûmetimize, Türk Silahlı Kuvvetlerinin şerefli komuta heyetine, Türk polisine, Türk jandarmasına, korucularımıza da sonuna kadar sahip çıkma kararlılığımız vardır. Alayının bir adım arkasındayız, dönersek de namerdiz."
SAYIN SOYLU'YU YIPRATMA GAYESİ, PKK/PYD/YPG'YE ŞİRİNLİK TASLAMADIR
Konuşmasında, "Bilhassa terörle mücadele alanında ismini altın harflerle yazdıracak İçişleri Bakanı’mız Sayın Süleyman Soylu’ya yapılan itibar suikastlarını, siyasi linç girişimlerini, zulme varan isnatları kaygıyla izlediğimizi, asla ama asla kabul etmediğimizi tarihe not olarak düşmek istiyorum." diyen Bahçeli, şöyle devam etti:
"Kim demiş Sayın Soylu yalnız diye? Kim demiş Sayın Soylu kimsesiz diye? Türkiye Cumhuriyeti’nin İçişleri Bakanı görevini vatan ve millet sevgisiyle yerine getiren, gece demeden gündüz demeden bölücü terörle mücadele eden mert ve milletperver bir devlet adamıdır. Hakkında ne söylenirse söylensin, bizim bölücülerle iş tutan, terör örgütlerine hayranlık besleyen odakların hayâsız tezviratlarına aldırış etmemiz mümkün değildir. Zelil emel failleri terörle mücadeleyi sekteye uğratma arayışındadır. Zillete batanlar, sütre gerisine saklanıp iftira oku atanlar Sayın Soylu’yu yıpratma gayesiyle PKK/PYD/YPG’yi selamlarken şirinlik taslama hevesindedir. Geçin bunları geçin, terörle mücadeleyi dağda taşta, sınır içinde sınır ötesinde cesaretle yürüten bir hükûmeti, bir bakanı, topyekûn tüm güvenlik güçlerimizi ama, ancak, fakat demeden ön şartsız destekledik, bundan sonra da destekleyeceğiz. Bizim bu türden tahrik ve tacizlere karnımız toktur, tahammülümüz yoktur, mücadele kararlılığımız ise ziyadesiyle çoktur. Biz Milliyetçi Hareket Partisiyiz. Biz Cumhur İttifakıyız. Ya birlikten beraberlikten yana olacağız, ya da gerilim ve kavga dolu bir geleceğe sürükleneceğiz. Ya kardeşliğin devamını isteyeceğiz ya da ağır bir yıkımı göze alacağız. Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı kararını çoktan vermiştir. Biz Türk milletinden tarafız. Biz millî kimlikten yanayız. Biz bin yıllık kardeşliğin safındayız. Barışmak, kucaklaşmak için fırsat arayan vatandaşlarımı Türkiye ve Türk milleti değerleri etrafında buluşmaya davet ediyorum. Bu davet huzura davettir. Bu davet 2023’ün Lider Ülke Türkiye’sine davettir. Bu davet aşa, işe, refaha, adil paylaşıma, adaletli bölüşüme, hak ve hukuka davettir. Bu davet Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün çizdiği millî rotaya davettir. Bu davet cumhurun Cumhuriyet’le ilelebet kucaklaşmasına davettir. Bilinmelidir ki, bu aziz vatan hepimizindir. Türkiye’mizin bir yıkıma sürüklenmesini önlemek hepimiz için millî bir görevdir. Herkes üstüne düşen sorumluluğu, siyasi hesapları bir kenara bırakarak yerine getirmelidir. Bizim gönlümüzde herkese yer vardır. Bize göre bütün vatandaşlarımız Cenabıallah’ın bir emanetidir."
AYM'NİN, HDP'Lİ GERGERLİOĞLU HAKKINDAKİ KARARI TERÖRİZME ÖRTÜLÜ DESTEKTİR
MHP Lideri Devlet Bahçeli, Anayasa Mahkemesi'nin (AYM) HDP'li Gergerlioğlu hakkında verdiği hak ihlali kararına sert tepki gösterdi. Bahçeli "Anayasa Mahkemesi, büyük Kürdistan’ı hak olarak görüyor mu? PKK’lı teröristler toplanıp müracaat etseler onları da hak ihlali şemsiyesi altına alacak mı? O hâlde, Karma Komisyon’da bekletilen dokunulmazlık dosyalarını görüşmeye ve karara bağlamaya ne gerek var? HDP’li Gergerlioğlu, hakkındaki kararın bugün TBMM’de okunmasıyla tekrar milletvekilliğine dönmüş, Genel Kurul’daki sırasına oturmuştur. Ama yok sayılan hak ve hukuk olmuştur. Hakikaten derin ıstırap verici bir süreç maşeri vicdanı kanatmıştır. Sebep olanlar utanmalıdır." dedi
Bahçeli, AYM'nin kararının TBMM’de okunmasının ardından milletvekilliği düşürülen HDP'li Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun 4 ay sonra yeniden vekil olmasının ardından Twitter hesabından yaptığı açıklamada, şunları kaydetti:
"Anayasa’nın 14’üncü maddesine göre; Anayasa’da yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyet'i ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz. Hakkın kötüye kullanımı haksızlıktır, bu haksızlığı aklamak, temize çıkarmak adalet ilkelerine kast etmek, hukukun evrensel kaidelerine kara çalmaktır. Bunun yanında AİHS'nin 17'inci maddesini açın bakın görüp göreceğiniz de aynısıyla budur. Hak, insanın ve insanlığın onurudur. Bu onurun çiğnenmesi, bu onura gölge düşürülmesi aynı zamanda insana yapılabilecek en vahim kötülüktür. Hak ile haksızlık yer değiştirilirse, yani haklı olana haksız, haksız olana da haklı muamelesi yapılırsa dünyanın temelleri sarsılır. Özellikle ve altını çizerek ifade etmeliyim ki, terör örgütü propagandası yapmanın hakkı olamaz, haklı yanından bahsedilemez. İnsanın malına, canına, varlığına husumet duyan terör örgütlerini düşünce planında bile olsa savunmaya kalkışmak işlenmiş suçlara taammüden iştiraktir. Tüm yargı kurumlarının görevi hakkı ve hukuku her makam ve mevkii karşısında korumak, hiçbir dayatma ve telkine aldırmadan millet nam ve hesabına güvence altında tutmaktır. Bölücünün hakkı olmaz, teröristin hakkı olmaz, ihanetin hakkı olamaz. Lafım Anayasa Mahkemesi’nedir. Hak, çok geniş cepheli bir değerdir. Bu değerin yalnızca bir tarafını görmek hiçbir şeyi görmemektir. Anayasa Mahkemesi’nin, HDP’li Gergerlioğlu hakkında vermiş olduğu hak ihlali kararı milletin hakkına riayet ve hürmet değil, terörizme örtülü destektir. Hakkındaki mahkûmiyet kararının 17 Mart 2021 tarihinde Gazi Meclis’te okunmasıyla milletvekilliği düşen Gergerlioğlu, müteakiben 2 Nisan 2021 tarihinde de Sincan 2 No'lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu’na konulmuştur. Çok geçmeden devreye giren Anayasa Mahkemesi, bu bölücünün 'seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkıyla ifade özgürlüğü hakkının ihlal edildiğine, üstelik de bu şaibeli şahsa 30 bin lira manevi tazminat ödenmesine' hükmetmiştir. Yani tam bir haksızlık vücut bulmuştur. Bizim Anayasa Mahkemesi ile ilgili görüşümüz değişmemiştir. Bu mahkemenin yeni ve sivil nitelikli bir Anayasa yazımıyla yeni baştan yapılandırılması millet vicdanının yegâne arzu ve beklentisidir. Bu kervan böyle gitmez, bu devran bu şekilde süremez. Anayasa Mahkemesi, büyük Kürdistan’ı hak olarak görüyor mu? PKK’lı teröristler toplanıp müracaat etseler onları da hak ihlali şemsiyesi altına alacak mı? O hâlde, Karma Komisyon’da bekletilen dokunulmazlık dosyalarını görüşmeye ve karara bağlamaya ne gerek var? HDP’li Gergerlioğlu, hakkındaki kararın bugün TBMM’de okunmasıyla tekrar milletvekilliğine dönmüş, Genel Kurul’daki sırasına oturmuştur. Ama yok sayılan hak ve hukuk olmuştur. Hakikaten derin ızdırap verici bir süreç maşeri vicdanı kanatmıştır. Sebep olanlar utanmalıdır. Cezaevinden çıkar çıkmaz 'Nerede kalmıştık?' diye soran Gergerlioğlu’nu heyecanla alkışlayanlar PKK’lı ve FETÖ’cü alçaklardı. Kaldığı yer melanetin yeriydi, rezaletin iniydi, karanlığın meskeniydi. Artık oradan devam etmesinin önü de Anayasa Mahkemesi tarafından açılmıştır. Açılan bir şey zamanı geldiğinde kapatılır. Bu hesap da elbet bir gün muhataplarına sorulur. Hak zayi olmaz, heba olmaz, gecikse bile hakkın teslimi eninde sonunda tarafını ve yerini bulur. Anayasa Mahkemesi Başkanına tavsiyem bu sözlerimi aklından çıkarmamasıdır."