Prof. Dr. Abdurrahman KÜÇÜK “KÜLTÜR ELÇİSİ” CUMA AĞCA’NIN ARDINDAN

04 Ağustos 2021 12:23
Okunma
294
Prof. Dr. Abdurrahman KÜÇÜK “KÜLTÜR ELÇİSİ” CUMA AĞCANIN ARDINDAN

Prof. Dr. Abdurrahman KÜÇÜK
“KÜLTÜR ELÇİSİ” CUMA AĞCA’NIN ARDINDAN
“Küllü nefsin zaikatül mevt”/Her nefis ölümü tadacaktır.” (Ankebut suresi, 57)   ayeti hükmüne göre Cuma Ağca Bey de 10 Mayıs 2021 Pazartesi günü, “ölümü tadanlar zümresine” dâhil oldu (Mekânı cennet olsun.).
1968 yılından bu tarafa Ankara’da olmama, 1978 yılından itibaren kitaplar ve makaleler yayımlamama rağmen ne Cuma Ağca ne de Berikan Yayınevi hakkında bilgim vardı. Cuma Ağca ve Berikan Yayınevi ile tanışmama MHP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. E. Semih Yalçın vesile oldu. Semih Yalçın; geçmişi 1985’li yıllara dayansa da yakinen tanımam Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi olduğu, Türk Üniversite-Sen yönetiminde bulunduğu, 1998-1999 MHP MYK ve MHP AR-GE çalışma grubunda görev yaptığı döneme dayanan bir arkadaşımdır.  
Semih Yalçın Bey’in, 2006 yılından itibaren zaman zaman Ankara-Sıhhiye’deki ofisimde ziyaretime geldiği olurdu. Onunla aramızda hem siyaset hem MHP hem de kültürel meseleler konuşulurdu. Yapmakta olduğum bilimsel çalışmaları ve “tezgâhta ne olduğu”nu sorduğunda elimde önceden basılan fakat gözden geçirip genişlettiğim 4-5 kitapla, yeni hazırladığım “İslamlık ve Türklük” ve oğlum (Prof. Dr.) Mehmet Alparslan Küçük beraber hazırladığımız “Dinler Tarihi” ve “Türkistan’dan Türkiye’ye Alevilik-Bektaşilik” kitapları olduğunu söyledim. Semih Bey de “Kim yayımlayacak?” diye sorunca “Henüz kimseye söz vermedim.” dedim. Bunun üzerine “Hem dava arkadaşımız hem de benim kitaplarımı basan Berikan Yayınevi var. İstersen sahibi Cuma Ağca Bey gelsin konuşun.” dedi. Ben de “Olur! gelsin konuşalım anlaşırsak kitapları ona veririm.” dedim. Birkaç gün sonra, 2008 yılı başlarıydı, Cuma Bey, büroma geldi konuştuk, sohbet ettik. Onu candan ve samimi buldum. Olumlu kanaate ulaştıktan sonra, hazırladığım her kitap o günden/ 2008 yılından itibaren Berikan Yayınları arasından çıktı.
Zaman zaman bazı yayınevleri, kitaplarımı basmak isteğiyle bana gelirlerdi. Ben de onlara “Cuma Ağca Bey, basmam derse ancak o zaman size veririm.” derdim. Bunun üzerine Cuma Bey’i arar “Cuma Bey, bazı yayınevleri kitaplarımı basmak istiyorlar. Ben de onlara ‘Berikan basmam deyinceye kadar başka kimseye vermem.’ diyorum. Biz dostuz. Basamayacak durumdaysan söyle onlara vereyim.” dediğim her seferinde “Hocam olur mu? Senin kitapların biz dururken başka yayınevinden çıkması uygun olur mu? Biz sıraya aldık, hepsini sırayla basacağız.” deyip önünü keserdi. Bu melun hastalığa yakalanmadan birkaç gün önce 5-6 kitabımın dizgisinin yapıldığını ve baskı sırasına alındığını bana bildirmişti.   
Cuma Ağca Bey’le o gün başlayan ilişkimiz vefat ettiği güne kadar dostane bir şekilde devam etti. Hasta olduğunu duyunca aradım. Önce telefona cevap vermedi fakat bir müddet sonra kendisi döndü ve hasta olduğunu, hastanede olduğunu, normal serviste tedavi gördüğünü söyledi. Bu konuşma sırasında öksürmeye başlayınca “Yapacağım bir şey var mı?” deyip konuşmayı kısa tutup sonlandırdım. Zaman zaman aradım fakat bütün telefonlara oğlu Recep Ağca cevap verir oldu. 2-3 gün arayla arayıp gelişme hakkında bilgi aldım. Hep dualarımda Cenabıhakk’tan şifalar diledim. Çünkü Cuma Ağca gibi, fazla getirisi olmayan, kültür yayıncılığına aşkla, şevkle, “dava adamlığı” ülküsüyle, Türk milliyetçiliği sevdası ile yatırım yapan yayıncıların sayısı fazla değildi. Bundan dolayı ben, Türk kültürüne yaptığı binlere varan kitap ve 4 dergi yayıncılığı dolayısıyla onu “Kültür Elçisi” olarak nitelendirdim. Bu kitaplar arasında sadece benim, bazısı 5 ile 10 arasında baskısı yapılan 15-16 kitabım olduğu gibi, dergilerde hem Yayın Kurulunda ismim hem de yayımlanmış çok sayıda yazım bulunmaktadır.
İslâmiyet’te üç grup insanın öldükten sonra “Amel Defteri” açık kalmaktadır. Bunlardan biri yararlanılacak bilimsel eser, ikincisi hayırlı evlat/nesil, üçüncüsü de her zaman sevap kazandıracak ve dönemin şartlarına göre içi hayırlı hizmetle doldurulabilecek “Sadaka-i Cariye” bırakanlardır. Cuma Ağca; “Amel Defteri” açık kalacak her üç gruba dâhil olacak hizmetlere imza atarak, Amel Defterini açık bırakarak “Darü’l-beka”ya göç etmiştir. İstifade edilebilecek binlerce bilimsel eserler yayımlamış, hayırlı evlatlar ve arkada “Sadaka-ı Cariye” sayılacak çok eser bırakmıştır. Bunlar; onun iyiliğinin, güzel insan olduğunun ve hayırla yâd edilip  “Amel Defteri”nin açık tutulacağının göstergeleridir.
İslâm’ın özünü “adam gibi adam” olmak oluşturmaktır. Ağca, “Adam gibi adam idi.” dersek her şeyi özetlemiş oluruz. Çünkü o Türklüğü ve Müslümanlığı ile barışıktı; kimliğinin iki öğesi olan İslâm ahlak ve fazileti, Türklük gurur ve şuuru ile mücehhez idi.
Allah; Kuran-ı Kerim’de,  “Rabb’im Allah’tır deyip sonra dost doğru olmak” (Ahkâf suresi, Ayet:13) istemektedir. Hz. Muhammed (sav) de kendisine, “Bana öyle bir şey söyle ki başka kimseye sormayayım.” diyen bir bedeviye, “Allah’a inan dosdoğru ol.” şeklinde cevap vermiştir.  
Cuma Bey kardeşim; Allah’a inanıp dosdoğru olanlar zümresine dâhildir. Çünkü o kişilik sahibiydi, Ülkücü Türk milliyetçiliğine gönül vermişti, MHP sevdalısıydı, bu ülkü yolunda hem hizmet etti hem de yayınlar yaptı. Mütevazı kişiliği, hürmetli tavrı, nezaketli tutumu, fedakârlığı, Türk milletine, Türk devletine, dinî ve millî değerlere bağlılığı, bu değerler uğrundaki gayreti bahsettiğim özelliğin göstergesi olmalıdır.
Merhum Cuma Beyin eşi ile çocukları başta olmak üzere Yayınevi çalışanlarının, Berikan Yayınevi ile ilişkisi olmuş herkesin ve Türk milliyetçisi camianın Cuma Ağca Bey’in hedefinin gerçekleşmesine katkı sunması gerekmekte ve bu gereklilik bir “vefa borcu” olarak bilinmelidir. Bu vefa anlayışı ekseninde Berikan kültür yuvasının ebediyen yaşaması ve güzel hizmetlerini devam ettirmesi dileğimle “Kültür Elçisi” Cuma Ağca Bey’e Yüce Allah’tan rahmet, eşi, çocukları ve yakınları başta olmak üzere bütün sevenlerine sabr-ı cemil niyaz ediyorum.
Prof. Dr. Necdet HAYTA
GÖNÜL DOSTU CUMA AĞCA
Uzun yıllar önce tanıştık, her zaman güler yüzlü, kibar, nazik tam bir beyefendi idi. Sohbet ederken bile karşısındaki insanı kırmamak için özenli kelimeler seçmeye daima çok dikkat ederdi. Kurduğu Berikan Yayınevi’ni,  insana, topluma ve Türk kültürüne hizmeti ilke edinen yaklaşımıyla yayıncılık sektöründe Türk kültürüne ve Türk milliyetçiliğine hizmeti esas alan milliyetçi-Ülkücü çizgide faaliyet gösteren önemli bir kurum hâline getirme başarısını göstermişti. Her zaman, 12 Eylül Askerî Darbesi’nden sonra Milliyetçi Ülkücü Hareketin yaşadığı geçici duraklama döneminden sıyrılmak ve yeniden silkinmek için verdiği mücadeleye kültürel platformda naçizane katkıda bulunmak üzere yola çıktığını ifade ederdi. Bu amaçla sadece kitap değil, biri edebiyat, biri bilim ve kültür, biri haber ve siyaset, biri de tarih alanında olmak üzere dört farklı dergi çıkarıyordu. Bunları yaparken de kârdan çok hizmeti esas alıyordu. Cuma Ağca’nın sahibi olduğu Berikan Yayınevi birçok şaire, yazara, akademisyene gönlünü sonuna kadar açan yuva olmuştu. Pek çok akademisyen arkadaşımız kitabını yayımlatmak istediğinde aklımıza hep Cuma Bey gelirdi. Bu arkadaşlarımızın taleplerine bütün samimiyetiyle sahip çıkar, onlara destek olur ve bunu yaparken de asla kâr hesabı içinde olmazdı. Her zaman “Burası sizin hocam.” derdi. Bugün üniversitelerimizde onun yayımladığı kitaplarla doçent, profesör olmuş çok sayıda akademisyen vardır.
Hem Ülkücü Hareket hem de kültür ve edebiyat dünyası; üretken, çalışkan, fedakâr bir duayenini yitirdi. Cuma Ağca Beyefendi’nin yokluğu her daim aranacaktır. Arkasında güzel eserler, güzel izler bırakarak ebedî dünyasına doğru gitti. Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun. Ailesinin, dostlarının ve Ülkücü camianın başı sağ olsun…