YOLUN AYDINLIĞI
Kıbrıs Türkleri 1878 yılından bu yana geçen süreçte sürekli olarak moda söylemle “beka sorunu” yaşıyor. İngiliz sömürge yöneticileri ile Rumların baskılarına karşı direnerek kendi yolunu Türkiye ile birlikte bulmuştur. 1940’lı yıllardan sonra toplum önderleri Necati Özkan, Faiz Kaymak, Dr. Fazıl Küçük ve yakın çalışma arkadaşları ile birlikte beka sorunu ile ilgili hedefe ulaşma konusunda farklı yol ve yöntemler izlemişlerdir.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulması ve yeni bir sürecin başlangıcı ile beka fitili bir kez daha ateşleniyordu. Dr. Fazıl Küçük’ün bir şekilde Cumhurbaşkanı Yardımcılığı görevinden ayrılması sonrasında Rauf Raif Denktaş göreve getirildi. Bu dönemden sonra değişen toplum yapısı ile birlikte siyasi seçenekler öne çıkarılarak kişiler bu makama seçildiler. Geçtiğimiz günlerde bu makama Sayın Ersin Tatar seçildi.
Yarım asrı aşan süredir devam ettirilen iki toplum arasındaki anlaşmazlığın çözümü konusunda baskıların da artacağını söylemek fazla abartılı bir görüş değildir. Uzun yıllardır konuşulan federasyon konusu ilgili olsun veya olmasın bazı devletlerle uluslararası kuruluşlar, çözümün içinden çıkılamaz noktaya doğru evrilmesine sebep olmuştur. Çünkü karşımızdaki unsur ile bizlerin anladığı federasyon arasında derin görüş ayrılıkları bulunmaktadır. Bizim anladığımız federasyon her iki toplumun eşitliğine dayanıyor. Karşımızda bulunanlar bu yaklaşımı kabul etmiyorlar. Karşımızdakilere göre Türklerin kendi bölgelerinde yönetici olmalarını yeterli sayarak dönüşümlü başkanlığı da rıza göstermiyorlar.
Annan’ın Belgesi’nde öngörüldüğü gibi Türklere verilecek yetki bir köy muhtarına verilecek yetkinin ötesine geçmiyor. Böyle bir yetki Lozan Antlaşması ile Batı Trakya Türklerine verilen hakkın bile gerisindedir. Kaldı ki AB üyesi Yunanistan bu haklarını dahi kullandırmıyor. Olası bir anlaşma Kıbrıs Türklerinin bu duruma düşmelerine neden olacaktır. Bu nedenle Üsküdar’da bağlı olan atı bulunduğu noktada tutarak federasyon uygulaması ile ilgili karşımızdaki unsurun düşünce ve yaklaşımlarını BM başta olmak üzere AB’ye anlatmak gibi bir yükümlülüğümüzün olduğunun unutulmaması gerekiyor. Buna koşut müzakere masasında da karşımızdakilerle de aradaki farkı net olarak paylaşmamız zorunludur.
Karşımızdakilere Mevlana’nın dediği gibi,
“Dün dün de kaldı cancağzım./Ne kadar söz varsa düne ait. /Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.” diye seslenmek durumundayız…
Müzakere masasında da federasyon anlayışımızı sonuna dek savunarak masadan kaçan taraf olmayacağız. Uzlaşmak isteyen taraf olarak karşımızdaki unsurun tutumunu da dünya kamuoyuna anlatmalıyız. Bunun için de dış temsilciliklerimizi daha işlevsel konuma getirerek tanınmamış olmanın ezikliğinden kurtulduğumuzda yolumuzun aydınlık olacağını düşünüyoruz. Bir elin nesi var iki elin sesi olarak el ele vererek başaracağımıza inanıyoruz. Gandhi’nin kötülük bir başka kötülükle durdurulamaz söyleminden hareket ederek Cumhurbaşkanı Sayın Ersin Tatar’ı kutluyor ve başarılı olmasını diliyoruz.
Toplum olarak çıkılan bu yolda eteklerimizdeki taşları dökerek geleceğe yönelik çalışmalar yapmamız gerekiyor mu ne?...