MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli: "CUMHURİYET, TÜRK MİLLETİNİN BAĞIMSIZLIK ONURUDUR"

25 Kasım 2020 15:15
Okunma
710
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli: CUMHURİYET, TÜRK MİLLETİNİN BAĞIMSIZLIK ONURUDUR

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli:
"CUMHURİYET, TÜRK MİLLETİNİN BAĞIMSIZLIK ONURUDUR"

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 29 Ekim 1923 tarihinde TBMM'de Cumhuriyet'in ilan edildiğini belirterek, "Cumhuriyet, Türk milletinin bağımsızlık onurudur. Bir başka ifadeyle Cumhuriyet, demokrasinin en gelişmiş hâlidir. Ve Cumhuriyet, milletin üstünde hiçbir otorite veya makam tanımayan, temeli ve dayandığı esas millî egemenlik olan fazilet demektir." dedi.
Bahçeli, 27 Ekim 2020 Salı günü TBMM'de partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, 29 Ekim 1923 tarihinde ilan edilen Türkiye Cumhuriyeti'nin 97. yıl dönümü ve diğer güncel konulara ilişkin çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.
Konuşmasının başında Eski Sağlık Bakanı Prof. Dr. Osman Durmuş'un vefatı ile ilgili üzüntüsünü belirten Bahçeli, şunları söyledi:
"Değerli dava arkadaşım, siyaset ve ilim hayatına silinmez izler bırakan Prof. Dr. Osman Durmuş'u kaybetmenin acısını yaşıyoruz. Merhum kardeşim Osman Durmuş inanmış bir Ülkücü, çalışkan bir hekim, başarılı bir siyasetçi, ahlaklı bir insan, mücadeleci bir devlet adamı, kısacası adam gibi adamdı. Partimizin siyasi sorumluluk üstlendiği 57'inci Cumhuriyet hükûmetinde Sağlık Bakanı olarak görev almış; dirayeti, gayreti, tecrübesi, bilgi birikimi, samimiyeti ve cesaretiyle taraflı tarafsız herkesin takdirini toplamıştı. O şimdi ebediyete irtihal etti. Bir hilal gibi kayıp aramızdan ayrıldı. Üzüntümüz büyüktür. Türk milleti ve Milliyetçi-Ülkücü Hareket önemli bir ismini kaybetmiştir. Merhum dava arkadaşım Prof. Dr. Osman Durmuş'a Cenabıallah'tan rahmetler niyaz ediyor, ailesine, sevenlerine, camiamıza sabır ve metanet diliyorum. Başımız sağolsun, mekânı cennet olsun."
Bahçeli, merhum Prof. Dr. Erol Güngör'e ait olan "Millî devletler millî tarih şuuru üzerine bina edilmiştir." sözünü hatırlattıktan sonra, Türkiye Cumhuriyeti'nin 97. yıl dönümü ile ilgili şu değerlendirmelerde bulundu:
"Tarih şuuru ise tarihin akışı hakkında belli bir görüş sahibi olmak, tarih olaylarını manalı bir bütün içindeki parçalar hâlinde görmektir. Bu sayede arkamızda sonsuz bir geçmişin bulunduğunu, önümüzde de sonsuz bir geleceğin durduğunu kavrar, kararlarımızı buna müzahir tayin ve tespit ederiz. Türk milliyetçileri olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna tutarlı ve tafsilatlı bir tarih şuuruyla bakıyor, bu şekilde yorumluyoruz. Maziye önem vermemiz, özlem ve hürmet duymamız, bugüne yönelik bir memnuniyetsizlik hâli veya bir mahrumiyet hâlsizliği olarak okunmamalıdır. Tarihimizin haşmet ve görkemi her milletperver her vatansever için gıpta edilecek bir gurur kaynağıdır. Gerçekçi olmak lazım gelirse, biz saadet ve selameti geçmişimizin sayfalarında değil, onu her seviyede aşma başarısı ve becerisi göstermiş bir istikbal yükselişinde görüyoruz. Ancak geçmiş bazen geleceği perdeleyecek kadar gözlerimizi kamaştırabilir, hatta gerçeklerden kopartabilir. Bu durum bir hamaset çıkmazıdır. Unutmayalım ki, zaman tünelinden geçip bugüne ulaşan, hatta karmaşıklaşıp yeni boyutlar kazanan her neviden sorunu dünün ilhamıyla, bugünün imkânlarıyla çözmekten başka seçeneğimiz yoktur. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarını şuurla idrak edemeyenler için yanlışa düşmek, çelişkide bocalamak, değişime ve gelişime direnç göstermek kaçınılmazdır. Bizim tarih anlayışımız devri, coğrafya algımız dönemsel değildir. Tarih ve coğrafyaya baktığımızda gördüğümüz dağınık parçalardan, birbirinden kopuk paydalardan müteşekkil bir yapı da değildir. Tarih birdir ve bütündür, adı da Türk tarihidir. Coğrafya birdir ve bellidir, adı da Türk vatanıdır. Türkiye Cumhuriyeti, binlerce yıllık Türk tarihinin ana güzergâhından kategorik bir kopuş, kesif bir ayrılış, keskin bir sapış olarak görülemeyecek asla gösterilemeyecektir. Aksi teşebbüs ve tevessüller tarihsizliktir, tahammülsüzlüktür, köksüzlüğün tezahürüdür. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 14 Ekim 1925’te İzmir’de yaptığı konuşmasında, Cumhuriyet'in milletin kendi istek ve arzusu ile oluştuğunu dile getirmişti. Hatta Samsun’dan Sadarete gönderdiği 22 Mayıs 1919 tarihli raporunda, 'Millet, millî hâkimiyet esasını ve Türk milliyetçiliğini kabul etmiştir. Bunun için çalışacaktır.' demek suretiyle millî iradeye dayanarak milletin kaderini çizmişti. Samsun’dan sonra Anadolu’nun içlerine doğru ilerleyerek, vilayetlere ve kolordu kumandanlarına gönderdiği meşhur Amasya Genelgesi’nde Türk yurdunun ve istiklâlinin kurtarılması yolundaki parolayı şu şekilde dile getirmişti: 'Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.'
Gazi Mustafa Kemal, Cumhuriyet fikrini ta Millî Mücadele yıllarına kadar bir sır gibi vicdanında taşımıştı. Erzurum Kongresi’nin toplanmasından önce, Mazhar Müfit Kansu’nun, ileride kurulmasını düşündüğü hükûmet biçiminin ne olacağı sorusuna şu cevabı vermişti: 'Açıkça söyleyeyim, hükûmet biçimi zamanı gelince Cumhuriyet olacaktır.' İşte beklenen o zaman 97 yıl önce gelmiş, 28 Ekim 1923'te Çankaya Köşkü'nde milletvekilleri ve yakın arkadaşlarının bulunduğu yemek masasında; 'Efendiler! Yarın Cumhuriyet'i ilan edeceğiz.' diyerek kurtuluşun eseri olan Türkiye Cumhuriyeti’ni müjdelemiştir. 29 Ekim günü de TBMM'de Cumhuriyet ilan edilmiştir. Cumhuriyet, Türk milletinin bağımsızlık onurudur.
Bir başka ifadeyle Cumhuriyet, demokrasinin en gelişmiş hâlidir. Ve Cumhuriyet, milletin üstünde hiçbir otorite veya makam tanımayan, temeli ve dayandığı esas millî egemenlik olan fazilet demektir. Hüküm milletindir, hükûmet millettir. Türkiye Cumhuriyeti, nice fedakârlıkların, nice mücadelelerin, nice kahramanlıkların mecmuudur. Gazi Mustafa Kemal Atatürk bu gerçeği şöyle ifade etmiştir: 'Cumhuriyet’imiz öyle zannolunduğu gibi zayıf değildir. Cumhuriyet bedava da kazanılmış değildir. Bunu elde etmek için kan döktük. Her tarafta kırmızı kanımızı akıttık. İcabında müesseselerimizi müdafaa için lâzım olanı yapmağa hazırız.' Her karış toprağıyla bölünmez bütün olan Türkiye Cumhuriyeti; Edirne'den Kars'a, İzmir'den Hakkâri'ye, Sinop'tan Hatay'a devlete vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesin, her bir insanımızın ortak iradesi, ortak sevdası, ortak değeridir. Cumhuriyet, Millî Mücadele'nin taçlanmış, millî gönüllerde taht kurmuş hâlidir. Meydanlardaki zaferlerimizin ibra ve ifade haysiyetidir. Şehit ve gazilerimizin bedelini çok ağır ödediği kahramanlık beratıdır. Kısaca söylemek gerekirse, Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür. Aziz Atatürk demişti ki; 'Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır. Türk milleti emniyet ve saadetinin kefili olan prensiplerle medeniyet yolunda, tereddütsüz yürümeye devam edecektir.' Bizlere, 'Ey yükselen yeni nesil! İstikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizlersiniz.' beyanıyla seslenip katiyen çiğnetmeyeceğiz, hiçbir şart altında ihmal ve inkâr etmeyeceğimiz bir emanet bırakmıştır. Türkiye Cumhuriyeti; duymasını bilene ses, almasını bilene nefes, gitmesini bilene hedef, sevmesini bilene yürek, savaşmasını bilene ebedi zaferdir. Aziz Atatürk'ün en büyük eserim dediği bu zafer yaşayacak, nesilden nesile taşınıp yaşatılacaktır. Bu zafer istiklalimizin muhafızı, Türk tarihinin geleceğe uzanan varoluş sancağıdır. Sancak inmeyecek, bayrak düşmeyecek, ezan susmayacak, Türkiye Cumhuriyeti yıkılmayacaktır. Hesap hatası yapanlar dökülen şehit kanlarını unutmasınlar. Hıyanete yakasını kaptıranlar Türk milletinin muzaffer ruhunu hatırlarından çıkarmasınlar. Bizim verecek toprağımız yoktur, çizilecek sınırımız yoktur, vazgeçecek insanımız yoktur, bölünecek milletimiz yoktur, sokakların izbeliğine bırakılacak devletimiz yoktur. Buna karşılık, yerli ve yabancı husumet cephesine dünyayı dar edecek imanımız vardır, her zorluğa göğüs gerecek irademiz vardır, her saldırıyı, her işgal girişimini defedecek, yerin yedi kat dibine gömecek inanmış yüreğimiz vardır. Denemek isteyen varsa buyursun denesin, hainler nerede olurlarsa olsunlar, millet sevdalıları sonuna kadar buradadır, vatanın burcunda Ulubatlı Hasan olmaya yeminlidir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin 97'inci yıl dönümünü müftehir bir ruhla kutluyorum.
İlk Cumhurbaşkanı'mız Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü, kahraman şehitlerimizi, gözü pek yiğitlerimizi, feragat timsali gazilerimizi, cephelere can ve kan nakli yapmış kutlu ceddimizi rahmetle, hürmetle, minnetle yâd ediyorum. Cumhuriyet sonsuza kadar korunup kollanacak, milletimizin can beraberi olacaktır."

CHP, HDP VE İYİ PARTİ, TÜRK MİLLETİNE GELECEK VADEMEZ
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, konuşmasında CHP, HDP ve İYİ Partiye yönelik şu eleştirilerde bulundu:
"Kulislerin ve hiziplerin partisi olan ne CHP, terörün yedeği ve teröristlerin siyasi yeleği olan ne HDP ne de karanlık bir projeden mütevellit olan İYİ Parti aziz Türk milletine bir gelecek vadedemeyecektir. Etseler bile, bunun sonu üzeri çiçeklerle tuzaklanmış uçuruma açılacaktır. Bunların ahı gitmiş vahı kalmıştır. Bunları ayakta tutan mecalleri bile tükenmiştir. Cumhur ittifakı vatan ve millet sevdasıyla yedi düvele direnmektedir. Zillet siyaseti ise vurgun yemiş, konusu melanet ve rezalet olan bu masalın sonuna karmaşık ihtilaflarla gelinmiştir. 'Gerekirse Türkiye Komünist Partisine bile geçeriz.' diyen siyaset fukaralarının, aslında kimlerle vakit geçirdiği, kimlerin değirmenine su taşıdığı, kimlerin icazetine mahkûm olduğu bizim tarafımızdan çok nettir. Ha TKP ha HDP; ha TKP ha CHP, sorarım sizlere bunlar arasında ne fark vardır? Dümen aynı, sadece dümenciler farklıdır. Gövde aynı, yalnızca görev paylaşımı ayrıdır. Türkiye'yi sokakta teslim almaya niyetlenen, ait olduğu terör örgütüyle birlikte iç isyana kalkışan terörist Demirtaş’ı aynı üslupla öven bunlar değil midir? Birbirlerinin gönlünü kahvaltı jestleriyle almak için kuyruğa giren, birlikte Anayasa yazmaya hazırlanan, birbirlerine gülücükler saçan bunlar değil midir? HDP'yi, MHP'ye tercih edecek kadar zıvanadan çıkan bu yüreksizler, bu kimliksizler değil midir? Tehlikeli sokak edebiyatı son günlerde sık sık telaffuz edilmektedir. Siyaseti sokağa havale edenlerin sonu elbette meçhuldür. ABD Başkan adaylarından Biden'ın iktidarı devirme planlarının gündeme yansıması, parti kurmayın sokağa dökülün tavsiyesi verenlerin deşifre edilmesi son derece uyanık olmamızı gerektirmektedir. Bazı alçak kalem sahipleri ve televizyon yorumcuları da CHP propagandası yapayım derken ateşle oynamaktadır. Neymiş, sokak hazır, muhalefetin silkinmesi gerekiyormuş. Ve de yeni Meclis oluşmalıymış, sözde Kürt meselesi demokratik ve şeffaf biçimde çözülmeliymiş.
Hele bir çıksınlar sokağa da, acıklı şekilde görsünler anyayı Konya’yı, dünyanın kaç bucak olacağını. Hodri meydan, Türkiye Cumhuriyeti sokakta kurulmadı, sokakta bulunmadı, sokağa bırakılmayacak, sokağın girdabına, sokak serserilerine teslim edilmeyecektir. Bizim askıda ekmek kampanyamızı eleştirenlerin alayı ümidini aslında sokağa bağlamıştır. Dış saldırıların ve Kovid-19 salgının neden olduğu konjonktürel ekonomik sorunları toplumsal zeminde dayanışma ve yardımlaşma ahlakıyla nispeten zayıflatma düşüncemiz CHP'yi, İYİ Partiyi, HDP'yi aynı anda neden rahatsız etmiştir? Bunların nimeti, helal lokmayı kötüleme densizliğini nasıl anlayalım? Nasıl anlatalım? Biz ekmek dedikçe, ekmeksizler topyekûn saldırıyor. Meğer ekmeğe düşman kesilmişler, bizim de bundan haberimiz olmamış.
Dünyanın her ülkesinde her yerinde muhtaçlık yaşayan, temel ihtiyaçlarını teminde zorluk çeken, mesela ekmek alamayan, ekmeğe ulaşamayan insanlar vardır ve bilinmektedir. Zilletin yüksek voltajına çarpılanlara sesleniyorum; nasıl olsa ekmek derdiniz yok, ekmeğinin peşinde olan vatandaşlarımızla ilgili bir kaygınız yok. İşleriniz tıkırında, küpünüz dolu, keseniz şişkin, keyfinize diyecek yok. Daha vahimi, dünyanın kavrulduğu salgın döneminde, bütün ekonomiler sarsılırken, haksız şekilde Türkiye’yi kötü göstermeye, ekonomik ihtiyaçlardan siyasal tepki oluşturmaya tenezzül edecek kadar demokrasi karşıtı, millet muhalifisiniz. Askıda ekmek vardır ama size sokakta ekmek yoktur, sokakta hayır yoktur, sokakta adım atacak yeriniz yoktur, var diyorsanız sonuçlarını göze almak zorundasınız. CHP'nin oyunu bozuldu. İYİ Partinin filmi geriye sardı. Yuları Kandil'den tutulan HDP bunalıma girdi. Diğer marjinal partilere laf söylemek bile zaman israfıdır. Hepsi birden aynı çuvalda buluşmuştur. Ekmek bilmezler, yoksul bilmezler, rızık nedir desek aval aval yüzümüze bakarlar.
Ama sokağa çıkalım diyen olsa hemen Kırgızistan, Belarus akıllarına gelir, damarlarına zehirli kan yürür. Yok öyle yağma, ekmeğe de vatana da sahip çıkacağız. İnsanımıza da milletimize de, devletimize de destek vereceğiz. Askıya fatura koyup bununla övünenlerin, ekmekten şikâyet etmeleri en başta milletimize, inançlarımıza, geleneklerimize hakarettir, hayâsız karşı çıkıştır. Vatandaşlarımızın çorbası kaynayacak, ekmekleri sofrada olacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi insani, vicdani ve İslami sorumluluğunu tam ve eksiksiz yerine getirecektir. Aç ve açıkta yaşayan kim varsa bizim meselemizdir. Darda ve yolda kalmışların yegâne umudu cumhur ittifakıdır. Aşımızı paylaşacağız, ekmeğimizi bölüşeceğiz, vatanımızı bölmeye çalışanları, kardeşliğinizi doğramaya yeltenenleri doğduklarına doğacaklarına bin pişman edeceğiz. Biz gücünü büyük Türk milletinden alan Milliyetçi Hareket Partisiyiz. Biz haksızlık karşısında taviz vermeyen, yılgınlığa düşmeyen, istiklal haklarımızdan vazgeçemeyecek olan Milliyetçi-Ülkücü Hareketiz."

DİNİN SAHİBİ ALLAH'TIR, PEKİ MACRON'UN SAHİBİ KİMDİR?
MHP Lideri Devlet Bahçeli, merhum vatan şairimiz Mehmet Âkif Ersoy'un "Medeniyet tek dişi kalmış canavardır." sözünü hatırlatarak, şunları kaydetti:
"Zira medenilik gösterisi yapan, istismar ettiği demokrasi, özgürlük ve insan hakkı değerlerinin içini boşaltan Batı zihniyeti ahlaken ve siyaseten çöküş patikasındadır. AB ülkelerine hâkim olan Türk ve İslam düşmanlığı kaygı verici boyutlardadır. Küresel hoşgörü, küresel adalet, küresel vicdan kurumuştur. Berlin’de bulunan Mevlana Camii’ne geçen hafta bir sabah namazı vakti yapılan kalabalık polis operasyonu inançlarımıza yönelik adi bir suikast girişimidir. Irkçılık, İslamofobi ve Türk düşmanlığı yaşlı kıtaya karargâh kurmuştur.
Hollanda Özgürlük Partisinin soysuz Başkanı, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı'na terörist diyecek kadar alçalmış, gerçek manada teröristin, caninin, faşistin ve barbarın kim olduğunu gözler önüne sermiştir. Terör örgütleriyle yasak ilişki yaşayan bu karanlık siyasetçinin ve destekçilerinin terörizmin Avrupa’da konuşlanan temsilcileri oldukları izahtan varestededir. Türk ve İslam değerlerine adı konulmamış haçlı seferi başlatan bu ilkel zihniyet nefret suçu işlemektedir. Son zamanlarda Müslümanlara ve yüce dinimize yönelik Fransa’da sergilenen hayâsız ambargo ve ablukalar hepimizi derinden yaralamaktadır. Macron, sözde 'İslamcı ayrılıkçı' görüşlerle mücadeleye ilişkin hazırlanan yasa tasarısının 9 Aralık 2020'de Bakanlar Kuruluna sunulacağını utanmaz bir yüzle açıklamıştır. İslam'ı yeniden yapılandıracaklarını söyleyen Fransa Cumhurbaşkanı cehaletin ve husumetin taşeronluğuna soyunmuştur. İslam'ın dünyanın her yerinde kriz yaşadığını ileri sürmek, bu nedenle yapılandırılacağından bahsetmek muhteris ve müflis Macron’un haddi değildir. Akli melekelerini hepten kaybetmiş Macron’un kafa yoracak, mesele yapacak başka işi, başka gündemi, başka meşgalesi yok mudur? Bu siyasi şizofren ne hakla İslam’ı yapılandırmayı hedef olarak belirlemiştir? Biliyor ve iman ediyoruz ki; Allah katında kıyamete kadar geçerli olan tek hak din İslam'dır. Bütün insanlığın ebedî kurtuluşu Allah’ın son dini İslam’a teslim olmaktan geçer. Dünya ve ahiret saadeti, Kur'an-ı Kerim'in hayat veren mesajlarına, Resulullah Efendimiz’in emsalsiz tebliğine, eşsiz ahlakına bağlıdır. Dinin sahibi Allah'tır. Peki, Macron'un sahibi kimdir? Müşrik dayanışmasının içinde olanlar kimlerdir? Türk ve İslam düşmanlarının hizmetkârlığı kimlerin lehine, kimlerin çıkarınadır? Batı ülkelerinde artan İslam karşıtlığı alarm verici seviyelerdedir. Buna yönelik tüm Türk ve İslam âlemi bir olmalı, beraber hareket etmeli, zalim ve emperyalist komplolara birlikte cephe almalıdır. İnanç hakkı insan hakkıdır. İnsan hakkının muhafazası eşrefimahlukatın şeref bahsidir. Bizim hiç kimsenin kilisesinde, havrasında, sinagogunda gözümüz yoktur, bunlara dair sözümüz yoktur, müdahalemiz yoktur. Camimize, dinimize, inanç değerlerimize yapılacak saldırı ve sabotajlara da tahammülümüz olamayacaktır. Türkiye'de 180 bin 854 Hristiyan ve yaklaşık 20 bin Yahudi yaşamaktadır. Bu kapsamda aralarında yüzlerce yıllık kilise ve havraların da olduğu 435 ibadethane bulunmaktadır. Türk milleti inançlara saygılıdır. Aynı saygıyı kendi inançlarına gösterilmesini beklemesi tartışılmaz hakkıdır. Macron istişarelerde bulunmak üzere madem Türkiye Büyükelçisi’ni geri çağırmıştır, bir zahmet ya okuyup araştırıp bu gerçekleri öğrenmeli, diplomatik misyonuna bunları anlatmalı ya da nifak yayan, zehir saçan ağzını kapatmalıdır. Dinler arası kutuplaşma beşeriyete felaket getirecektir. Macron aslında en büyük dersi kendi ülkesinde alacaktır. Anlaşılan geçtiğimiz haftalarda yaşadığı sarsıntının etkisinden henüz kurtulamamıştır. Şöyle ki; Batı Afrika ülkelerinden Mali’nin kuzeydoğusundaki Gao bölgesinde insani yardım çalışması yürüten bir Fransız kadın Mağrib el- Kaidesi isimli örgüt tarafından 2016 yılında kaçırılmıştır. Bu kadın dört yıl aradan sonra serbest bırakılarak Fransa’ya dönmüştür. Karşılama heyeti arasında Macron da yerini almıştır. Kendisine eski ismiyle seslenenlere itiraz eden bu Fransız kadın, din olarak İslamiyet'i seçtiğini, isminin de Meryem olduğunu haykırmış, Macron şaşkınlıktan şoka girerek olay mahallîni apar topar terk etmiştir. Düşmez kalkmaz bir Allah'tır. İnanıyorum ki, Macron'un ve havarilerinin düşeceği günler, hüsrana uğrayacağı dönemler yakındır, hatta muhakkaktır."
KARABAĞ AZERBAYCAN'DIR, KARABAĞ TÜRK'TÜR, ERMENİSTAN TERÖRİSTTİR
 MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ'da kahramanca mesafe aldığını bildirerek, şu değerlendirmelerde bulundu:
"İşgal edilen yurt toprakları birer birer kurtarılmaktadır. En son Kubatlı kent merkezi özgürlüğüne kavuşmuştur. Fuzuli, Hadrut, Cebrail, Zengilan, Kelbecer illerinin bir kısmı işgalden arındırılmıştır. 3 kent merkezinde, 3 kasabada, 150 civarında köy ile bazı önemli tepelerde işgal sonlandırılmıştır. Karabağ Azerbaycan'dır, Karabağ Türk'tür, işgalci Ermenistan haksızdır, hukuksuzdur, teröristtir. İlan edilen ateşkeslere riayet etmeyen, her seferinde korkakça arkadan saldıran Ermenistan'dır. Sivil ve masumları katleden yine aynı ülkedir. Bir yanda ateşkes, diyalog, müzakere çağrısı yapan ülkelerin, diğer yanda Ermenilere silah yardımı yapması tarihin şahit olduğu en korkunç ikiyüzlülüktür. Azerbaycan’a önde durun mesajı verenlerin, arkada Ermenistan’a vurun demesi zulmün oyunudur. ABD'nin müşahitliğinde ilan edilen insani ateşkesi ihlal eden bir kez daha Ermenistan olmuştur. Ateşkes aldatmadır, oyalamadır, zaman kaybıdır. Vatan toprakları ancak ve ancak sonuna kadar mücadeleyle alınacaktır. Ermenistan’ın onun bunun vesayetinden medet umması makûs sonunu değiştirmeye yetmeyecektir. Türk milleti görüş menzili içine giren işgalcileri her zeminde devirmeye muktedirdir. Çünkü Dağlık Karabağ Azerbaycan'ın öz yurdudur, azatlığı namus konusudur. ABD'nin Dağlık Karabağ üzerinden yaptırım tehdidinde bulunması beyhude bir hevestir. Ayrıca S-400 hava savunma sisteminin test edilmesinden ürken ABD’nin Türkiye'yi üst perdeden kınaması bizim nazarımızda yok hükmündedir. Ne yapacağız, hangi silahı alıp almayacağımızı, kimi destekleyip desteklemeyeceğimizi ABD’ye mi soracağız? Türkiye'yi ne sanıyorlar? Nasıl görüyorlar? Nereye konumlandırıyorlar? Bu nasıl bir küstahlıktır? Aziz Atatürk demişti ki: 'Hürriyet ve istiklal benim karakterimdir. Ben milletimin ve büyük ecdadımın en kıymetli mirasından olan istiklal aşkı ile yaratılmış bir adamım. Ben yaşayabilmek için mutlaka müstakil bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple millî istiklal bence bir hayat meselesidir.' Biz bu hayat meselesinden, beka gayesinden ödün vermeyeceğiz. Türkiye Cumhuriyeti tam bağımsızdır. Böyle de kalacaktır. Her meselede Türkiye’nin karşı kutbunda yer alan ABD, önce dost mu düşman mı buna karar vermelidir. Şayet müttefiksek, bu müttefiklik hukukuna bağlı olup olmadığını gözden geçirmelidir. Böylesi sanal müttefiklik, böylesi sahte dostluk, böylesine soğuk stratejik ortaklık nereye kadar sürecektir? Bu kapsamda Hatay'ın İskenderun ilçesi Fener Caddesi'nde dün akşam saatlerinde meydana gelen menfur olay zamanlama itibarıyla oldukça düşündürücüdür.
Güvenlik güçlerimizin emniyet kontrol noktasında şüphelendiği iki teröristten birini takibi sırasında şiddetli bir patlama vuku bulmuştur. Anlaşılmaktadır ki, kokuşmuş bedenine bomba saran hain kendini patlatmış, yeni bir canlı bomba vakası yaşanmıştır. ABD'nin Türkiye Büyükelçiliğinin, İstanbul başta olmak üzere, ülkemizin diğer illerindeki vatandaşlarına dönük güvenlik uyarısından kısa süre sonra bu terör olayının ortaya çıkması kuşkularımızı daha da yoğunlaştırmıştır. Alınan ihbarların ardından kendi vatandaşlarına kalabalık yerlerden uzak durmasını tembihleyen ABD Büyükelçiliği sahip olduğu bilgi ve iddiaları ülkemizin yetkili mercileriyle paylaşmadıysa büyük bir skandala imza atmış demektir. Neresinden bakarsak bakalım nezaketsiz ve art niyetli bir durum karşımızdadır. İskenderun ilçemizde yaşayan vatandaşlarımıza, yaralanan kahraman polisimize geçmiş olsun diyor, terörü ve terörizmi siyasi araç olarak kullanan çevreleri lanetliyorum. Biz istiklal için birlik, istikbal için dirlik diyoruz, kazanın da Türkiye olacağına gönülden inanıyoruz. Kaybetmemizi, bağımlı olmamızı, sopa diplomasisine diz çökmemizi, yaptırım tehdidine boyun bükmemizi bekleyen varsa, diyorum ki, kıyamete kadar bekleye dursunlar, biz yolumuza ve tarihî yolculuğumuza imanla devam edeceğiz."

ASKIDA EKMEK KAMPANYAMIZI ELEŞTİRENLER NAMERTTİR
MHP Lideri Bahçeli, partisinin askıda ekmek kampanyasını eleştirenlerin milletin ekmeğine göz koyacak kadar namert, gafil ve nankör olduğunu söyledi.
Partisinin 20 Ekim 2020 Salı günü TBMM’de yapılan grup toplantısında konuşan Bahçeli, askıda ekmek kampanyası ile ilgili şunları belirtti:
“Manevi dayanışmayı hedefleyen, paylaşmayı önceliğine alan, empatiyi gözeten askıda ekmek kampanyamıza yüzsüzce kulp takıp kara çalanlar utanmalarını kaybetmiş gafillerdir.
Biz askıya ekmek koyduk, şu işe bakınız ki, ekmeksizler birer birer saklandıkları delikten fırlayarak ortalığa çıktılar. Vay ekmeksizler vay, milletimizin ekmeğine bile göz koyacak kadar nankörsünüz, millî ve manevi hasletlere tahammülsüzlük gösterecek kadar da namertsiniz. Helal lokma arayışı haramdan geçinen kirli yüzleri rahatsız etmiştir.”
CUMHURBAŞKANI ADAYIMIZ RECEP TAYYİP ERDOĞAN’DIR
MHP Genel Başkana Devlet Bahçeli, partisinin 13 Ekim 2020 Salı günü yapılan grup toplantısında yaptığı konuşmada da CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun erken seçim çağrısına şu sözlerle cevap verdi:
Katıldığı bir televizyon programında Bahçeli'ye çağrıda bulunan Kılıçdaroğlu, “Ülke yönetilmiyor. Bu ülkenin kurtuluşu bir an önce seçime gitmektir. Bunu kime söylüyorum? Sayın Bahçeli'ye söylüyorum. Bu ülkeyi seviyorsan çık kardeşim yarın sabah de ki ‘Yeter artık'. Türkiye'yi seçime götür.” ifadelerini kullanmıştı.
Bahçeli, Kılıçdaroğlu’nun bu sözlerine karşılık şunları kaydetti:
“Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçim isteği de sipariştir, aynı zamanda hezeyandır. Kaçış sendromu yaşayan Kılıçdaroğlu düne kadar erken seçime karşı olduğunu söylüyordu. CHP'ye oy veren kardeşlerim bile şaşkınlıkla soruyor: Ne oldu da birden seçim diye tutturdu? Kim aklına girdi? Kimin dolduruşuna geldi? Erken seçim tartışması boşuna emek ve nefes israfıdır. Bizim 2023'te Cumhurbaşkanı adayımız Recep Tayyip Erdoğan'dır. Sayın Kılıçdaroğlu ülkemi ve milletimi canımdan aziz biliyor, her şeyden çok seviyorum. Bunu senin teyit ve tayin etmen ne haddindir ne hakkındır. Ancak senden ve zihniyetinden hiç mi hiç hazmetmiyorum. Seçime gidip ne yapacaksın, nereye ulaşacaksın, sana kimler ne söyledi? Neyi vadettiler? Ankara'dan bir Bişkek mi çıkarmayı düşünüyorsun? Buna mı hazırlanıyorsun? Osman Kavala'ya duyduğun sempatinin altında yatan asıl neden Sorosçuların desteğini mi almak? Biz erken seçim talebini söyleyenden daha çok söyletenleri yani sahibinin sesini ve kimliğini merak ediyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimlerinin zamanında yapılmasından, sandığın 2023 yılının Haziran ayında kurulmasından yanadır. Bu tutarlılığımızı ve kararlılığımızı muhafaza edeceğiz.
Erken seçim tartışması boşuna emek ve nefes israfıdır. Türkiye 2023 hedeflerine, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin bütün kurum ve kurallarını inşa ederek, yapısal reformları hayata geçirerek ulaşacaktır. Anket aldatmalarını milletin iradesi yıkıp geçecektir. Cumhur ittifakı; inanmış gönüllerin mecmuuyla, yüksek ülkülerin muazzam heyecanıyla, millete adanmış millî ve yerli duruşun manevi hikmetiyle yoluna ve yolculuğuna sonuna kadar devam edecektir. Kim aday olursa olsun, hangi partiler zilletin çatısı altına sığınırsa sığınsın, parlamenter sisteme dönmenin hesabını hangi siyasi defolar yaparsa yapsın, nafiledir, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi yaşayacak, geleceğin rotası cumhur ittifakının fedakârlıklarıyla çizilecektir. Milliyetçi Hareket Partisi sözünün eridir. 2023'te Cumhurbaşkanı adayımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'dır, Türk milleti cumhur ittifakıyla kutlu yarınlara yürüyecektir.”

BAHÇELİ: YENİ YASAMA YILI’NDA AYM YENİDEN YAPILANDIRILSIN
TBMM, 29 Temmuz 2020 Çarşamba günü, 1 Ekim 2020 Perşembe gününe kadar tatile girmişti. TBMM, iki aylık aradan sonra 27. Dönem 4. Yasama yılına törenle başladı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı, TBMM Genel Kurul Salonu’na girişinde diğer tüm partiler ayakta karşılarken CHP'liler ayağa kalkmadı. HDP'li vekiller Meclis oturumuna katılmayarak, Kobani gözaltıları için bahçede oturma eylemi yaptı. CHP’li Levent Gök ve Sezgin Tanrıkulu’nun yer aldığı heyet, HDP’lileri ziyaret etti.
Oturumu kuvvet komutanları ve bakanlar da locadan takip etti. Meclis açılışına koronavirüs önlemleri sebebiyle hiç kimse davet edilmedi. Kordiplomatik loca bu nedenle boş kalırken Azerbaycan'a destek veren TBMM, Ermenistan’a kınama bildirisinin ardından önemli bir adım attı. Oturumu, özel davetli olarak kordiplomatik locada sadece Azerbaycan’ın Ankara Büyükelçisi Hazar İbrahim izledi.
MHP Lideri Devlet Bahçeli, Türkiye Büyük Millet Meclisinin (TBMM) Yeni Yasama Yılı’na başlaması sebebiyle yaptığı yazılı açıklamada, Anayasa Mahkemesinin (AYM) yeniden yapılandırılması talebinde bulundu.
Bahçeli, “Parlamenter sistemin oluşturduğu kurumların yeniden yapılanması ve Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine fonksiyonel açıdan müzahir noktaya taşınması artık kaçınılmaz bir zarurettir. Bu kapsamda Anayasa Mahkemesi yeni hükûmet sisteminin doğasına uygun şekilde yeni baştan yapılandırılmalıdır." dedi.
Gazi Meclisin, millî iradenin tecelli merkezi, millî hedef ve özlemlerin takip mekânı ve temin merci olduğunu kaydeden Bahçeli, şunları belirtti:
"Türkiye'nin daha demokratikleşmesi daha gelişmesi, bölgesinde ve küresel sistemde daha da etkili olması bir yanda TBMM'nin tarihsel gücüne, diğer yanda da Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin müessir vasfına bağlıdır. Bugün ülkemiz devamlı tahkimi ve ikmali yapılan bir husumet cephesiyle karşı karşıyadır. Millî güvenliğimizin sağlam esaslara bağlanmasının yanında, iç huzur ve istikrar ortamının kökleşmesi için bilhassa Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin bütün kurum ve kurallarıyla yerleşmesi temel gündem olmalıdır. Bu maksatla da yeni hükûmet sistemi parlamenter sistemin bütün kamburlarından, bütün bağlarından, bütün engellerinden ayıklanmalı, arındırılmalıdır. Nihayetinde hâkim ve havi hukuk sistemi mutlaka ele alınmalı, darbe dönemlerinin ürünü ve mirası olan yargı müessesleri demokratik bir içeriğe kavuşturulmalıdır."
Bahçeli, özellikle başkanlık sistemiyle yönetilen ülkelerde yargının en üst organı olarak 'yüce mahkeme' veya 'yüksek mahkeme'lerin yer aldığını belirterek, şu görüşlere yer verdi:
"Buna karşılık parlamenter sistemle yönetilen ülkelerde ise Anayasa Mahkemeleri bulunmaktadır. Hâlbuki ülkemizde tarihî nitelikli bir yönetim reformu yapılmış, egemenliğin yegâne sahibi aziz Türk milleti 16 Nisan 2017'de Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini tercih etmiş, parlamenter sistem dönemi kapanmıştır. Millî bekamızı tehdit eden devasa sorunlara daha etkili karşılık Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle verilmektedir. Antidemokratik girişimlerin önü yine bu hükûmet sistemiyle kesilmektedir. Terör mücadeledeki başarılar, sınır ötesindeki operasyonlar, egemenlik haklarımızın muhafazası Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi sayesinde daha hızlı ve tesirli bir hâle gelmiştir. Ekonomik saldırılara direnç, Kovid-19 salgını ile kararlı mücadele yeni hükûmet sisteminin sunduğu güçlü sevk ve idareyle arzu edilen seviyelere ulaşmıştır. Parlamenter sistemin oluşturduğu kurumların yeniden yapılanması ve Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine fonksiyonel açıdan müzahir noktaya taşınması artık kaçınılmaz bir zarurettir. Demokrasinin ilkeleriyle ve aziz milletimizin iradesiyle temellenen Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini darbelerin ardından tesis ve tezahür eden kurumların küflü prangalarından kurtarmak asıl olmalıdır. Bunlardan birisi de ilk defa 1961 Anayasa'sı ile hukukumuza giren, esas itibarıyla 1960 darbesinin oluşturmak istediği demokrasi dışı yapıyı korumak için ihdas edilen Anayasa Mahkemesidir. Bu kapsamda Anayasa Mahkemesi yeni hükûmet sisteminin doğasına uygun şekilde yeni baştan yapılandırılmalıdır."

BAHÇELİ, KKTC CUMHURBAŞKANI SEÇİLEN TATAR'I TEBRİK ETTİ
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde (KKTC) 18 Ekim 2020 Pazar günü yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimini Ulusal Birlik Partisinin (UBP) Adayı Ersin Tatar, oyların %51.69'unu alarak Cumhurbaşkanı seçildi. Diğer aday Mustafa Akıncı ise oyların %48.31'ini aldı.
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin 20 Ekim 2020 Salı günü yapılan TBMM'deki grup toplantısında yaptığı konuşmada, seçim başarısı sebebiyle Ersin Tatar'ı tebrik ederek, üstün başarılar diledi.
Bahçeli, konuşmasında şunları söyledi:
"KTTC seçimlerinde ipi göğüsleyen Başbakan Ersin Tatar'ı 5. Cumhurbaşkanı seçilmesi nedeniyle tebrik ediyorum. Üstün muvaffakiyetler diliyorum. Ömürlerini Kıbrıs Türklüğünün varlığına adayan merhum Rauf Denktaş'ı, bütün şehitlerimizi rahmetle minnetle yâd ediyorum. Kıbrıs Türklüğünün zorlu günlerinde gemiyi terk eden, kaçan korkaklar gibi değil orada olanlar gibi şunu söylüyoruz; Kıbrıs Türk'tür. Türk kalacaktır. Gecikmiş adalet elbet yerini bulacaktır. KKTC Cumhurbaşkanı seçiminin ikinci turu 18 Ekim 2020 tarihinde yapılmış, iki adaylı bu seçimde kullanılan oyların %51,69'unu alan Başbakan Ersin Tatar saygın bir başarı elde ederek ipi göğüslemiştir. KKTC'nin beşinci Cumhurbaşkanı seçilen Sayın Ersin Tatar'ı bütün hissiyatımla tebrik ediyor, zorlu ve çetin mücadelesinde üstün muvaffakiyetler diliyorum. Ömürlerini Kıbrıs Türklüğünün varlığına ve millî haklarına adayan merhum Fazıl Küçük'ü, KKTC'nin kurucu Cumhurbaşkanı Merhum Rauf Denktaş’ı, bütün şehitlerimizi rahmetle, minnetle yâd ediyorum. KKTC Cumhurbaşkanı seçiminde bahis oynayan kumandalı anket şirketleri hezimet yaşayarak vahim şekilde çuvallamışlardır. Kamuoyu araştırma şirketlerinin güvenirlikleri sıfırlanmıştır. Hepsi nal toplamış, tahminlerinde yanılmış, kamyon farı görmüş tavşan gibi donup kalmışlardır. Bizim beklentimiz şudur: 'Eğer Kıbrıs'taki seçimleri Türkiye'nin desteklediği Ersin Tatar kazansın, ben bu mesleği bırakacağım.' diyen hangi anketçi varsa artık işini tasfiye ederek sözünü tutmasıdır. KKTC Cumhurbaşkanı seçiminde, mücahit ruhu müzakereci saplantıları tarihin kenarına itmiştir. Çok şükür esaret değil cesaret kazanmıştır. Taviz değil millî duruş kazanmıştır. Zillet değil millet kazanmıştır. Rum tezleri değil Türk’ün muteber iradesi kazanmıştır. Çözümü federasyonda arayan, çareyi toprak vermekte gören gayrimillî zihniyetler Kıbrıs Türklüğünün önünden çekilmek zorunda kalmışlardır. Akıntıya karşı kürek çekenler sandıkta kaybolmuşlardır. Eşit ve egemen iki devlet esasına dayalı ahlaki ve millî siyaset anlayışı devlet sorumluluğu üstlenmiştir. Hep aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar beklemek akıl tutulması, eksen kaymasıdır. Kıbrıs meselesini Rumların eline ve insafına terk etmek, dayatmalara tamam demek en başta millî değerlere ve tarihsel kazanımlara haksızlık ve hıyanettir. Bizim görüşümüz budur, dünden bugüne çizgimiz ve meseleye bakışımız değişmemiştir. Sayın Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'ın kronikleşmiş sorunları Türkiye'nin desteğiyle köklü çözümlere ulaştıracağına güvenimiz tamdır. Neye sahip olduğumuz değil, önemli ve öncelikli olan sahip olduklarımızla ne yaptığımızdır. Emperyalizmin reklam yüzlerinin ne söyledikleri, hangi ayak oyunlarına teşne oldukları bizim için önemsiz bir ayrıntıdır. Bunlar Kıbrıs Türklüğünün zorlu yıllarında tıpkı bir deniz kazasından sonra olduğu gibi, sallara binip kaçan, gemiyi ilk terk eden, haklı mücadeleye sırt dönen korkaklar ve ilkesizler güruhudur. 18 Ekim 2020 Pazar günü şu tarihî hakikat bir kez daha tasdik ve teyit edilmiştir: Kıbrıs Türk'tür, Türk kalacaktır. KKTC'nin tanınması, uluslararası toplum nezdinde kabulü, aynı şekilde egemen bir devlet hâlinde varlığı ve sürekliliği mutlaka sağlanacak, gecikmiş adalet yerini bulacaktır. Siyasi tercihi ne olursa olsun KKTC’de yaşayan her kardeşimi kucaklıyor, yeni Cumhurbaşkanı’mızın hayırlı olmasını temenni ediyorum. Türkiye ile KKTC’nin birbirine kopmaz bağ ile bağlanması siyasi veya stratejik bir ilişkiden öte tarihin seslenişidir, şehitlerimizin emanetidir, milletimizin beklentisidir, Türklüğün yeminidir. Lefkoşe Ankara'nın ikiz kardeşidir. KKTC Doğu Akdeniz'deki son siperimiz, son savunma hattımızdır. Kıbrıs demek vatan demektir. Kıbrıs demek Türk demektir. Kıbrıs demek ecdat demektir. Kıbrıs demek, Akdeniz’deki sönmeyen millet ışığı demektir. Ne var ki ışıklar yanıyor mesajıyla kafalarında yer etmiş darbe özlemlerini sosyal medya kanalıyla paylaşan sorumsuzların ışığı yakanın da kapatacak olanın da sadece ve sadece aziz millet varlığı olduğunu bilmeleri, yarım akıllarını başlarına almaları hem tavsiyemiz hem de ikazımızdır. Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken hepinizi saygıyla selamlıyor, başarılarla dolu bir hafta geçirmenizi temenni ediyorum. Sağ olun, var olun, Cenabıallah'a emanet olun."
FELAKETİN AĞIR BİLANÇOSU GÜZEL İZMİR'İMİZİN ÜZERİNE KÂBUS GİBİ ÇÖKMÜŞTÜR
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Hayaller enkaz altında kalmış, malzemeden çalınarak dikilen binalar hayatların üzerine göçmüştür. Felaketin ağır bilançosu güzel İzmir'imize kâbus gibi çökmüştür. Depremden 9,5 saat sonra Buse'nin, 17 saat sonra İnci'nin, 23 saat sonra Seher ve çocuklarının, 58 saat sonra İdil'in, 65 saat sonra Elif bebeğin, 91 saat sonra Ayda bebeğin kısacası daha nice kardeşimizin kurtuluşuna sevinsek bile enkazın yükünü kaldıramayan, taşın, toprağın, betonun, molozun altından çıkamayan kardeşlerimize de yüreğimiz kanayarak üzüldük." dedi.
Bahçeli, partisinin TBMM'deki grup toplantısında yaptığı konuşmasında, İzmir'de meydana gelen ve tüm Türkiye'yi yasa boğan 6,6 şiddetindeki depremle ilgili çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.
Ölümün bu kadar ucuz olmaması gerektiğini ifade eden Bahçeli, 2020 yılının felaketlerin yaşandığı bir yıl olduğunu bildirdi. 2020 yılında yaşanan felaketleri tek tek hatırlatan Bahçeli, 30 Ekim Cuma günü, Ege Denizi'nin Seferihisar açıklarında 6,6 şiddetinde meydan gelen depremin korkunç bir yıkıma sebep olduğunu söyledi. Depremde çok sayıda kişinin yaşamını yitirdiğini kaydeden Bahçeli, şunları söyledi:
"Ne yazık ki depremin ağır faturasını mazlumlar ödemiş, suçu günahı olmayan insanlarımızın üzerini beton bloklar örtmüş ve kapatmıştır. Ölüm bu kadar ucuz olmamalıdır. Geliyorum diyen felakete bu denli sessiz ve hareketsiz kalmak akıl karı değildir. Keşke uyarılar, hazırlanmış raporlar dikkate alınıp çöken binaların depreme dayanıklı olup olmadığı yıllar önce kontrol edilseydi, anbean etkili bir denetim süreci işletilebilseydi. Ne yazık ki, depremin ağır faturasını mazlumlar ödemiş, suçu günahı olmayan insanlarımızın üzerini beton bloklar örtmüş ve kapatmıştır. Ölüm bu kadar ucuz olmamalıdır."
Bahçeli, depremin yaralarının kısa süre içinde sarılacağını ve izlerinin silineceğini ifade ederek, konuşmasına şöyle devam etti:
"Keşke, birkaç metrekare fazla pay alma uğruna riskli binalarda oturmak tercih edilmeseydi. Keşke zemin etüdü yapılsaydı, biraz daha fazla kazanmak uğruna; betondan, demirden, harçtan çalan insanlık müsveddelerine zamanında tepki gösterilseydi. Keşke sağlam yapılmış binaların kolonlarını kesip alan genişleten basit ve ölümcül kurnazlıklara tevessül edilmeseydi. Keşke uyarılar, hazırlanmış raporlar dikkate alınıp çöken binaların depreme dayanıklı olup olmadığı ta yıllar önce kontrol edilseydi, anbean etkili bir denetim süreci işletilebilseydi. Ne yazık ki, depremin ağır faturasını mazlumlar ödemiş, suçu günahı olmayan insanlarımızın üzerini beton bloklar örtmüş ve kapatmıştır. Ölüm bu kadar ucuz olmamalıdır. Geliyorum diyen felakete bu denli sessiz ve hareketsiz kalmak akıl karı değildir. Öncelikle yapılması gereken aciliyet arzeden gündeme odaklanmaktır. Elbette hiçbir insanımız açıkta bırakılmayacaktır. Devletimizin tüm imkânları seferber edilmiştir" diye konuştu.
Türkiye'nin birinci derece deprem kuşağında olup çok sayıda diri fay hattının üzerinde olduğunu hatırlatan Bahçeli, "Coğrafyamızın değişmez, değiştirilemez gerçeği budur. Ancak kaderimiz kederimize de dönüşmemelidir. Önemli olan depreme karşı dayanıklı binaların yapılması, depremle mücadele şuurunun topyekûn kazanılmasıdır. Depremle yaşamasını öğrenmek, buna müzahir bir hayat ve gelecek planlaması yapmak artık ihmal edemeyeceğimiz bir mecburiyettir" ifadesini kullandı.
Muhtemel İstanbul depremi için acilen her türlü senaryo baz ve esas alınarak hazırlık yapılması, önlemlerin derinlemesine geliştirilmesi gerektiğini vurgulayan Bahçeli, şöyle konuştu:
"İzmir'deki depremi siyaset malzemesi yapanlar, sosyal medyadan nefret ve nifak yayanlar, özellikle ifade etmek isterim ki, bu milletin evladı olmayanlar, bu vatana sevgiyle bağlanmayanlardır. İzmir'imize gâvur benzetmesi yapanlar, depremle ilgili şerefsiz yorum getirenler bu vatana, bu millete, bu ülkeye kastetmiş hainlerdir. Depremin merkezi Gölcük olur, müptezeller işbaşı yapıp akla hayale gelmeyen iftiraları sıralarlar. Sosyal medya mahzenine saklandığını zanneden alçaklar her fırsatta kötülük saçarlar, zehir aşılarlar. Nedir bu insanlık artıklarından, din ve millet düşmanlarından çektiklerimiz? Şahit olduğumuz kara kampanya günah değil midir? Rezalet değil midir? Tedavisi imkânsız bu hastalıklı ruhların tezviratlarına, ahlaksız tertiplerine tahammül imkânsızdır."
CHP YÖNETİMİNE SORUYORUM: SİZDE HİÇ Mİ İNSAF VE VİCDAN KALMADI?
Bahçeli, İzmir'de yaşanan deprem sonrası hakaret içerikli paylaşım yapan kişilerin hakkında gerekli her türlü cezai işlem yapılması gerektiğini söyleyerek, şunları kaydetti:
"Bunun yanında, CHP Genel Sekreteri'nin çadırlar üzerinden İzmir Belediyesi'ni övüp AFAD'ı kötülemesi, bir başka CHP'linin, 'Kendi binalarının güvenliğini sağlayamayan devlet kendi vatandaşlarının canını nasıl koruyacak?' sorusunu sorması hakikaten utanç vesikasıdır. CHP yönetimine soruyorum, sizde hiç mi izan, hiç mi insaf, hiç mi vicdan kalmadı? Bir diğer asıl ve ana sorun ise elbette Kemal Kılıçdaroğlu'nun tutumudur. CHP Genel Başkanı'nın depremden bir gün sonra afet alanına gidip siyasi propagandaya heves etmesi, mücadelenin merkezine İzmir Büyükşehir Belediyesi'ni yerleştirmesi bir defa gafillik, ahlaki çarpıklık ve siyaset ayıbıdır. İzmir feryat ederken partizanlık yapmak Kılıçdaroğlu ne kazandırmıştır? Başı göğe mi ermiş, ayağı göle mi dönmüştür? Bu nasıl bir sorumsuz üslup, nasıl çiğ ve ucube savrulma hâlidir? Deprem enkazı üzerinde siyaset yapayım derken hamaset ve hamakat çukuruna yuvarlanmışlardır. Kılıçdaroğlu'na ve icazetli kurmaylarına büyük halk ozanımız Yunus Emre'nin şu dizeleriyle sesleniyorum; 'Bir bahçeye giremezsen durup seyran eyleme, bir gönül yapamazsan yıkıp viran eyleme.' Bir şey biliyorsanız konuşun ibret alalım, bilmiyorsanız susun da adam sanalım."