BAHÇELİ: KANIMIZLA, CANIMIZLA, VARLIĞIMIZLA AZERBAYCAN'IN YANINDAYIZ
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Ermenistan'ın Azerbaycan'a yönelik yaptığı saldırının insani, vicdani ve hukuki bütün ilke ve esaslara aykırı olduğunu belirterek, "Kanımızla, canımızla, varlığımızla Azerbaycan'ın yanındayız." dedi.
Bahçeli, saldırının olduğu 27 Eylül 2020 Pazar günü yaptığı yazılı açıklamada, şunları kaydetti:
"Ermenistan’ın bugün sabah saatlerinde dost ve kardeş ülke Azerbaycan’ın askerî birlik ve mevzilerine, sivil yerleşim birimlerine gerçekleştirdiği saldırılar düşmancadır, yeni bir kanlı sayfanın açılması demektir. Tovuz bölgesinde artan gerilimler sıcak çatışmaya dönüşmüş, zulüm ve terör yöntemlerinin kimin tarafından kullanıldığı da iyice netleşmiştir. Emperyalizmin maşası Ermenistan’ın işgal ettiği Türk topraklarına yerleşme ve yuvalanma emelleri, Karabağ meselesinin adil ve hakkaniyetli şekilde çözüm hedeflerini sekteye uğratmıştır. Bozgunculuk yapan, uzlaşmaya kapalı duran, barışa yüzünü dönen, sivil ve masumların kanını döken ülke Ermenistan’dır. Artık her şey meydandadır.
Güney Kafkasya’da istikrarsızlığın, ilkelliğin, işgal ve istila politikalarının ağırlık merkezi Erivan yönetimidir. Temmuz ayında, Azerbaycan-Ermenistan devlet sınırının Tovuz istikametinde yaşanan çatışmaların tekrar başlaması hem Türkiye hem de Azerbaycan açısından millî güvenlik tehdididir. Ermenistan saldırganlığı insani, vicdani ve hukuki bütün ilke ve esaslara aykırıdır. Özellikle ülkemizin çevresini saran karanlık senaryoların son zamanlarda şiddetlendiği, bununla da kalmayıp vahim bir cepheleşmeye ve sertleşmeye doğru mesafe aldığı görülmektedir. Türk milletine karşı düşmanlık besleyen muhasım odakların Kafkasya’dan Orta Doğu’ya, Akdeniz’den Balkanlar’a kadar sürekli kriz çıkarmak ve kaos üretmek maksadıyla faaliyet hâlinde oldukları anlaşılmaktadır. Ermenistan’ın alçak saldırısını Akdeniz ve Ege’de oynanan şirret oyunlardan, Libya, Suriye ve Irak’ta sahnelenen emperyalist projelerden ayrı düşünmek, ayrı değerlendirmek geldiğimiz bu aşamada imkânsızdır. Türk düşmanlarının farklı coğrafyalarda husumet nöbetine girdiği ortadadır. Milliyetçi Hareket Partisi, iki devlet ve tek millet hâlinde geleceği kucaklayan Türkiye-Azerbaycan arasında var olan tarihî ve kültürel dayanışma ve yardımlaşmanın hiçbir gücün ve mütecaviz niyetin karşısında geri adım atmayacağı inancındadır. Ermenistan zulmünü ve hunhar suikastlarını lanetliyorum. Kalbimizin soydaşlarımızla birlikte attığını bu vesileyle ilan ediyorum. Ermeni çeteleri tarafından şehit edilen Azerbaycanlı kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yaralılarımıza da şifalar diliyorum. Karabağ Türk’ündür, Türk vatanıdır. Hiç kimse bu muhkem ve müstesna gerçeği değiştiremeyecektir. Yegâne gayesi Türk düşmanlığı olan Ermenistan’ın ve kiralık silahlı unsurlarının Türk milleti karşısında tutunma ihtimali yoktur.
Kanımızla, canımızla, varlığımızla Azerbaycan’ın yanındayız. Bütün müstevli odakları tekraren uyarıyorum: Türk milletinin sabrını test etme yanlışına hiç kimse tevessül etmemelidir. Nitekim sonuçları hem acıklı hem de ağır olacaktır."
YUNANİSTAN'IN HAK İDDİASI ÇOK BARİZ BİR SAVAŞ DİLİDİR
MHP Lideri Devlet Bahçeli, Yunanistan ve erken seçim tartışmalarına dair yaptığı yazılı açıklamada, Cumhurbaşkanı ve 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimlerinin 2023 yılının Haziran ayında yani zamanında yapılacağını, cumhur ittifakının 2023 Seçimlerinde Cumhurbaşkanı adayının da Recep Tayyip Erdoğan olacağını bildirdi.
Bahçeli, açıklamasında şunları belirtti:
"Yunanistan'ın küstah dayatmalarına eşzamanlı olarak genişleyen kriz siyaseti ülke olarak maruz kaldığımız risk ve tehditleri hem derinleştirip hem de şiddetlendirmektedir. Artan gerilim ve tacizlere rağmen, Türkiye tarihsel çıkarlarını, egemenlik haklarını, millî güvenliğini muhafazayla birlikte müdafaa etme azim ve kararlılığındadır. Bu konuda en küçük gevşeme ve tavize fırsat verilmemektedir. Yunanistan'ın muhasım ülkelerin arkasına saklanıp anlaşmadan, konuşmadan ve uzlaşmadan ısrarla kaçması, üstelik haksızlıkların ve hukuksuzlukların gölgesine sığınıp ikbal ve istikbal arayışına çıkması haydutluktur. Fransa'nın Birleşik Arap Emirlikleri'nin Güney Kıbrıs Rum yönetiminin Mısır ve İsrail'in telkin, tezvir ve tahrikleriyle freni iyice boşalan Yunanistan'ın muhtemel bir felakete açıkça hizmet ettiği, hatta davetiye çıkardığı anlaşılmaktadır. NATO'nun teknik görüşmeler yapılması amacıyla mutabakata varıldığını açıklaması Yunanistan tarafından yalanlanmış, nitekim barış ve diyaloğa hangi ülkenin kapalı olduğu ezcümle belgelenmiştir. Bunun yanı sıra, Fransa ile Yunanistan arasında planlanan ortak savunma anlaşmasının 9 Eylül'de Macron ile Miçotakis eliyle imzalanacak olması geçmişe dayalı yeni bir hesaplaşma hevesinin bu iki çürümüşe hâkim olduğuna kanıt ve karine teşkil etmiştir. Bilinmelidir ki, Yunanistan'ın neredeyse kumsallarımıza kadar hak iddiasında bulunması çok bariz bir savaş dilidir. Ancak Türkiye'nin varlığı, bağımsızlığı ve onurlu geleceği asla haczedilemeyecektir. Gerek Ege'de gerekse de Doğu Akdeniz'de kıta sahanlığımızı, kara sularımızı, egemenliğimizin alametifarikası olan her emanetimizi ihlale, inkâra veya işgale kakışanlar tarihî yanlışlarının bedelini çok ağır ödeyeceklerdir. Fransa ve Yunanistan'ın 1920'li yıllardan mülhem kanlı politikalarını gafletle tekraren uygulamaları hâlinde hafızalarından çıkardıkları soylu Türk kahramanlığının ezici gücüyle bir kez daha tanışmaları, bu defa katlanacakları akıbetin korkunçluğu mukadderdir. AB Komisyon Başkanı'nın, ‘24-25 Eylül AB Zirvesi'nde Türkiye için havuç-sopa yaklaşımını içeren araçlar belirleyeceğiz.' demesi ucuz, sorumsuz ve sorunlu bir üslup olarak gündeme yansımıştır. Başta Almanya olmak üzere diğer birlik üyesi ülkelerin Fransa'nın düşmanca politikalarını engellemeleri, tahsis veya tamir etmeleri tarihî bir zorunluluk olarak karşımızdadır. AB'nin kendi içinde müşterek bir dış politika inşa edemeyecek kadar bölünme yaşaması bir başka vahim sorundur. İlave olarak NATO şemsiyesi altında Türkiye-Yunanistan kutuplaşmasına bir de Türkiye-Fransa husumeti eklenmiştir. Bu şekilde ne NATO'nun devamı ne de bölgesel ve küresel barış ortamının tesisi ihtimal dâhilinde olamayacaktır. Türk milleti mavi vatanın istiklaline baş koymuştur. Tıpkı terörle, ekonomik saldırılarla nasıl mücadele ediliyorsa denizlerimizde silah gösterip uçak uçuran, gemi yüzdürüp sabrımızı test eden ülkelerle de aynı şekilde ve cesaretle mücadele edilecektir.”
EGE VE DOĞU AKDENİZ'DEKİ OYNANAN ZALİM OYUNLARIN NEDENLERİ
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Dönemin jeopolitik şartlarının gereği olarak Söğüt'ü yurt tutan 400 çadırlık Türkmen ruhu; iç çelişkilerini aştığı takdirde dünya üzerinde nasıl bir küresel güç olunacağını açıklıkla göstermiştir. Bu gerçeği görmeyen, göremeyen kim varsa gaflete ve yanlışa düşmüştür. Ege ve Doğu Akdeniz'deki oynanan zalim oyunların gerçek nedenleri de burada aranmalıdır." diye konuştu.
Bahçeli, "739. Söğüt Ertuğrul Gazi'yi Anma ve Yörük Şenlikleri" dolayısıyla Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, Söğüt Ertuğrul Gazi'yi Anma ve Yörük Şenliklerinin Türk milletinin tarihsel iradesini, fütuhat ruhunu, mücadele gücünü, kültür ve kardeşlik müktesebatını temsil edip sembolleştiren derin bir mana ve muhtevaya sahip olduğunu belirten Bahçeli, bu şenliklerin 739'uncu yıl dönümünün gururla idrak edildiğini ifade etti.
Ertuğrul Gazi ve onun kutlu ahfadının önceki dönemlerin çapsız kavgalarından, derin ihtilaflarından önemli sonuçlar çıkardığını, ayrışarak, bölünerek, kutuplaşarak büyük hedeflere ulaşılamayacağını engin bir feraset ve ahlaki isabetle teşhis ettiğini aktaran Bahçeli, Osman Gazi'yle birlikte Anadolu Türkmen boylarının içine düştükleri karanlık ve kargaşadan kurtulmaya başladığını, daha üst ve büyük ülkülerde birleşmenin kalıcı yol ve yöntemlerini aradığını, çınar rüyasının bunun muştusu ve muharrik unsuru olduğunu kaydetti.
Söğüt topraklarına kök salan küçük bir filizin, obadan üç kıtaya tutunan bir fikriyatın ilerleyen yıllarda gövdesi ve dallarıyla her tarafa ulaşan koca bir cihan devletine ulaşmasındaki sırrın, kaynaşmanın ve kucaklaşmanın akılla sağlanmasında, azimle sürdürülmesinde gizli olduğunu vurgulayan Bahçeli, şöyle devam etti:
"Bugün de özlemini çektiğimiz bu bütünleştirici ruh; birliği ve dirliği bozulmuş, dağılmış ve birbirinden kopmuş olan Anadolu coğrafyasında vücut bulan bir uç beyliğinden, çağ açıp çağ kapatan, kıtaları baştan ayağa kaplayan devasa bir imparatorluğa ulaşılmasını temin etmiştir. Dönemin jeopolitik şartlarının gereği olarak Söğüt'ü yurt tutan 400 çadırlık Türkmen ruhu; iç çelişkilerini aştığı takdirde dünya üzerinde nasıl bir küresel güç olunacağını açıklıkla göstermiştir. Bu gerçeği görmeyen, göremeyen kim varsa gaflete ve yanlışa düşmüştür. Bugün korkulan esasen budur. Türkmen ruhunun güç verdiği büyük Türk milletinin böylesine tarihî atılımı bir daha yapamaması için sahne alan tahrikler, tuzaklar ve kumpaslar bu yüzdendir. Ege ve Doğu Akdeniz'deki oynanan zalim oyunların gerçek nedenleri de burada aranmalıdır."
Osmanlı sonrasında, var olan uzlaşma, hoşgörü ve barış ortamının bir daha yakalanamadığına işaret eden Bahçeli, Balkanlar'dan Orta Doğu’ya kadar pek çok yerde savaşlar ve çatışmaların süregeldiğini, Türk milletinin medeniyet birikimiyle, muazzam kültürüyle huzur, istikrar ve dengenin nişanesi olduğunu belirtti.
Bahçeli, Osmanlı İmparatorluğu ve akabinde Türkiye Cumhuriyeti'nin yüksek Türk kültür ve yönetim mirasının bir devamının, asırlardır yüreklerde taşınan, fedakârlık ve kahramanlıkla taçlanan kutlu veraset ve vasiyetin de bir ifadesi olduğunu bildirdi.
Sultan Alparslan'la başlayan ve Ertuğrul Gazi'yle birlikte daha da sahiplenilen Anadolu coğrafyasının, uğruna verilen şehitlerle beraber vatanlaştığını hatırlatan Bahçeli, bu tarihî kararın, Türksüz bir Anadolu özlemi çeken haçlı zihniyetine yönelik verilmiş en keskin, en kati cevap olduğunu aktardı.
Bahçeli, şu ifadelere yer verdi:
"Ne var ki, yüzyıllardır hapsoldukları karanlık mahzenden çıkmak için fırsat kollayanlar ve Türk'ün hayat hakkını gasp etmek için plan yapanlar şimdilerde tekrar bellerini doğrultmuşlar ve yeni bir hesaplaşma maksadıyla köhne ve küstah taktiklerini uygulamaya başlamışlardır. Türk ve İslam husumetini rehber yapan muhasım ülkelere, iç ve dış iş birlikçilerine Ertuğrul Ocağı'nın duruşuyla, sağlam mesajıyla, sarsılmaz dirayetiyle, ceddimizin irfanıyla ve taviz vermez millet iradesiyle mukabele, ihtiyaç hasıl olursa da cesaretle müdahale edilecektir. Elbette dün içimize nifak saçmaya çalışan tekfur kalıntılarına, Türk'ü yok etmeye kararlı hunhar emellere nasıl direnç gösterilmişse, bugün de bu büyük milletin iradesinin yeniden şahlanarak hak edenlere Osmanlının şamarını indireceği mutlaktır, muhakkaktır."
Tarih şuuruna müstesna katkılar veren, geçmişe objektif ayna tutan, beğeni ve ilgiyle izlenen Diriliş Ertuğrul dizisinin takdire şayan olduğunu aktaran Bahçeli, bu diziye emek veren, yapımında payı olanlara, muazzam bir oyunculuk sahneleyenlere teşekkür ve tebriklerini iletti.
Terörle mücadele esnasında yaralanmalarına rağmen vazife malulü ve gazi sayılmayan, haklarını alamadıkları için mağduriyetler yaşayanların gittikçe derinleşen sorunlarının partiler üstü bir kavrayışla ele alınıp çözüme kavuşturulmasının acilen sağlanması gerektiğine dikkati çeken Bahçeli, "TBMM'nin 1 Ekim'de açılmasıyla birlikte üzerimize düşen sorumluluk tam ve eksiksiz yerine getirilecek, gazilerimize gecikmiş vefa borcumuz bihakkın ödenecektir. Gazi ve şehitlerimizin eşsiz mücadeleleriyle yazılan tarihimiz, onlara vereceğimiz destekle geleceğe uzanacaktır. Büyük ceddimiz Ertuğrul, Gazi'dir, evladı Gazi'dir, Mustafa Kemal, Gazi'dir, Türk milleti Gazi bir millettir. Gazilerimize ne yapsak yetersizdir. Onlar bize emanettir, bu kapsamda emanet zayi edilmeyecektir." değerlendirmesini yaptı.
Bahçeli, Söğüt’ten çıkıp, Anadolu Türk birliğini tesis eden, oradan büyük bir cihan devleti kuran Ertuğrul Gazi'yi, Osman Gazi'yi, kahraman ecdatları ve devletin kurucusu aziz Atatürk'ü minnetle, hürmetle ve rahmetle yad ettiğini bildirdi.
MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ İDAM MERAKLISI DEĞİLDİR
MHP Lideri Devlet Bahçeli, "İdam cezasının hukuk mevzuatımıza tekrar alınması, iğrenç ve ilkel suçların işlenmesini caydırabilecektir." dedi.
Bahçeli, yaptığı yazılı açıklama ile hem "idam cezası" hem de gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Açıklamasında, "Türkiye mücavir bölgelerde yaygın ve yoğun sorun alanlarıyla boğuşurken, aynı anda kahramanlık ve kararlılıkla da duruş ve mücadele sergilemektedir." ifadesine yer veren Bahçeli, şunları kaydetti:
"Akdeniz ve Ege’de Yunanistan, Fransa ve bazı bölge ülkelerinin sahne alan mütecaviz emellerine muazzam bir direniş gösterilmektedir. Türkiye hakkın ve hukukun yanında, zalimin, teröristin ve müstevlinin karşısındadır. Dış politika alanında yaşanan tehlikeli gerilim ve tehdit dozajı yüksek kutuplaşma her türlü ihtimali de açık hâle getirmektedir. Husumet ve hıyanete tavizsiz müdahale hakkımız elbette hem uluslararası hukukun hem de egemen devlet çıkarlarımızın bihakkın gereğidir. Bir tarafta bu kadar sıcak gündem ve gelişmeler yaşanıyorken diğer tarafta şiddet, cinayet, taciz, tecavüz vakalarında kahredici artışlar gözlemlenmektedir. Karşımızdaki tablo alarm verici niteliktedir. İnsanın kanını donduran, vicdanları kanatan, sabır ve tahammül ölçülerini berhava eden en ağır suçlara her gün şahit olunmaktadır. Gazetelerin üçüncü sayfaları, televizyon ekranları, İnternet siteleri, sosyal medya platformları feci ve felaket dolu haberlerle dolup taşmaktadır. Kadına şiddetin yanı sıra çocukların güpegündüz kaçırılmaları, vahşete kurban edilmeleri, hatta cinsel istismara uğramaları maşerî vicdanı yaralarken, aynı zamanda büyük bir hüzne ve hüsrana da neden olmaktadır. Hükûmetimizin ve özellikle İçişleri Bakanı’mızın olağanüstü çaba ve gayretine rağmen şiddet olaylarının, en küçük sebepten doğan silahlı kavga ve anlaşmazlıkların her an vuku bulması toplumsal huzur ve ruh halini vahim derecede rahatsız etmektedir. Sivil toplum kuruluşların, üniversitelerin, ahlak sahibi millî aydınların bu sancılı duruma duyarlılık göstermesi şattır.
Sabilerin, emzikli bebeklerin, henüz bıyığı terlememiş yavruların acımasızca katli insanım diyen herkesin kederlendirip yüreğini titretmektedir. Suçsuz günahsız çocuklarımızın günaşırı medyaya yansıyan cinayetlerine, intihar süsü verilmiş kadın ölümlerine göz yummak, sessiz kalmak, tepkisiz durmak ne insani emanetlerle ne de inanç ve kültür müktesebatımızla asla bağdaşmayacaktır.
Zulme suskunlukta zulümdür. Bu karanlık tablonun aynısıyla devamı ise mümkün değildir. Acilen ve mutlaka yasal, idari, sosyolojik, psikolojik ve manevi tedbirlerin sırasıyla alınarak tatbik ve temin edilmesi gerekmektedir.
Mesele insan onuruyla ilgilidir, can ve mal güvenliğiyle ilişkilidir. Milliyetçi Hareket Partisi iç yaralayıcı gelişmeleri endişeyle takip etmektedir. Kalıcı ve köklü önlemleri almak ertelenemez bir mecburiyettir. İlk başta akla gelen ve makul bir şekilde tartışılmasında fayda bulunan cezai yaptırımların arttırılması, derinlikli ve tesirli hâle getirilmesidir. Bu konuda “idam cezası”nın hukuk mevzuatımıza tekrar alınması iğrenç ve ilkel suçların işlenmesini caydırabilecektir. Çocukları, kadınları, masum ve mazlumları en aşağılık yöntemlerle hedef alan canilerin, katillerin, insanlık düşmanlarının fiillerine karşılık gelen cezaların adil ve orantılı tespiti millî birlik ve dayanışma şuurunun istikbali açısından zorunluluktur. Dünya genelinde idam cezasını uygulayan ülke sayısı şu an itibarıyla 56’dır. İdam cezasını adi suçlar için kaldıran ülke sayısı 8, bu cezayı kaldırmadığı hâlde uygulamada cezaların infaz edilmediği ülke sayısı da 28’dir. Türkiye’de idam cezası 3 Ekim 2001 tarihli 4709 sayılı Kanun’la 'Savaş tehdidi ve terör suçları hâlleri dışındaki suçlar' için mevzuatımızdan çıkarılmıştır. 3 Ağustos 2002 tarihli 4771 sayılı Kanun ile de “Savaş ve çok yakın savaş tehdidi hâllerinde işlenmiş suçlar hariç” şartı ile yeni bir düzenleme yapılmıştır. Arkasından 7 Mayıs 2004 tarihli 5170 sayılı Kanun ile idam cezasıyla ilgili maddeler Anayasa’dan ayıklanmış, 14 Temmuz 2004 tarihli 5218 sayılı Kanun ile Türk Ceza Kanunu’ndan idam cezası ile ilgili maddeler çıkarılmıştır. Türk Ceza Kanunu’nun 103’üncü maddesinde düzenlenen 'Çocukların Cinsel İstismarı' başta olmak üzere, yine aynı Kanunu’nun 6’ncı bölümünde yer alan 'Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar' ile 309’uncu maddede düzenlenen 'Cebir ve Şiddet Kullanarak Anayasa’nın Öngördüğü Düzeni Ortadan Kaldırmaya Çalışmak' suçları hakkında idam cezası getirilmesi ön yargısız şekilde değerlendirilmelidir. Hiçbir insanımız heba ve israf edilmemelidir.
Bilindiği üzere, Türkiye, 2003 yılında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Ek Ölüm Cezalarının Kaldırılmasına İlişkin 6 No.lu Protokol’ü imzalamış, ardından da 'Ölüm Cezasının Her Koşulda Kaldırılmasına İlişkin' 13 No.lu Protokol’ün onaylama işlemlerini tamamlayarak yürürlüğe koymuştur. Ancak Türkiye’nin toplumsal dirliği, insan hak ve güvenliği, ilaveten hukuksal istikrar açısından idam cezası mutlaka gündeme alınmalıdır. TBMM’nin 1 Ekim 2020 tarihinde açılmasıyla birlikte milletimizin haklı beklentisi muhterem vekillerinin mutabakatıyla çözüme kavuşturulmalı, bebek katilleri, sapıklar, alçaklar, tecavüzcüler layık oldukları cezalara çarptırılmalıdır. Milliyetçi Hareket Partisi idam cezası meraklısı değildir. Ne var ki korku sınırını geçen suç ve suçlularla mücadelenin başarıya ulaşabilmesi maksadıyla içinden geçtiğimiz süreçte başkaca bir yol ve seçenek olmadığı da nettir, nitekim alternatifsizdir.
Türkiye tam bağımsız bir ülkedir. Karar ve iradesi üzerinde hiçbir gölgeyi kabul etmeyecektir. İdam cezasının uygulanmasında ölçülülük ilkesine bağlı kalarak, verilen cezanın işlenen suç ile denge ve orantısı kurulacak, şiddet ve dehşet selinin önü alınmış olacaktır."
TÜRK TABİPLER BİRLİĞİ DERHÂL VE GECİKMEKSİZİN KAPATILMALIDIR
MHP Lideri Devlet Bahçeli, Türk Tabipler Birliğinin (TBB) sağlık kurumlarında siyah kurdele takmasına tepki göstererek, "Bu teşebbüs zehirli ve zillet bir komplodur." dedi.
TBB hakkında sosyal medya hesabından çarpıcı açıklamalarda bulan Bahçeli, "İnsan ve toplum sağlığı hakkında asılsız şaibe ve şüpheleri körükleyen, adında da Türk bulunan Tabipler Birliği derhâl ve gecikmeksizin kapatılmalıdır. Yöneticileriyle ilgili adli işlem yapılmalıdır." çağrısında bulundu.
Bahçeli açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
"Ülkemizin yeni tip koronavirüs salgınıyla mücadelesini kösteklemek isteyen, vatandaşlarımızla birlikte sağlık çalışanlarımızı telaş ve paniğe sürüklemek amacı taşıyan kötü niyetli bir kampanya devamlı mesafe almaktadır. Bunu görüyoruz, karanlık emel sahiplerini biliyoruz. Türk Tabipler Birliği isimli ihanet oluşumu sözde artan vakalara, hayatını kaybeden insanlarımıza ve sağlık çalışanlarımıza dikkat çekmek maksadıyla tüm sağlık kurumlarında siyah kurdele takacakmış! Bu teşebbüs zehirli ve zillet bir komplodur. Siyah kurdele takınca ne olacak? Kovid-19 hastalığından tedavi gören insanlarımıza ne diyecekler? Bu kapsamda vefat eden kardeşlerimizin ailelerine ne anlatacaklar? Birlikten ziyade illete dönen tabipliğin yüz karaları nereye ulaşmayı hedefliyorlar? Siyah kurdele takan takmayan ayrımı hastanelerde vasat bulursa muhtemel gelişmeler hakkında bir fikri olan var mıdır? Türk Tabipler Birliği korona kadar tehlikelidir, tehdit saçmaktadır. Üstelik, hükûmete yönelik 'Yönetemiyorsunuz, ölüyor, tükeniyoruz.' eylemi haince bir tertiptir. Türk Tabipler Birliği, insan ve toplum sağlığı hakkında asılsız şaibe ve şüpheleri körüklemektedir. Türk Tabipler Birliği, bugünkü hassas dönemde, insan ve toplum sağlığı hakkında asılsız şaibe ve şüpheleri körüklemektedir. Bu nedenle sadece adında Türk bulunan Tabipler Birliği derhâl ve gecikmeksizin kapatılmalıdır. Yöneticileriyle ilgili adli işlem yapılmalıdır. Virüsle mücadeleye hesapsız ve art niyetsiz devam eden vatansever bilim insanlarımızdan oluşacak bir müteşebbis heyet kurulmalı, rezaletin, hıyanetin ve Türkiye husumetinin kara sayfası kapatılmalıdır. Artık Türk Tabipler Birliğine sabır ve tahammül gösterilmesi imkânsızdır."
TTB'DE DEVLET BAHÇELİ’Yİ HAKLI ÇIKARAN BİR GELİŞME
MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin, "İnsan ve toplum sağlığı hakkında asılsız şaibe ve şüpheleri körükleyen, adında da Türk bulunan Tabipler Birliği derhâl ve gecikmeksizin kapatılmalıdır. Yöneticileriyle ilgili adli işlem yapılmalıdır." şeklindeki önerisi kamuoyunda büyük destek görürken, Tabipler Birliğinde Devlet Bey'i haklı çıkaran önemli bir gelişme yaşandı.
Son yapılan seçimlerde TTB'nin başkanlığına Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı seçildi. TTB'ye yeni seçilen Fincancı, 2018 yılında "Terör örgütü propagandası yapmak" suçundan 2 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılmıştı. Aldığı cezanın gerekçeli kararında, "Suçun işleniş şekli ve özelliği sanığın suç tarihinden hemen önce ve sonrasında vermiş olduğu röportajlarında kullanmış olduğu ifadeler, suça konu bildiri içeriğiyle örtüşecek şekilde TSK’nin tamamen savunma ve güvenlik amaçlı bölgedeki faaliyetini vahşet, soykırım girişimi, savaş suçu ve Kürt halkına topyekûn saldırı olarak ifade etmesi, bölgede PKK/KCK silahlı terör örgütü tarafından yapılan hendek kazma eylemlerini övmesi, öz yönetim anlayışına sahip çıkması." denilmişti. Duruşmalarında HDP Milletvekili Züleyha Gülüm ve CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu Fincancı'yı yalnız bırakmamıştı.
Aldığı bu bölücülük cezası yüzünden İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalındaki görevinden zorunlu emekli olmak durumunda kalan Fincancı, aynı zamanda Türkiye İnsan Hakları Vakfının başkanlığını yapıyor ve oradaki tüm faaliyetleri de bölücüleri, terör örgütlerini korumak adına gerçekleştiriyor.
Bu vakıf, İnsan Hakları Derneği ile birlikte PKK'lılara sahip çıkmak adına "Cizre raporu" hazırlayarak Türkiye'yi Batı'ya şikâyet etmişti.
Fincancı, bölücü terör örgütü PKK'nın kapatılan Özgür Gündem gazetesine destek kampanyasında "Nöbetçi Genel Yayın Yönetmeni" olarak yer aldığı için de yargılanmıştı.
Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı; Avukat Eren Keskin, Avukat Ayşe Batumlu, İnsan Hakları Savunucusu Hürriyet Şener, Diyarbakır Milletvekili Emine Ayna, İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel, Batman Milletvekili Ayla Akat, TUHAD-FED Genel Başkanı Zübeyde Teker ve Siyasetçi Ayla Yıldırım'ın oluşturduğu, 2012 yılında kurulan "Barış İçin Öcalan'a Özgürlük Platformu"nun da aynı zamanda bir mensubu.
PKK'nın yayın organı Yeni Özgür Politika'ya yaptığı açıklamada "Savaşın son bulması için, atılacak en önemli adımın, Abdullah Öcalan'ın özgürlüğüne kavuşturulması." şeklindeki sözleri sebebiyle haber olan TTB'nin yeni Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı'nın bir başka özelliği de "sözde Ermeni soykırım" iftiralarını canla başla savunuyor olmasıdır.