Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Doğu Akdeniz'de yaşanan gerilimle ilgili olarak Yunanistan'a, "30 Ağustos Başkomutanlık Meydan Zaferi"ni hatırlatarak. "Ateşle oynayan Yunanistan, kışkırtan Fransa, kazanana oynamak üzere kurulan kumar masasına oturanlar ise tanıdık ve bildik ülkelerdir. Yunanistan 98 yıl önce denize döküldüğü yerden tekrar vatan topraklarımıza çıkmanın ve tutunmanın hedefindedir. Karşımızda yeni bir işgal projesi bulunmaktadır. Bu durum sonu ve sonucu ne olursa olsun Türkiye Cumhuriyeti adına var oluş yok oluş meselesidir.” dedi.
Bahçeli, 30 Ağustos Zafer Bayramı dolayısıyla yayımladığı mesajında “Bizim nazarımızda Malazgirt Zaferi ile Büyük Taarruz ve 30 Ağustos Başkomutanlık Meydan Zaferi aynı kanın aynı damarda, sadece farklı tarihlerde akışından başka bir manaya gelmeyecektir. Boyalı medyanın, köksüz bazı siyasetçilerin ‘Malazgirt´i kutladılar, 30 Ağustos´u yasakladılar.’ iftiraları yalnızca ecdada hakaret değil, kesif olarak vatana ve millete ihanettir.” ifadelerini kullandı.
Bahçeli, açıklamasında şunları kaydetti:
"- Türkiye'miz bir yanda Kovid-19 hastalığının ağırlığına, diğer yanda doğal felaketlerin acılarına direnirken, aynı anda hem kara hem de deniz sınırlarımızı kapsamına alan muazzam bir varoluş mücadelesiyle hükmi şahsiyetini ve egemenlik onurunu savunmaktadır.
- En küçük taviz, tavsama veya tereddüde açık kapı bırakmadan millî birlik ve güvenliğimiz muhatap ve muhasım ülkelere karşı cansiperane şekilde müdafaa edilmektedir.
- Tarihî kahramanlıklarla dolu Türk milleti için ağustos ayı gecenin sisini dağıtan zafer meşalesi, geleceğin koordinatlarını çizen muvaffakiyet medarıdır.
- Zaferlerimizin yoğrulduğu bu ay içinde 98 yıl evvelki kuyruk yaraları tekrar kanayan müflis müstemlekeciler bir kez daha karşımıza çıkmaya yanılarak cüret etmişlerdir. Ağustos ayının ne anlama geldiğini, korkak dedelerinin hangi pespayeliklere mahkûm olduğunu en iyi bilen soytarıları bugünlerde tehlikeli bir kaşıntı tutmuştur. Şu tarihî gerçeğin hatırlatılıp altının çizilmesi çok önemlidir:
- 26 Ağustos 1922'de başlayan Büyük Taarruz 26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi'nin fazilet ve fıtrat bakımından devasa bir adımı, soy ve ruh açısından dev bir ayağıdır. İki tarih arasında geçen 851 yıllık zaman diliminde Anadolu coğrafyası adımızın, acımızın ve anılarımızın maşerî vicdan potasında kaynaşıp millî karar ve kadere dönüştüğü bir vatan unvanıyla şereflenmiştir.
- Nitekim emek ve enerji sarf etmeden, kan ve ter dökülmeden, haysiyet ve hedef birleşmeden; akıl, sabır, strateji, feragat kültürü yeşerip yükselmeden bir coğrafyanın vatanlaşması sadece boş bir hayalden ibarettir.
- Vatan, meşakkatli bir arayışın, asırların kuytuluklarına kök salmış güçlü bir irade ahlakının eseri ve ebedî esenliğidir. Sultan Alparslan'ın 949 yıl önceki mutlak ve zamanlarüstü zaferi yüzyıllar boyunca Bizans'ın vârislerini delirtmiş, çıldırtmış, âdeta sindirim sistemlerini bozmuştur.
- Bu nedenle Malazgirt destanıyla Anadolu topraklarına dikilen istiklal sancağımızdan intikam almak için yanıp tutuşan, elde edilen muazzam başarının rövanşıyla heveslenip hezeyan bataklığına çakılan ehlisalip farklı bahanelerle, ama hep aynı gayeyle asırlarca barbar seferler düzenlemiştir.
- Nankör ve namert koalisyonu zillete bulanmıştır. İstanbul Barosunun önüne şehit savcımız M. Selim Kiraz'ın dökülen kanında parmak izi bulunan iş birlikçi teröristin paçavradan müteşekkil posterini asanlarla, tarihte husumet kazısı yapan odaklar aynı çanaktan beslenen kokuşmuşlardır.
- Tarih cahillerinin Türk milletinin zaferleri arasında nifak fidanlığı dikme amaçları, istismar ve inkâr üslubuyla şerefli mazimizi, vatan kuran, vatan kurtaran elleri öpülesi aziz büyüklerimizi birbirinden ayırma ve koparma alçaklıkları ancak beşinci kol faaliyeti olarak değerlendirilecektir.
- 30 Ağustos 1922'nin Dumlupınar'ında Gazi Mustafa Kemal Atatürk kumandasındaki şanlı Türk askeri, Sultan Alparslan ve kahraman neferlerinin emanetine canları pahasına kol kanat germişler, sahip çıkmışlardır. Büyük Taarruz'un ilham ve irade kaynağı Malazgirt Zaferi'nin ruh kökünde saklıdır.
- Sultan Alparslan Türklüğün vatan şerefidir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk Türklüğün kurtuluş simgesidir. Bu iki muhterem isim arasında bölücülük yapanlar, Malazgirt ile Büyük Taarruz arasına dinamit tuzaklayanlar Yunan tezlerine, Ermeni diasporasına, Rum oyunlarına, haçlı operasyonlarına, zalim senaryolara hizmet edenler ve onlardan rezilce himmet bekleyenlerdir.
- 30 Ağustos Zaferi Türk milletinin diriliş ve yükseliş nişanesidir. Ve sonsuza kadar da böyle kalacaktır. 98 yıl önce önümüze katıp Ege'ye kadar kovaladığımız müstevlilerin bugünkü zelil kalıntıları anlaşılan tarih sayfalarında anlatılan hadiselerden ne ibret almışlar ne de sonuç çıkarmışlardır.
- Yunanistan 1821 yılından beri Türk milletini rahatsız eden habis bir urdur. Bu ur mümkünse tedavi edilecek değilse bedeli ne olursa olsun koparılıp atılacaktır. Yunan zihniyetinin Türk ve İslam düşmanlığı ileri bir noktadadır.
- 30 Ağustos Zaferi'mizin 98'inci yıldönümünde Akdeniz ve Ege korsan dayatmaların, küstah provokasyonların, husumet gösterilerinin ana sahası olmuştur. Yunanistan'ın gerilim politikaları, mütecaviz ve mütehakkim arzuları Türkiye'nin sabır ve tahammül ölçülerini kırılma noktasına kadar bükmüş, nihayetinde son aşamaya getirmiştir. Akdeniz ve Ege Denizi'nde donanmalar karşılıklı olarak mevzilenmiştir.
YUNANİSTAN'AN DAYATMASI SAVAŞ SEBEBİDİR
- Aslında iki ayrı blok ve siperde toplanan hak ile batıl, kahraman ile korkak, Türk milletiyle diğerleridir. Peş peşe yapılan askerî tatbikatlar, Navtex ilanları, havada ve denizde vahim dalaşmalar sıcak çatışma riskini günbegün tırmandırmaktadır. Anlaşılan odur ki, Yunanistan'ın denize dökülme istek ve iştahı yeniden kabarmıştır.
- Türk milletinin sinir uçlarına basmanın şiddetli sonuçları olacağını görmeyen, göremeyen, görse bile önemsemeyen Yunanistan ve zalim destekçileri sonu çok kötü olacak bir tahrik kampanyasının orta yerindedir.
- Akdeniz ve Ege'de derinleşen ve mayına çarpması an meselesi olan cepheleşmenin süratle yumuşaması, çatışmasızlığın hâkim olması, gerginliğin azalması, son tahlilde krizin yatışması elbette samimi beklentimizdir.
- Bu kapsamda Yunanistan'ın uluslararası hukuka muvafık ve müzahir hareketi kaçınılmaz bir mecburiyettir. Bir diğer sorun da Fransa'nın 1959 ve 1960 tarihli Londra ve Zürih Antlaşmalarının hilafına Güney Kıbrıs Rum yönetimi topraklarına askerî varlık konuşlandırmasıdır. Yeni bir Macron kumpası tedavüldedir.
- Fransa'nın yanı sıra nerede durduğu belli olmayan İtalya, sinsi sinsi arkadan dolaşan bazı Körfez ülkeleri ve Mısır Akdeniz'de çok tehlikeli bir girdaba kapılmışlardır. Yunanistan 1923 Lozan ve 1947 Paris Antlaşmaları gereğince askerden arındırılması gereken 23 adadan 16'sını silahlandırmış, âdeta kaleye çevirmiştir.
- Üstelik Oniki Ada'ya ilave olarak pek çok coğrafi formasyonla ilgili süregelen tartışmalar maalesef Türkiye'nin aleyhine gelişmiştir. Yunanistan 98 yıl önce denize döküldüğü yerden tekrar vatan topraklarımıza çıkmanın ve tutunmanın hedefindedir. Karşımızda yeni bir işgal projesi bulunmaktadır. Bu durum sonu ve sonucu ne olursa olsun Türkiye Cumhuriyeti adına varoluş yok oluş meselesidir.
- Bugüne kadar diplomatik temaslar, uzlaşma çabaları, görüşme, buluşma ve sorunları masaya yatırma süreçleri işe yaramamış, fayda sağlamamıştır.
- Yunanistan ile aramızdaki sorunlar hafiflemek bir yana giderek içinden çıkılamaz hâle gelmiştir. ABD ile Almanya'nın Türkiye ile Yunanistan arasında ara buluculuk yapması mutabakat kapılarını şu ana kadar aralayamamıştır. Almanya Şansölyesi Merkel'in tüm AB ülkelerini Yunanistan'ın yanında yer almaya daveti esasen bir haçlı çağrısıdır.
- Dolduruşa gelen Yunanistan Navtex ilan ettiğimiz alanları en son altı savaş uçağıyla ihlal etmeye niyetlenmiş, Kıbrıs'ın güneybatısında bu hevesi kursağında kalmıştır. Ateşle oynayan Yunanistan, kışkırtan Fransa, kazanana oynamak üzere kurulan kumar masasına oturanlar ise tanıdık ve bildik ülkelerdir.
- Yunanistan'ın Fransa, İtalya ve Güney Kıbrıs Rum yönetimi ile yaptığı askerî tatbikatlara karşı ayrı ayrı iki Navtex ilan edilmiş, 1-2 Eylül 2020'de de İskenderun açıklarından atış eğitimi yapacağımız duyurulmuştur. Türkiye kararlıdır, geri adım atmayacaktır. Türkiye haklıdır, ne hakkından ne de hukukundan vazgeçmeyecektir.
- Şayet vazgeçilirse Anadolu topraklarının yeni bir istila dalgasıyla karşılaşması mukadderdir. Sismik araştırma gemimiz Oruç Reis'in önünün kesilmesi Türkiye'nin kara ve deniz vatanına kastetmektir. Güç kullanılarak buna izin verilmeyecektir. Akdeniz ve Ege'deki tarihsel çıkarlarımıza sırt dönmemiz düşünülemeyecektir. Düşünenler de ya düşkünler ya da hesap hatası içine düşenlerdir.
- Yunanistan'ın 12 deniz mili dayatması bir savaş sebebidir. Yükselen tansiyonun kanamaya ve dehşet verici bir kapışmaya yol açıp açmayacağını tayin edecek husus Yunanistan'ın bundan sonraki tavır ve tutumudur.
- Aksi hâlde günah Türk milletinden gitmiş olacaktır. Milletimizin acil beklentisi Ege'de hâkim olan statükonun sorgulanması; adil, eşit ve hakkaniyetli şekilde dengelenip değiştirilmesidir. Türk milletinin acil beklentisi Ege'de hâkim olan statükonun sorgulanması; âdil, eşit ve hakkaniyetli şekilde dengelenip değiştirilmesidir.
- Oniki Ada'nın coğrafi, siyasi ve diğer özellikleri hesaba katılarak hukuken tekraren ele alınması Ege'de barış ve istikrar umutlarına canlılık katacak, ülkemiz aleyhine teşekkül eden adaletsizliği bir nebze de olsa telafi edecektir. Oniki Ada mesleesi Türk milletinin kanayan yarasıdır. Bu adalar haksız, hayâsız ve hukuksuz şekilde elimizden alınmıştır. Oniki Ada'nın statüsü tekrar değerlendirilmelidir. Yunanistan ile aramızdaki Ege sorunu aslında Oniki Ada sorununun yeni bir boyut kazanmasından başka bir şey değildir.
- Türkiye'nin egemenlik hakları ve millî güvenliği adalar üzerinden tehdit edilmektedir. 1923 Lozan ve 1947 Paris Antlaşmalarına göre askerden arındırılması gereken 23 adanın 16'sı hızla silahlandırılarak cephaneliğe dönüştürülmüştür. Bu yanlıştır, gaflettir, hatta hıyanettir. Özellikle silah ve asker yığılması Oniki Ada'yı daha da tartışmalı hâle getirmiş, uluslararası antlaşmaların meşruluğu ihlal ve hatta imha edilmiştir. Yunanistan ve arkasındaki zalim efendileri çevremizi kuşatmak isterken Oniki Ada'nın hukuki statüsünü temelden dinamitlemişler, bu adaların mülkiyet boşluğunu belgelemişlerdir.
-Türkiye'nin Oniki Ada üzerinde hakkı vardır, sözü vardır, anıları vardır, çıkmayacak izleri vardır. 1912 yılından bugüne kadar geçen süreyi ve yaşananları dikkate aldığımızda Oniki Ada üzerindeki haklarımızı inkâr ve ihmal etmek millî ruha tamamıyla aykırıdır. Elbette yapacaklarımız ve söyleyeceklerimiz sırasıyla kamuoyuyla paylaşılacaktır.
- Ancak Yunanistan kötü niyetlidir, uluslararası hukuka, egemenlik haklarımıza ve millî güvenliğimize açıktan meydan okumaktadır. Sonuçlarına katlanmak üzere Türk milletine meydan okuyanın akıbeti ya mezar ya da mezattır. Türkiye'nin vereceği bir taviz yoktur. Yunanistan ile konuşma, anlaşma ve uzlaşma vasatı her geçen gün imkân sınırlarından uzaklaşmaktadır.
9 EYLÜL'DE İSTİKLAL İÇİN KARARILIK YÜRÜYÜŞÜ YAPACAĞIZ
- İlk etapta hedefimiz şudur; 9 Eylül 2020 günü, İzmir'de düşmanın denize döküldüğü muhit ve mıntıkaya kadar, Oniki Ada’yı temsilen teşkil edilecek 12 heyetin her birinde 81 Ülküdaşımın bulunması suretiyle istiklal için kararlılık yürüyüşü yapacağız.
- İnanıyorum ki, Ülkücü Türk gençliği bugünden itibaren gerekli tüm hazırlık ve çalışmayı heyecanla temin edecektir. Unutulmasın ki, hakkımızdan vazgeçersek şerefimizden oluruz. Şeref ise bir milletin can damarı, varlık senedi, beka meselesi, onur payesidir.
- Haksızlığa direnmek, zulme direnç göstermek Hüseyni bir ahlaktır. Türk milleti bu ahlakla donanmıştır. Yezid'in uzantılarına Hz. Hüseyin'in duruşu ve şuuru yetecektir. Yüreklerimizde tuttuğumuz Zülfikar ile zalimlere karşı mücadelemizi kahramanca sürdüreceğiz. Yezid gibi yaşamaktansa, Firavun gibi olmaktansa gerekirse Hz. Hüseyin gibi can ve kan vereceğiz.
- Oniki Ada’nın birçoğu Türkiye’ye Yunanistan ana karasından daha yakındır. Oniki Ada ismini, Osmanlı Devleti'nın gayrimüslim bölgelerde uyguladığı yönetim şeklinden almıştır. 12'li denen bu sisteme göre her on hane birer temsilci çıkarır, bu temsilciler de aralarından bölgeyi yönetecek “12 kişilik bir ihtiyar heyeti” seçerdi. Türkçe 'Oniki Ada' ismi ilk önce Yunancaya daha sonra bire bir çevrilerek diğer Batı dillerine girmiştir.
- 'Oniki Ada' denilen adalar grubunda, isminin çağrıştırdığı gibi sadece 12 adet ada yoktur. 12 ada olarak adlandırılan bu ada grubunun sadece büyük olanlarını sayarsanız 14 ada, büyüklü küçüklü hepsini sayarsanız 20’den fazla ada ve adacık vardır. Bunlara 'Güney Sporat Adaları', 'Güney Sporatlar' denilmektedir.
- Ayrıca her adanın kendi ismi vardır. Buradaki 12 sayısı adaların sayısını ifade etmek için değil; '12 üyeli meclisle yönetilen adalar' anlamındadır. Osmanlılarda ise, önceleri 'Ege Adaları' denilmiş, sonra ise Cezair-i Bahr-i Sefid (Akdeniz Adaları) ve Cezair-i isna aşer' (Ege Denizi’ndeki Oniki Ada) denilmiştir. Daha sonra yönetim vilayeti olan Akdeniz Adaları, Sisam ve Sakız Adası gibi On İki Ada’nın dışında kalan adaları da içine almaktaydı.
- Antik Çağ’da Yunan dünyasının bir parçası olan adalardan özellikle Rodos ve İstanköy (Kos) köklü tarihleriyle öne çıkarlar. Helenistik Dönem’de ve Roma Dönemi’nde siyasal ya da coğrafi bir birim oluşturmayan adalar, Bizans yönetimi altında Kyklad Adalarını da içine alan Dhodhekanisos Theması olarak düzenlendi. Bunu izleyen Osmanlı yönetimi sırasında, Rodos ve İstanköy dışındaki adalara belirli ayrıcalıklar tanındı.
- Rodos ve Oniki Adalar Osmanlı hâkimiyetine Hospitalier Şövalyeleri mağlup edildikten sonra, 1522’de Rodos’un Fethi ile geçmiştir. Özellikle Rodos’a Türk aileler yerleştirilmiştir. Başlangıçta yönetim açısından Midilli Sancakbeyliği içinde yer alan adalar daha sonra Kaptanpaşa Eyaleti’ne, 1867’de de Cezair-i Bahr-i Sefid Eyaleti’ne bağlandı.
- Bu düzenleme, İtalyan kuvvetlerinin Trablusgarp Savaşı sırasında adaların büyük bölümünü ele geçirmesine (Mayıs 1912) değin sürdü. Aynı dönemde İkaria Yunan kuvvetlerinin eline geçerken, Meis Osmanlıların elinde kaldı.
- 1912 yılında imzalanan Ouchy (Uşi) Antlaşması’na göre İtalya Oniki Ada’yı Osmanlı İmparatorluğu’na verecekti. Ancak adaların, Yunanlar tarafından işgal edilebileceği düşüncesiyle Balkan Savaşı’nın sonuna kadar İtalyanlarda kalmasına karar verildi. Ancak İtalya bu adaları Osmanlı İmparatorluğu’na vermekten vazgeçerek kendi topraklarına kattı. Birinci Dünya Savaşı sonrasında Osmanlıya dayatılan Sevr Planı ile Oniki Ada ve Meis’in İtalya’ya bırakılması amaçlanmıştı.
- İkinci Dünya Savaşı'nda İtalya’nın 1943’te teslim olmasından sonra İngilizlerin adaları alma girişimleri başarısızlığa uğradı. Denetimi ele geçirmiş olan Alman birlikleri Mayıs 1945’te adalardan çıkarılabildi. Adaların yönetimi ise ancak 1947’de Paris Antlaşmas’ıyla resmen Yunanistan’a geçti.
- Herkes bilmelidir ki, baktığımız yer Kocatepe, bastığımız yer Dumlupınar, bayraklaştığımız yer İzmir, düşmanı batıracağımız yer de gene Ege'dir. Hiçbir ülke güç gösterisiyle, donanma sevkiyatıyla, kara ve deniz sularımızla birlikte kıta sahanlığımız ve münhasır ekonomik bölge alanlarımızda her tarafından tutuşacağı ateşe yaklaşmamalıdır.
- 30 Ağustos Başkomutanlık Meydan Savaşı'nın nihai mükâfatı olan kutlu zaferimizi asla lekeletmeyeceğiz, dün gömdüklerimize bugün boyun eğmeyeceğiz. Zaferimiz kutlu olsun, dilerim ki, nice büyük zaferler müstakbelde aziz milletimizle buluşsun.
- Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, Kurtuluş Savaşı'mızın bütün kahraman gazilerini, muhterem şehitlerini, cesaret ve fedakâr abidelerini rahmet, minnet ve şükranla yâd ediyorum."
MHP Lideri Devlet Bahçeli’den Doğal Gaz Açıklaması
“TUNA-1 BÖLGESİNDEN ÇIKARILAN GAZDAN BÜYÜK BİR BAHTİYARLIK DUYUYORUM”
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "2019 yılında ödediğimiz 41,6 milyar dolarlık enerji faturasının önümüzdeki yıllarda inişe geçecek olması bazılarının uykularını kaçırmıştır. Milliyetçi Hareket Partisi, Türk milletinin ruh kökünden doğmuş, sevincine ve acısına her zaman ortak olmuştur. Bu kapsamda Karadeniz'in Tuna-1 bölgesinde çıkarılan gazdan büyük bir bahtiyarlık duyuyor, Sayın Cumhurbaşkanı’mızı, Sayın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı’mızı, sondaj gemilerimizde vatan sevgisiyle gece gündüz çalışan bütün kardeşlerimizi gönülden kutluyor, şükranlarımı sunuyorum." dedi.
Bahçeli, Karadeniz’de doğal gaz rezervi bulunması ve Giresun’da yaşanan sel felaketiyle ilgili bir yazı açıklama yaptı.
Açıklamasında, "21 Ağustos 2020 Cuma günü Türk milletini sevince boğan tarihî bir gelişme bizzat Sayın Cumhurbaşkanı'mız tarafından paylaşılmıştır." hatırlatmasında bulunan Bahçeli, doğal gazla ümitlenen Türk milletinin doğal afetle hüzünlendiğini belirtti.
Bahçeli, açıklamasında şunları kaydetti:
"- Fatih sondaj gemimiz, Karadeniz Ereğli'sinin yaklaşık 175 km kuzeybatısında yer alan Tuna-1 bölgesinde 320 milyar metreküplük doğal gaz yatağı bulmuştur.
- Türkiye'nin enerji konusundaki makûs ve menfi talihini yenecek keşif gerçekten de ülkemiz adına göz kamaştırıcı bir kazanımdır. Bilhassa doğal gazda ithalata bağımlılık oranımızın yüksekliği bilinen bir gerçektir. Türkiye'nin enerjide dışa bağımlılık oranının %72 düzeyinde olması elimizi zayıflatırken bütçe dengesini ve ödemeler bilançosunu olumsuz şekilde etkilemektedir.
- Karadeniz'de bulunan doğal gaz yatağı ekonomik güvenliğimizi sağlam esaslara bağlarken stratejik gücümüze de güç katacaktır. Ülkemizin kalkınması, gelişmesi, zenginleşmesi; ekonomik risklerin azalarak refahın istikrarlı artışı ve nihayetinde adaletli dağıtımı vicdan sahibi her insanımızı memnun ve mutlu edecektir. İlave olarak kronik sorunların çözümünde değerli ve önemli bir katkı sunacaktır. Enerjide yeni rezervlerin ve zengin yatakların bulunması hem kasamızı dolduracak hem de kesemizin bereketini artırarak başkalarına duyulan ihtiyacı azaltacaktır.
- Geldiğimiz bu aşamada, sondaj gemilerimiz egemenlik haklarımızdan mülhem Akdeniz ve Karadeniz'de bulunan doğal kaynakları her türlü zorluğa direnerek, dış baskıları bertaraf ederek arayış hâlindedir. Çıkarılmayı bekleyen daha pek çok rezerv olduğu bilinmektedir.
- Doğal gaz ve petrole ödediğimiz millî servetten yapılacak yüksek meblağlı tasarruflar kuşkusuz ülke ekonomisiyle birlikte vatandaşlarımıza da rahat bir nefes aldıracaktır. Ancak Türkiye'nin diriliş azminden ürken, parlak ufuklara ulaşma amacından rahatsız olan köksüzler lobisi bu defa da nice emekle bulunan doğalgaz yatağını karalamaya, küçük göstermeye, değersizleştirmeye kalkışmışlardır.
- Karadeniz'de belirlenip üretime ve ticarileşme aşamasına geçecek doğal gaz kuyusu kötü niyetlilerin ipliğini bir kez daha pazara çıkarmış, vicdan ve ahlaklarının bütünüyle iflas ettiğini ibretlik şekilde gözler önüne sermiştir. Millî kazanımlara üzülüp kayıplara sevinen güruhun Türkiye sevgileri buharlaşmış, tutsaklık ruhlarına işlemiştir.
- Her yapılanda kusur arayan, Türkiye'nin ayak bağlarından kurtuluşundan devamlı huzursuz olan menhus ve menfur çevreler milletimize husumet besleyen karanlık odaklardır. Malum zihniyetler kimi zaman dış mihrakların kalem tutan eli kimi zaman da söz söyleyen ağızları olmuşlar, fakat bir türlü adamlık hüviyetini kazanamamışlar, millî ve yerli duruş gösterememişlerdir. 2019 yılında ödediğimiz 41,6 milyar dolarlık enerji faturasının önümüzdeki yıllarda inişe geçecek olması bazılarının uykularını kaçırmıştır.
- Üstelik doğal gazda kendi kendimize yetme hedefinden dolayı kâbus görmeye başlamışlardır. Gazın doğalını beğenmeyenler, Türkiye düşmanlarının suni ve süfli gazıyla iftira ve isnat yarışına giren ayıplı ve utanmaz yüzlerdir. Bunların budanmış kimliğini ve bozuk kişiliğini son günlerde yapılan açıklama ve yorumlardan açık seçik görmek mümkündür.
- Milliyetçi Hareket Partisi, Türk milletinin ruh kökünden doğmuş, sevincine ve acısına her zaman ortak olmuştur. Bu kapsamda Karadeniz'in Tuna-1 bölgesinde çıkarılan gazdan büyük bir bahtiyarlık duyuyor, Sayın Cumhurbaşkanı’mızı, Sayın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı’mızı, sondaj gemilerimizde vatan sevgisiyle gece gündüz çalışan bütün kardeşlerimizi gönülden kutluyor, şükranlarımı sunuyorum.
DOĞAL GAZLA ÜMİTLENEN MİLLETİMİZ DOĞAL AFETLE HÜZÜNLENMİŞTİR
- Unutmayalım ki, enerji geleceğin stratejik anahtarıdır. Bu anahtarın doğru, yerinde, isabetli ve tesirli kullanımı sürdürülebilir büyüme ve yükselme ümitlerini canlı tutacak, istikbalimizi güvenceye alacaktır. Karadeniz'den aldığımız sevindirici haberden bir gün sonra, yine Karadeniz'de yaşanan ve milletimizi derinden üzen felaketlerle sarsıldık.
- Rize'yle birlikte Giresun il ve ilçelerinde 22 Ağustos 2020 tarihinin akşam saatlerinden itibaren şiddetlenen yağmur son yılların en vahim sel ve heyelanına yol açmıştır. Doğal gazla umutlanan milletimiz, doğal afetle hüzünlenmiştir. Özellikle Giresun'un Dereli, Tirebolu, Yağlıdere, Doğankent ilçeleri ağır bir yıkıma maruz kalmıştır.
- Bölgede görev yapan ve beş kahramanımızın bulunduğu jandarma devriyesi Doğankent-Tirebolu yolu arasında dereye yuvarlanmıştır. Bu vesileyle şehit olan kahramanlarımızla birlikte hayatlarını kaybeden vatandaşlarımıza Cenabıallah'tan rahmetler niyaz ediyorum. Başımız sağ olsun diyorum. Yaralı vatandaşlarımıza acil şifalar diliyorum.
- Kendilerinden haber alınamayan vatandaşlarımızın sağ salim bulunmalarını temenni ediyorum. İnanıyorum ki, şiddetli yağışlarla oluşan afetten dolayı ortaya çıkan zarar-ziyan devletin müşfik dokunuşuyla, geniş imkânlarıyla, millî birlik ve dayanışma iradesiyle, aynı zamanda seferberlik anlayışı içinde en kısa zamanda tamir ve telafi edilecektir. Bölge insanımızın her zaman yanındayız, Allah'a da başka acı ve keder göstermemesi için dua ediyoruz."