SEMİH YALÇIN:CUMHUR İTTİFAKI DİMDİK AYAKTADIR

08 Haziran 2020 17:02
Okunma
2546
SEMİH YALÇIN:CUMHUR İTTİFAKI  DİMDİK AYAKTADIR

SEMİH YALÇIN: CUMHUR İTTİFAKI  DİMDİK AYAKTADIR
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Semih Yalçın, “Cumhur ittifakı dimdik ayaktadır.” dedi.
Yalçın, sosyal medya hesabından MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin 2011 yılında yaptığı bir açıklamayı paylaştı.
Bahçeli'nin açıklamalarında en dikkat çeken kısım ise "Kararsızlığın, inançsızlığın, gecikmenin ve tembelliğin başarısızlığı hazırlayan unsurlar olduğu şüphesizdir. Üç Hilal'in tek başına iktidarı artık bir zorunluluktur, ihtiyaçtır ve geleceğin lider ülke idealinin gerçekleşmesi buna bağlıdır." ifadelerinin yer aldığı paylaşım oldu.
Yalçın, bu açıklamanın ardından "Cumhur ittifakında çatlak mı var?" söylentisi çıkınca attığı tweette, “Hiç kimsenin endişesi olmasın cumhur ittifakı dimdik ayaktadır ve Türkiye’nin geleceğinin mimarı olacaktır." ifadesine yer verdi.
MHP Lideri Bahçeli'nin, Yalçın'ın hesabından yayımlanan açıklaması ana başlıklar hâlinde şöyle:
"- Başkaları için hiç olmayan mesafeler 'Üç Hilal' için hep vardı ve sarp yollar, keskin dönemeçler, imkânsız geçitler hep karşımıza çıkarıldı. Sürekli yokuşlarda susadık, dar patikalarla sınandık, ateş çemberiyle imtihana çekildik.
- Milliyetçiliğin yaşaması, ülkücülüğün var olması, Türk milletinin ebediliği için hep bedel ödememiz gerekti, çileyi ve mahrumiyeti alt etmemiz icap etti. Kurşunla pes ettireceklerini sandılar, başaramadılar.
- Ölümle tüketeceklerini hesap ettiler, güçleri yetersiz kaldı. Yağlı urganlarla sindireceklerini umdular, nefesleri yetmedi. Oyunlarla yolumuzdan çevirmeyi denediler, sonuç alamadılar.
- Ne var ki bizi yok etmeye çalışanlar, üzerimize kinlerini kusanlar, Ülkücüyü hakir görenler her dönemde mağlubiyetin sillesiyle soluksuz kalmışlardır.
- Bizlere yenilgi yaşatmak için ahlaksızca saldıranlar, nefretleriyle kardıkları çamuru bağrımıza sıçratmaya çabalayanlar başlarını Üç Hilal’in kudretine durmadan çarpmışlardır. Hedef olduk, ama yılmadık. İftiralara uğradık, ama yıkılmadık. Suçlandık, mağdur olduk, ama mağrurluğumuzu hiç bozmadık. Dava arkadaşlarıma katil, faşist, mafya bozuntusu, kovboy, kafatasçı, şerefsiz diyen; ve sahte gözyaşı döken zihniyetlerin ömrü hayatında beddualar peşlerini hiç bırakmayacaktır.
- Bir asrı aşan Türk milliyetçiliği fikriyatının siyasal temsilcisi olan partimiz elbette Türk milletinin desteğiyle, ilgisiyle ve yardımıyla bu zamana kadar güçlenerek gelmiştir.
- Hiçbir zafere çiçekli yollardan gidilmediğini en iyi bilen ve yaşayan sizlersiniz. Gündüz kandilini hazırlamayanın, gece karanlığına mahkûm olacağının da farkındasınız.
- Kararsızlığın, inançsızlığın, gecikmenin ve tembelliğin başarısızlığı hazırlayan unsurlar olduğu şüphesizdir. Üç Hilal’in tek başına iktidarı artık bir zorunluluktur, ihtiyaçtır ve geleceğin lider ülke idealinin gerçekleşmesi buna bağlıdır.
- Asla pes etmeyeceğiz, düşmeyeceğiz, atalet göstermeyeceğiz. Yenileceğinden korkanların, mağlubiyetten başka şansları olmadığını unutmayacağız. Felaketlere dayanacağız, üstesinden geleceğiz, dedikoduyu bertaraf edeceğiz ve hıyanetin tüm taraflarına başarısızlığı tattıracağız."
“ALİ BABACAN, PENSİLVANYA VE OKYANUS ÖTESİ PROJELERİN BİR PARÇASI”
Semih Yalçın, MHP Lideri Devlet Bahçeli'ye yönelik ifadeleri sebebiyle DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan'a çok sert sözlerle tepki gösterdi.
Yalçın, yaptığı açıklamada şunları kaydetti:
"Sayın Devlet Bahçeli; eşek arılarının FETÖ mamulü kovanına çomak sokunca, hep bir ağızdan hiddetle vızıldayan mahlûkat, topyekûn saldırıya geçmiştir. Ali Babacan’ın yeni demokrasi ringinde çuvallamasının arkasındaki Devlet Bahçeli faktörü ayan beyan ortadadır. Türkiye'de meşru iktidarı devirmeye dönük 'iyi', 'gelecek' ve 'deva' rumuzlu Pensilvanya ve Okyanus ötesi projelerinin bir parçası olan Ali Babacan, tezgâhını ortaya çıkaran MHP Lideri Devlet Bahçeli'den 20 yıl öncesinin ve 57. Hükûmet döneminin ekonomi politikalarının hesabını sormaya kalkmıştır. Hem Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı olarak görev aldığı 58, 59 ve 60'ıncı hem de başbakan yardımcısı olduğu 61 ve 62. hükûmetler; 57. hükûmetin popülist politikalara tevessül etmeden aldığı esaslı ve hayati tedbirler sayesinde ekonomi gemisini yürütebilmiştir. O dönemde hükûmetin ortakları ve özellikle MHP, bir sonraki seçimlerde karşılaşabileceği olumsuzlukları göze almış; milletin zorunlu ihtiyaç ve çıkarlarını düşünerek ülkeyi ekonomik krizden çıkaracak önemli kararları hayata geçirmiştir. Bu sayededir ki sonraki hükûmetler; Türk ekonomisinin rayına oturması ve güçlenmesine yönelik adımlarında, yollarına kazasız belasız devam edebilmişlerdir. Hakikat böyleyken Babacan'ın sahip olduğu nimetleri inkâr eden hayırsız evlat gibi hareket ederek popülizme yeltenmesi, erken havlu atmadır. Siyaset ringine bizzat çıkıp herkese meydan okumak, müsabaka başlayınca hep belden aşağıya yumruk atıp faul sayılan bölgelere çalışmak, acemi boksörlerin işidir. Siyasette millete neler vadettiğini izah etmek yerine yalan, iftira ve inkâra tenezzül ederek yumruk yerine dillerini kullanıp onu her yere sokanlar, millet tarafından ringden indirilerek müsabakadan men edilir. Ali Babacan'ın, bunca yıl başka aktörlerin gölgesinde ve sayesinde politikada yer aldıktan sonra yeni demokrasi ringinde şimdiden çuvallamasının arkasındaki Devlet Bahçeli faktörü ayan beyan ortadadır. Türkiye'de bugüne kadar birçok kirli tezgâhın dağıtılmasında, 'memleket' ve 'millet' gibi kutsallar istismar edilerek kurulan çirkin 'kumar masalarının' tekmelenmesinde, bilge bir taktisyen ve bitirici darbeler vuran bir siyaset ustası olan MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli'nin payı inkâr edilemez. Ali Babacan gibi bugün başka kulvarlara savrularak aslından uzaklaşan kaypak politikacıların, ekmek yedikleri ve yetiştikleri kapıya nankörlük etmesi de işin bir başka manidar tarafıdır. Ali Babacan örneğinde olduğu üzere; eriştikleri siyasi kariyeri borçlu oldukları kapıya minnet ve şükran duymayanların, millete de hesapsız nankörlükler edeceği gün gibi aşikârdır."
Açıklamasında, "Sayın Genel Başkan'ımız, işte bu hakikati görerek erken davranmıştır." ifadesine yer veren Yalçın, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Sayın Devlet Bahçeli; vaktiyle bulundukları sorumlu mevkileri bugün Ali Babacan gibi yok farz eden yeni tüy sıklet boksörlerin gardını çabuk düşürmüş, bunların demokrasi maskesi arkasındaki gerçek yüzlerini kamuoyuna göstermiştir. Sayın Devlet Bahçeli, 2023'e giden yolda erkenden kurulan gizli şer ittifaklarını vaktinde deşifre etmiş, maskeleri düşürmüştür. Sayın Devlet Bahçeli, şimdiden şer ittifakında kendileriyle birlikte yer alacaklara rüşvet vereceğini açıktan beyan eden CHP'nin kirli ticaretini ifşa etmiştir. MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli, milletin büyük ve ağır emaneti olan milletvekili gömleğini panayıra düşürüp bir Pensilvanya dolarına pazarlamaya kalkan ahlak ve değer düşkünü simsar rolünü üslenen CHP'yi cürmümeşhut hâlinde yakalamıştır. Siyasetin de ırzı, namusu vardır ve Sayın Genel Başkan'ımız; ilelebet korunması gereken bu değerlere ilişilmesine karşı çıkmıştır. Türkiye'nin geleceğini ipotek altına almaya, yeniden çok aktörlü oyunlar sahnelemeye ve demokrasi gemimizi karanlık sulara sürüklemeye dönük kirli hesapları gün yüzüne çıkarmıştır. Sayın Genel Başkan'ımızın ve MHP'nin son günlerde sık sık hedefe konması bundandır. Sayın Devlet Bahçeli; eşek arılarının FETÖ mamulü kovanına çomak sokunca, hep bir ağızdan hiddetle vızıldayan mahlûkat, topyekûn saldırıya geçmiştir. Sadece Devle Bahçeli ve partimiz değil, bütün Türkiye yeni bir planlı saldırı altındadır. Cumhur ittifakı marifetiyle ülkede sağlanmış olan huzur ve istikrar hedeftedir. Bir yandan CHP ve yancıları iktidara ve MHP'ye temelsiz isnat ve iftiralarla hücum ederken, diğer yandan da fiilî müttefikleri HDP'nin silahlı kanadı PKK, alçakça saldırılarını sürdürmektedir. Şer ittifakını; bırakınız korona virüs felaketini, ramazanın kutsallığı ve barış iklimi bile durdurmamakta, hayırda yarışanlar dahi saldırıya uğramaktadır. Şer ittifakının hedefinde Türkiye'nin istikrarı, huzuru ve bütünlüğü vardır. Türkiye'de meşruiyet ve millî irade; müdahaleciliğin, vesayetçiliğin, darbeci ve Jakoben zihniyetin tasallutu altındadır. Geleneklerinde ve genlerinde antidemokratik eğilimler taşıyan bütün şer odakları, halkın vicdanına raptedilmiş sandık namusunu kirletmek için ortaklaşa hayâsız fiiller peşindedir. Lakin şer ittifakının göz ardı ettiği en önemli husus, millet iradesidir. Demokrasimizin garantörü bizzat millettir. Millî iradeyi yansıtan sandığın namusuna hem el hem de dil uzatanların, meşruiyet dışı emellerine ulaşmak için eyleme geçenlerin hesabını, günü geldiğinde bizzat millet görecektir. Zilletçiler; ölesiye korktukları cumhur ittifakından, günü geldiğinde bir demokrasi dayağı daha yiyeceklerdir. Yanlış ve kirli hesabın sandıktan döndüğü, demokrasi tarihimize geçmiş bir yığın tecrübeyle sabittir."
“HACİVAT İLE KARAGÖZ OYUNUNDA ‘ZENNE’ ROLÜNÜ ESTLENMELİDİR”

MHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Semih Yalçın, “Türk milliyetçilerine fevkalade edepsiz ve hafifmeşrep bir üslupla ‘Milliyetçileri kapıdan içeri almam.’ ifadesini kullanan ismi lazım olmayan bir şaklaban da zillet ittifakının birkaç sanatçı üzerinde yarattığı kişilik travmasına manidar bir örnektir." dedi.
Yerel seçimlerde İP'in Kadıköy adayı olan Emre Kınay bir televizyon kanalında yaptığı açıklamalarda “Meral Hanım hatırlayacaktır. Ben sosyalistim. Benim kapıma sizin aracılığınızla ve herhangi bir milliyetçilik kimliği ile gelen hiç kimseyi siz gönderseniz dahi içeri almam. Çok açık söylüyorum kabul ediyorsanız adayınız olayım dedim O da kabul etti." şeklinde açıklamalarda bulunmuştu. 
Bu açıklamalar üzerine İP'den Emre Kınay'a herhangi bir tepki gelmezken MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın, çok sert açıklamalarda bulundu.
Emre Kınay'a EtikHaber aracılığıyla cevap veren Yalçın, "Türk milliyetçilerine fevkalade edepsiz ve hafifmeşrep bir üslupla ‘milliyetçileri kapıdan içeri almam.’ ifadesini kullanan ismi lazım olmayan bir şaklaban da zillet ittifakının birkaç sanatçı üzerinde yarattığı kişilik travmasına manidar bir örnektir." değerlendirmesinde bulundu.
Yalçın, şunları belirtti:
“Sanat, milletimizin hayat damarlarından ve kültür pınarlarındandır. Bir toplumun uygarlık düzeyi, sanata ve sanatçıya verdiği değerle ölçülür. Çoğulcu demokrasinin vazgeçilmez kurumları olan siyasi partilerimiz de bu gerçekten hareketle sanat camiasıyla sağlıklı ilişkiler geliştirip sanatçılara değer verirler.  MHP de öteden beri sanata saygı duyan ve sanatçının Türk toplumu için önemini bilen bir partidir. Sanatçılarımız ve yaptıkları iş elbette kıymetlidir. Ancak sanat; nezaket, nezahet ve nezafet isteyen bir iştir. Sanatçıların tavır, hareket ve sözleri; icra ettikleri mesleğin gerektirdiği incelik ve saygı çerçevesinde olmalıdır. Şöhret basamaklarının tırmanılmış olması, mesleki başarı ve halk sevgisi; sanatçıya saygısız ve seviyesiz bir üslup kullanma hakkı vermez. Bilakis sanatçı tahammüllü, hoşgörülü ve yapıcı olmalıdır. Sanatçıya kibir ve nobran üslup değil, tevazu ve sevecenlik yakışır. Sanatçı aynı zamanda ülkemizin aydınıdır; ülke meseleleri hakkında fikir de serdeder ve topluma bu konuda örnek olup yol bile gösterebilir. Türkiye’de bunun yaşanmış nice örnekleri mevcuttur. Sanatçının süsü, görüntüsünden çok iç dünyasını, öz güvenini ve entelektüel birikimini yansıtan tevazuu ve hoşgörüsüdür.  Şüphe yok ki sanatçılar da etten ve kemiktendirler. Genellikle özgür olmayı yeğler ve bağımsız fikirleriyle itibar görürler. Eleştirildikleri veya sataşmaya uğradıkları zaman elbette kendilerini savunacaklardır. Sanatçılar toplumsal olaylar ve gelişmeleri protesto edebilirler, gerektiğinde iktidarları da muhalefeti de eleştirebilirler. Üstelik onların eleştiri ve değerlendirmeleri toplum nezdinde karşılık da görür. Politik çevrelerden kendilerine yönelik bir tenkit veya sözlü hücum geldiğinde aynı şekilde cevap verme cesaretini göstermeleri kınanmaz, alkışlanır.  Ancak bu tür çıkışların seviyeli ve saygı ölçüleri içerisinde yapılması icap eder. Çünkü onlar halkın önünde bulunan, genellikle gençlerin hayranlıkla takip ettiği, bazen kendilerine idol olarak seçtiği kimselerdir. Bu, dikkate alınması gereken bir sosyal olgudur. Sahip oldukları bu konum sanatçılara birtakım sorumluluklar yüklemektedir. Onların, sokaktaki insanlar gibi davranma, sokak ağzını ve küfrün sözlüğünü kullanma lüksleri yoktur.  Aynı şey siyasiler için de geçerlidir. Çünkü onların yaptıkları iş de politika sanatıdır. Onlar da sanat camiası gibi halkın önünde oldukları için hâl ve hareketlerine, kullandıkları dile dikkat etmeleri gereklidir.  Gerek sanat camiası gerekse politikacıların polemik ve eleştiri yaparken mahalle ağzı kullanmak, küfretmek yerine Türkçenin sahip olduğu zengin edebî sanatlardan ve belden aşağı olmayan yergi cümlelerinden istifade etmeleri daha yararlı ve akılcıdır.  Türkiye’de ideolojik mücadelelerin içinde aktif şekilde yer almış, bu uğurda çetin kavgalar vermiş nice sanatçı gelip geçmiştir. Onlar da farklı kesimlerin saldırılarına maruz kalmışlar, birtakım polemiklerin konusu olmuşlardır. Buna rağmen ekseriyeti; kendilerine hücum eden, eleştiren kişi ve zümrelere karşı sanatın nazif ve rafine diline başvurmuşlardır.  Ne var ki kendilerini sanatçı zanneden bazı meczuplar sanat adına birçok toplumsal değeri aşındırdığı gibi sadece siyasi malzeme olarak gördüğü sanata ve sanatçıya da şahsi çıkarlarına göre muamele etmiştir.  Zillet ittifakının bileşenleri ise kendi yandaşlığına soyunan bazı sanatçıları ‘âkil adam’ kandırmacasıyla devşirme konumuna sokarak onların şöhretlerini siyasi algı yönetiminde kullanmaktadır. Sanat camiasının ezici çoğunluğunu tenzih ederek söylüyoruz; bu hengâmede bazıları sanatçı olarak kalmakla zillet ittifakına kapı kulu olmak arasında tercih yaparken ikincisini seçenler olmuştur. Bir zamanlar halkın sevgilisi olan kimi sanatçıların, artık siyasi çevrelerin oyuncağı ve vitrin mankeni durumuna düştükleri, alay konusu oldukları acı bir şekilde görülmüştür. Türk milliyetçilerine fevkalade edepsiz ve hafifmeşrep bir üslupla ‘Milliyetçileri kapıdan içeri almam.’ ifadesini kullanan ismi lazım olmayan bir şaklaban da zillet ittifakının birkaç sanatçı üzerinde yarattığı kişilik travmasına manidar bir örnektir. Öteden beri sanat camiasına yakışmayan çıkışları ve halkı irrite eden dil, üslup ve tutumuyla bilinen bu sosyal müsvedde; haddini ve yerini bilmeden milliyetperverlere dil uzatmaya yeltenmiştir. Lakin ”sosyalistim” diye efelenirken zilletin mukimlerini imdada çağırır gibidir. Sanat camiasına yakışmayan bu ismi lazım olmayan şahıs, içinde bulunduğu kesime daha fazla zarar vermemek için kendisine başka bir uğraş veya çıkar kapısı aramalıdır. Mademki kendisi fütursuzca ‘Komünistim, var mı diyeceğiniz?’ kabilinden caka satmaktadır; o zaman tavsiyemiz şudur: yandaşları, yoldaşları ve yüksek misafirleri için sahneye konacak Hacivat ile Karagöz oyununda ‘zenne’ rolü üstlenmelidir; bu rol kendisine ziyadesiyle yakışacaktır. Böylece, tartışma konusu olan sinema filmleriyle bizleri üzeceğine, şen ve şakrak bir şekilde yoldaşlarını sevindirip eğlendirecektir. Bu mümkün olmazsa CIA-PKK ortak yapımı ve senaryosu bölücübaşı tarafından yazılacak Kandil Geceleri, İmralı Düşlerim gibi sinema filmlerinde onunla birlikte başrolü üstlenebilir.”

"CİĞER HIRSIZI KEDİ GİBİ BİZİ TIRMALAYAMA ÇALIŞMIŞSIN"

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Semih Yalçın, MHP Lideri Devlet Bahçeli ile ilgili değerlendirmeleri sebebiyle Karar gazetesi Köşe Yazarı Taha Akyol'a yönelik sert eleştirilerde bulundu.
Yalçın, "Taha Efendi, köşeye sıkışınca çirkin pençelerini çıkaran ciğer hırsızı kedi gibi bizi tırmalamaya çalışmışsın. Hem MHP olarak hararet dili kullandığımızdan yakınmış, hem de benim akademisyen kimliğime şeytani bir üslupla hakaret etme edepsizliğine yeltenmişsin. Buna gücün yetmez, çapın nispetinde konuş." dedi.
Twitter'dan yaptığı açıklamada, Akyol'un söz konusu yazısına cevap veren Yalçın, şunları kaydetti:
"Taha Efendi, köşeye sıkışınca çirkin pençelerini çıkaran ciğer hırsızı kedi gibi bizi tırmalamaya çalışmışsın. Hem MHP olarak hararet dili kullandığımızdan yakınmış hem de benim akademisyen kimliğime şeytani bir üslupla hakaret etme edepsizliğine yeltenmişsin. Buna gücün yetmez, çapın nispetinde konuş. Peki ya sen Taha Efendi? Hiçbir akademik kariyeri, bilimsel birikimi olmadan tarihe el atan, kendini tarihçi gibi satmaya kalkan bir şaklabansın! Tarihçiden çok tarihçi, hukukçudan çok hukukçu, inkâr etsen de siyaset erbabından çok politikacılığa soyunarak kıt aklıyla siyasete ayar vermeye çalışan bir hadsizsin! Sende, sözlerinden misal verdiğin Namık Kemal'in fikir namusunun zerresi yok! Sen ancak kendi kifayetsizliğini ve MHP camiasına karşı içinde biriken kokuşmuş erik kurularını çıkarırsın. Namık Kemal tavizsiz bir vatanseverdi, ya sen Taha Efendi? Kalemini okyanus ötesinin ve Pensilvanya'nın talimatlarıyla hareket eden oluşumların emrine veren bir oportünist, sözün namusunu kemiren bir kımıl zararlısısın!
Namık Kemal'in, farklı fikirlerin çatışmasından hakikat ışığı parladığına dair sözünden bahsediyor ama sürekli sadece MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli, partimiz ve Ülkücü Hareket aleyhinde fikir üretiyorsun. Anlaşılan senin yeni mesleğin ve meşgalen, MHP ve Ülkücü camiaya düşmanlık... Böylesine maksatlı, tek yanlı, bilinçli ve planlı muhalefetle hangi olmayan hakikati gün yüzüne çıkaracağını sanıyorsun? Türkiye'de hukuka, ahlaka, demokrasimize ve bütünlüğümüze yönelik en alçakça saldırıların geldiği solla ve onların müttefikleriyle zerre kadar mücadele etmediğin gibi, onların memleketimize verdiği büyük zararlar hakkında fikir serdetmekten de kaçınıyorsun. Ağzında gümüş kaşıkla doğanlardan mısın? Çünkü onlar bizim gibi mert değiller ve sen de kahrolası bir korkaksın. Onlarla uğraştığın takdirde seni sadece tahkir etmekle kalmayacaklarını; hayat hakkına, yazı hürriyetine ve sözde hakikat aşığı saçma çabalarına da Jakobence müdahalede bulunacaklarını iyi biliyorsun. Bilesin ki dilimizdeki öfke, senin layık olduğun üsluptur; senin gibi kalemini ve aklını şer ittifakına servis eden namert ve gafillerin anladığı dildir!"
TAHA AKYOL NE YAZMIŞTI?
19 Mayıs 2020 tarihli köşe yazısında, “Gerilimi azaltma yolunda mütevazı adımlar bile ümitler yaratabilirdi. İYİ Parti Lideri Meral Akşener’in memleket masası teklifi böyle bir adım olabilirdi, olmalıydı." diyen Akyol, “İktidardan önce Bahçeli her zamanki öfkeli ve hakaretli üslubuyla karşı çıktı. İktidardan alternatif bir öneri de gelmedi, asıl iktidar kutuplaştırıcı davranışlardan sakınmalıdır." ifadelerini kullanmıştı.
Partili Cumhurbaşkanlığı sistemini de eleştiren Akyol, “Parti lideri olarak en sert siyasi polemikleri yapıyor, milletvekillerini belirliyor, Meclis grubuna talimat veriyor. Meclis, bu kuvvetler ayrılığı ilkesinin neresinde? Milletvekilleri alkışlarla kanun çıkarıyorlar ama bir hafta sonra o kanun Cumhurbaşkanı’nca geri çevrildiğinde yine alkışlıyorlar! Tarihimizde ilke defa milletvekilleri kendilerini Züğürt Ağa gibi görüyor." görüşüne yer vermişti.