BAHÇELİ:
CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÛMET SİSTEMİNİ YOZLAŞTIRMA ÇABALARI ÜLKEMİZE İHANETTİR
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, hükûmet sistemi tartışmasını yeni baştan açmanın ne ülkeye ne millete ne de demokrasiye hiçbir yararının olmayacağını ifade eden Bahçeli, "Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin gelişmesi ve güçlenmesi için atılacak samimi ve dürüst adımların sonuna kadar yanındayız, arkasındayız." dedi.
Partisinin, 2 Temmuz 2019 Salı günkü grup toplantısında konuşan Bahçeli, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini yozlaştırma çabalarını "ülkemize ihanet" olarak niteledi.
Bahçeli, Anadolu'nun bin yıl önce ecdadımız tarafından fethinin yalnızca askerî başarıların eseri olmadığını hatırlatarak, şöyle devam etti:
"Bu başarıyı kalıcı ve köklü hâle getiren, fethin gönüllerde de gerçekleşmiş olması, insan sevgisi ve hakkaniyet üzerine kurulu yüksek ahlak nizamının kurulmasıdır. Bir ülkenin vatanlaşması, yalnızca toprak kazanılmasından ibaret sığ bir düşüncenin ürünü değil, topraktan daha önce insanın kazanılmasını gerektiren daha insancıl daha ahlaki bir derinliğin mahsulüdür. Fetih kavramını alelade bir işgalden ve sömürge zihniyetinden ayıran ve ona manevi özellik kazandıran yegâne husus da budur. Diyebiliriz ki, Anadolu coğrafyası silahtan önce gönüllerin fethi ve muazzam bir yönetim kudret ve sisteminin marifetiyle kazanılmıştır. Bu kazanım dinamik bir süreçtir ve kendi içinde devinim halindedir. Yurt olarak tuttuğumuz bu topraklar üzerinde daha istikrarlı bir yönetim sistemini, daha gelişmiş bir toplum yapısını, daha güçlü bir devlet gerçeğini inşa etmek için asırlar boyunca mücadele verilmiştir. Fetih ruhunun geleceğe taşınması için bu mücadele kararlılıkla sürdürülmelidir. Mutlu, muasır ve müreffeh bir millet ve devlet seviyesine ulaşabilmek için her nesil az ya da çok, eksik veya fazla üzerine düşeni ifa gayretinde olmuştur. Millî gaye, varoluşumuzun muhafazası ve müstakbele taşıma arzusuyla temellenmiştir. Türk milletinin fetih ruhu hiç kesintiye uğramamıştır. Bu ruh bizi biz yapan, bizi birbirimize bağlayan, üstelik kendi içimizle birlikte dışımızdaki hadiselere şuurla bakmamızı sağlayan duruş ve dirayetin fecridir. İnsanlık sürekli bir arayışın içindedir. Bu durum Türk milleti için de geçerlidir. Sözünü ettiğimiz arayış kimi zaman törpülenmekte, kimi zaman torpillenmekte, kimi zaman da müessir ölçülerde tetiklenip teşvik görerek ilerleyiş hattını korumaktadır. Ne var ki yerkürede henüz ideal bir devlet ve toplum düzeninin vasat bulduğunu söylemekten çok uzak olduğumuz düşündürücü de olsa bir hakikattir. Yönetim sistemleri ayet hükmü değildir. İhtiyaç hâsıl olduğunda değişecek ve dönüşecektir. Burada asıl mühim husus, yönetim sistemi üzerindeki analitik değerlendirmelerin, değişim taleplerinin maksat ve muhtevasının ne olduğuyla ilgilidir. Sistem mimarisinin bileşenleri arasında denge ve uyum gözetilmeden, ara ve ana hedefler isabetle belirlenmeden, bundan da öncelikli olarak millî iradenin onay ve oluru alınmadan ezkaza atılacak her adım boşlukta kalacak her hamle berhava olacaktır. Hiçbir yönetim sistemi sabahtan akşama kurumsallaşıp kökleşmeyecektir. Emek verilmeden, sabır gösterilmeden, ortak akıl ve çabayla mücadele edilmeden devlet ve toplum hayatının sistemsel olarak yeni baştan düzenlenmesi hemen olacak bir iş değildir. Türkiye Cumhuriyeti 96 yıllık bir maziye sahiptir. 100. yıl dönümüne ulaşmasına da 4 yıl kalmıştır. 1923-1946 arasındaki tek parti dönemi imparatorluk bakiyesi yeni devletimizin ilk evresidir.
Bu evrede her ne kadar parlamenter sistemin teorik olarak uygulandığı iddia edilse de pratikteki yansımaları takdir edeceğiniz üzere farklıdır. İkinci Dünya Savaşı’nda sonra yeniden tesis edilen uluslararası siyaset ve ekonomik düzene uyum sancılarını, buna uygun davranma sorunlarını en aza indirme konusunda çözüm yolları aranmış, böylelikle Cumhuriyet Dönemi’nin ikinci evresi olan çok partili sisteme geçiş sağlanmıştır. Bu ikinci evre 72 uzun yıl devam etmiştir. Ancak yönetim sistemindeki aksaklık ve tıkanmalar, erkler arasındaki tehlikeli kayma ve kopuşlar, yaşanan kavga ve gerilimler devlet çarkının paslanmasına, karar süreçlerinin laçkalaşmasına neden olmuştur. Darbeler, kutuplaşmalar, vesayetçi özlemler, statükocu emeller, ekonomik krizler, devlet ve toplum hayatını rehin alan istikrarsızlıklar elbette ve doğal olarak siyasi sorumluluk taşıyan bizleri yeni arayışlara itmiştir. Kaldı ki hem tarihe hem bugüne hem de geleceğe karşı sahip olduğumuz görevleri ihmal edemez, yok sayamazdık."
CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÛMET SİSTEMİNİN BİR YILI DOLACAK
Bahçeli, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin 9 Temmuz günü bir yılının dolmuş olacağını hatırlatarak, sistemde ilgili şu değerlendirmelerde bulundu:
"Kuşkusuz Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi’nin ilke ve esaslarıyla oturması, kurum ve kurallarıyla güçlenmesi zaman alacaktır. Dünya üzerinde hiçbir hükûmet sistemi kısa sürede umut edilen fayda ve sonuçları tam manasıyla vermemiş, verememiştir.
Bu da son derece normaldir, beklenen ve ölçümü yapılan bir durumdur. Parlamenter sistemden Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçiş sürecinde var olan uyum sorunlarının aşılması kaçınılmazdır. Bize göre Türkiye’nin yönetim sisteminden kaynaklanan zafiyetleri son bulmuş, nihayete ermiştir. Bu gerçeğe rağmen, sistem tartışmasını yeni baştan açmanın ne ülkeye ne millete ne de demokrasimize hiçbir yararı olmayacaktır. Müflis tüccar nasıl eski defterleri karıştırıyorsa, ikiyüzlü siyaset bezirgânları da eski sisteme dönüş yollarını aramaya koyulmuşlardır. Cumhuriyet Halk Partisi ile yanında yöresinde hizalanan icazetli partiler, sözde uzmanlar, yarım aydınlar, malum köşe yazarları yeni hükûmet sistemini hedef tahtası hâline getirmişlerdir. Kerametleri kendilerinden menkul bu çevrelerin, parlamenter sisteme övgü üstüne övgü yağdırmaya başlayarak, son bir yıllık geçmişin bütün olumsuzluklarını yeni sisteme yükleme teşebbüsleri zekâ özründen ziyade akıl eksikliği, ahlak zayıflığı, köhne ve kötürüm bakışın neticesidir. Bunlar ne istiyorlar? Neyi amaçlıyorlar? Koalisyonlar dönemine geri mi dönülsün? Devletteki sonuçsuz güç ve yetki mücadeleleri yeniden mi alevlensin? Bu şaşkın ve şuursuzlar nereye ulaşmayı düşünüyorlar? 15 Temmuz’da başı ezilen işgal girişiminin farklı kanallardan, farklı bünye ve maskelerle tekraren tedavüle girmesini mi ümit ediyorlar? Karar alma mekanizmalarının çatışmasını ve çökmesini mi arzuluyorlar? CHP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı’nın partisiyle olan bağını sorgulayarak 'Tarafsızlık referandumuna hazırız.' diyor. Türkiye durup durup referandum mu yapacak? 16 Nisan’da Türk milleti iradesini göstermedi mi? Daha neyin tarafsızlığından, neyin referandumundan bahsediliyor? Kılıçdaroğlu öncelikle Türkiye’nin karşı tarafında yer almasından dolayı nedamet getirsin, içine düştüğü vahim sapmayı, tehlikeli savrulmayı düşünsün, şahsı için dert etsin. Eğer aklı varsa da kendine saklasın. HDP'yle aynı tarafta olandan bizim duyacağımız hiçbir şey yoktur. PKK'yla aynı bloka girenden öğreneceğimiz bir şey olamayacaktır. FETÖ'ye itiraz edemeyen, S-400 konusunda Türkiye’nin tezlerini savunamayan, bekayı bilmeyen, belaya kucak açan CHP Genel Başkanı’nın tarafsızlık çağrısı, referandum önerisi bize göre nevrotik bir vaka, tedavisi aciliyet arz eden tükenmişlik sendromudur. CHP önce suyu bulandırmakta, sonra da bundan rahatsız olduğunu açıklamaktadır. Bu siyaset tarzı çürüktür, güdüktür, güdümlüdür, bayağıdır."
BİLİNMELİDİR Kİ, CHP'DEN HİÇBİR HALT OLMAYACAKTIR
"Bilinmelidir ki, CHP’den hiçbir halt olmayacaktır." ifadesine yer veren Bahçeli, şunları kaydetti:
"Ruhunu CHP’ye satan İP’ten, yuları Kandil’e teslim edilmiş HDP’den bu memlekete, bu millete en küçük hayır gelmesi bile düşünülemeyecektir. Bunlar zilletin sacayağıdır, Türk milleti bunları başından mutlaka savacaktır. CHP demek kriz demektir, kaos demektir, kavga demektir, kargaşa demektir. İster sevsinler, ister sevmesinler, durmayıp papatya falı açsınlar, baktılar olmuyor hemen tanıdık medyumlara koşsunlar, fakat ne yapsalar boştur ne etseler nafiledir.
Çırpınışları da boşunadır. Zira Türkiye’nin geleceği Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemidir. Bu gelecek de bir gün gelecek, millet zilleti eninde sonunda alt edecek, hakikat çirkefi ve siyaset çirkinliğini inanıyorum ki kalbura çevirecektir. 31 Mart Mahallî İdareler Seçimlerine derin anlamlar yüklemiş, her ortamda seçimle ilgili stratejik analiz ve yorumlarımızı samimiyetle ifade etmiştim. Demiştim ki, zillet İttifakı tutunacağı bir dal bulursa 31 Mart’tan sonra bir kez daha sistem tartışması başlatacak, parlamenter sistem çığırtkanlığının dozajını arttıracak. Bu nedenle 31 Mart Seçimi önemliydi, sandıktan çıkacak sonucun Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine müzahir olması elzemdi. Mahallî idareler yönetimleriyle merkezî yönetim arasında gerilim ve çelişkinin olmaması toplumsal huzur, devlet hayatındaki düzen ve denge açısından önemliydi. Başını CHP’nin çektiği zillet ittifakının, büyükşehir belediyelerindeki mevzi kazanımları dikkate alıp Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini hedef alması ne kadar isabetli bir öngörüde bulunduğumuzu açıkça göstermektedir. Nitekim haklı çıktık. Çünkü biz bunların cibilliyetlerini ve ciğerlerini biliriz. Kafalarının arkasındaki sinsi ve gizli hesapları zamanında görür, değerlendirir, deşifre ederiz. Bunlar maya ve meşreplerinin gereği neyse onu yapmaktadır. Bir kez olsun bizi yanılttıkları da vaki değildir. Özellikle 23 Haziran İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Seçiminden sonra yeni hükûmet sistemine yönelik denetimli itirazların yükselip sanal tepkilerin çoğalması bir senaryonun tedavülüne işarettir. 23 Haziran sonuçlarını Gezi Parkı’nın bir halkası görenler Türkiye’ye pusu kuran mihraklardır. Bu mihrakların meselesinin dört beş ağacın sökülmesi, yeşilin ve çevrenin kirletilmesi olmadığı çok nettir. CHP zihniyeti Gezi Parkı komplosunun içindedir, bir kez daha yeşermesi için ortam kollamaktadır. 7-8 Ekim olaylarının aktif ve cani provokatörleriyle aynı çizgidedir. Mehmetçiğe kurşun sıkanlarla aynı yolun yolcusudur. Geçtiğimiz hafta İdlib’deki gözlem noktalarımıza ateş açan ve bir kahramanımızı şehit edip üçünü yaralayan Esad rejimine sıcak ve dostanedir. Bu vesileyle geçen hafta ebediyete uğurladığımız kahramanlarımızla birlikte bütün şehitlerimize Allah’tan rahmet, yaralı kardeşlerimize şifalar diliyor, hepimizin başı sağ olsun diyorum. Türkiye’nin kuyusunu kazmak için sıraya girenler yeni hükûmet sistemini gözden ve gönülden düşürmenin peşindedir, bunun için de fitne fesat üretimini hızlandırmışlardır. Görüşümüz bellidir, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin gelişmesi ve güçlenmesi için atılacak samimi ve dürüst adımların sonuna kadara yanındayız, arkasındayız. Ancak yeni hükûmet sistemini birinci yılı bile dolmadan tahrip ve tahrif etme girişimleri Türkiye düşmanlarına zeytin dalı uzatmak, onlara el sallamak, karşılarında selam durmaktır. AK Partili bazı yöneticilerin Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin eğer varsa aksayan yönleriyle ilgili kendi aralarında değerlendirme yapmaları doğaldır, ne var ki bunu kamuoyu önünde dile getirmeleri CHP’nin değirmenine su taşıyacaktır ve yanlıştır."
BAYRAĞIMIZLA GURURLANIR, ŞEHİDİMİZLE AĞLARIZ
Bahçeli, "Milliyetçi Hareket Partisinin buna rızası ve onayı yoktur. Tarafımız bellidir, o da Türkiye Cumhuriyeti ve Türk milletidir." diyerek, şunları ifade etti:
"Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin yaşaması için eğer bizden fedakârlık isteniyorsa mutlaka yapacağız, mücadele bekleniyorsa seve seve yerine getireceğiz. Sözümüzden caymayacağız, duruşumuzdan taviz vermeyeceğiz. Biz ağzımızla konuşur, beynimizle düşünür, aklımızla kavrar, sevgimizle kucaklar, gönlümüzle coşar, yüreğimizle inanırız. İnandığımızı söyler, sonu ölüm de olsa dönmeyiz. Bayrağımızla gururlanır, şehidimizle ağlar, destanlarla bağlanırız. Biz Milliyetçi Hareket Partisiyiz. Üç hilal muhteşem Türk tarihinin hatıra ve emanetidir. Ve de millî bekaya tıpkı tarihte olduğu gibi haysiyetle, hakikatle, korkusuzca sahip çıkacaktır. Her biri kutlu ceddimizin bin yıllık hükümranlığını temsil eden üç kıtayı ve üç kıtadaki beşerî kucaklaşmayı simgeleyen üç hilal, ay yıldızlı al bayrağın dalgalanması için elini de gövdesini de taşın altına koymaktan çekinmeyecektir. Gururla sahip olduğumuz fikrî ve siyasi müktesebat Türk-İslam jeopolitiğinin gerçeklerinin ve gelişmesinin eseridir, gelecekte ulaşmak istediğimiz ülkülerimiz bu sayede hayat bulacaktır. Türkiye sevdamızdır. Ülkemizi çözmek ve çökertmek için sudan bahane üretenleri, yapay sorun imal edenleri aziz milletimiz bilmekte ve görmektedir. Sistem tartışmaları demokratik vasıtalarla bitmiştir. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini yozlaştırma çabaları ülkemize ihanettir. Parlamenter sistemle geldiğimiz yer bellidir, yaşadığımız tramvalar bilinmektedir. Özellikle 23 Haziran Seçimine dayanarak, Türk siyasal kültüründe restorasyon ve reformasyon süreçleri başladı demek, bu yolla yeni sistemi yargılamak art niyetliliktir, akıl noksanlığıdır. 31 Mart ve 23 Haziran’da yalnızca mahallî idareler seçilmiş ve belirlenmiştir. CHP'nin fırsatçılık yapması, fikirsiz ve faziletsiz İP’in ve diğerlerinin bu fırsatçılıktan menfaat ummaları gafilliktir. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi Türk milletinin kararıdır. Egemenlik kayıtsız şartsız Türk milletinindir. Bu gerçeğin inkârı asla söz konusu edilemeyecektir. Egemenliğin sahibi aziz milletimiz 16 Nisan 2017’de kati sözünü söylemiştir. Bizim sözümüz Türk milletinin sözüdür. Bu söz yere düşmeyecek, Türkiye geriye sarmayacak, eskiye dönmeyecektir. Üç hilal, dün Ulubatlı Hasan’ın elinde bir fetih ruhuydu, bugün milliyetçilerin gönderinde yükselen bir hilaldir. Dün mehteranın elinde sallanan bir tuğ idi, bugün ise ihanete ve işgale dur diyecek son kutlu sancaktır. Hak eden ellerde anlam kazanmış, gönül veren milyonların ruhunda dalgalanmıştır. Allah'ın izniyle buna da devam edecek, her zaman dik duruşunu, tavizsiz duyuşunu sürdürecektir. Türkiye'nin üzerinde dikkatle durulması, tedbir geliştirip temkinli olunması gereken sorun alanları vardır.
Çevremiz kaynamaktadır. Ülkemizin mücavir bölgeleri karmakarışıktır. Bu itibarla millî birlik ve dayanışma ruhumuzun diri olması daha önemli bir hâle gelmiştir. Çünkü bütün hesaplar Türkiye üzerine yapılmıştır. Tüm dikkatler bize yönelmiştir. Fakat 31 Mart ve 23 Haziran Seçimlerinden hemen sonra siyaset borsası hareketlenmiş, ismi bayatlamış kişilerin yeni parti kurma iddiaları ortalığı çalkalandırmıştır."
BAHÇELİ'DEN, GÜL VE DAVUTOĞLU'NA GÖNDERME
Bahçeli, "Bir dönem Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı yapmış isimler birdenbire yüksek sesle konuşmaya, kamuoyu hazırlamaya başlamışlardır. Bunların eleştirdikleri iktidar partisinin düne kadar tam göbeğinde yer alan isimler olması garip ve tuhaf bir çelişki olarak karşımızdadır." diye konuştu.
"Ya yeni bir hâl ya da izmihlal diyen zatın, bugün susma vakti değil çıkışı, yeni bir siyasete vurgu yapması zamanlama itibarıyla oldukça manidardır." ifadesine yer veren Bahçeli, şunları kaydetti:
"Bugüne kadar sanki hiç konuşmamış, yıllarca susma orucu tutmuş birisi gibi sızlanan bu eski siyasetçinin ülkemizin başına ne çoraplar ördüğü herkesin malumudur. Türkiye’nin çok cepheli sürdürdüğü mücadelesine bigâne kalan, bunun yerine yeni bir hâlden bahseden eski başbakanın sistem eleştirileri gerçekten talihsizliktir, trajikomiktir. Ülkemizi dipsiz uçurumların kıyısına kadar sürükleyip stratejik derinlikte boğulmasının atmosferini hazırlayanların farklı zeminlerde ortaya çıkmaları yalnızca yeni bir hale duyulan arzuyla açıklanamaz. Kaldı ki, Türkiye’nin yeni bir hâle değil yeni bir partiye değil, kararlı ve inançlı yürüyüşünü devam ettirmeye ihtiyacı vardır. Niyet sahipleri bilmiyor ve görmüyorlarsa ikazen kendilerine hatırlatayım; sosyal doku, siyasal bünye yeni bir parti kurulmasına kapalıdır. 'Bugün susma vakti değil.' diyenler, 23 Haziran günü İstanbul’da sandık başına gittiğinde 'Her şey çok güzel olacak.' mesajı verenler aldıkları sufle her neyse, kulaklarına üflenen nelerse gereğini yapmaya başlamışlardır. Şunu unutmayınız ki, devlet ve siyaset adamı için vefa her şeyin önündedir. Dününe vefa duymayanların devletin geleceğinde pay sahibi olmaları, millete ve ülkeye onurluca hizmetleri mümkün değildir. Dahası bir insanda vefanın olması için önce vicdan ve yürek olmalıdır. Yeni parti kurmak isteyenler buyursun kursunlar. Nasıl olsa siyaset mezarlığına bir yenisinin daha ilave edilmesi önemsiz bir ayrıntı olacaktır. Âdeta sütten çıkmış ak kaşık gibi konuşanlara tavsiyem, geçmişlerine bakmaları, yedikleri herzeleri, yabancıların gazına gelerek verdikleri zarar ve ziyanı görmeleri, biraz izanları varsa özeleştirilerini yapmalarıdır. Küresel güç merkezlerinin nabzına göre şerbet vermeye kalkışanlara bu milletin sırtı dönük, kapısı da sürgülüdür. Bu arada, FETÖ’yle irtibat ve iltisakı aleni olan sözde bir gazetecinin partimiz üzerinden spekülasyonlara inatla devam etmesi gözümüzden kaçmamıştır. Pensilvanya’nın korosu geçtiğimiz hafta sonu yazdığı bir yazıda, MHP’yi yeni sistemden en kârlı çıkan parti olarak değerlendirmiş, iktidar üzerindeki etkisinin de belirleyici ve dönüştürücü olduğunu iddia etmiştir. Ayrıca iktidar ittifakı içerisinde de MHP’yi kastederek, küçük ortağın bu yeni sistemden büyük ortaktan daha fazla yararlandığını söylemiştir. Bu dil ayan beyan nifak dilidir. Bu ağız tıpkısının aynısıyla karanlık bir ağızdır. Pensilvanya elçisinin MHP’ye husumet beslemesi normaldir.
Normal olmayan hâlâ konuşması ve serbestçe gezmesidir. Bizim yeni sistemden karlı çıkalım diye bir beklentimiz ve hedefimiz olmadı. Buna en azından millet şahittir. Ancak zamanında FETÖ’den kârlı çıkan, en fazla nemalanan, biti de epey kanlanan şahsın yaptıklarının ağır sonuçlarına şu ana kadar katlanmamış olması adalet ve millî vicdan adına büyük bir handikaptır. Bizim nüfus kütüğü Pensilvanya’da olanlarla yolumuz kesişmez, elimiz birleşmez."
TÜRKLÜK VE TÜRK MİLLETİ SEVGİMİZİ KARALATMAYIZ
MHP Lideri Devlet Bahçeli, "Birleşik Krallığın koruluğundan Pensilvanya koruluğuna geçen bir sözde gazetecinin yazdıkları, yazacakları, söyledikleri, söyleyecekleri bizim nazarımızda haysiyetsizdir, hükümsüzdür." diyerek grup konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Milliyetçi Hareket Partisi Türk milletine adanmış gönüllerin, Türk-İslam ülküsüne bağlanmış imanlı yüreklerin yarım asırlık iftiharı, itibarı, göz nurudur. Milliyetçi Hareket Partisi önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben diyen fedakârlık numunesi dava insanlarının bayraklaşmış övüncüdür. Biz siyaseti ne alırız, ne veririz; ne kazanırız, ne kaybederiz seçeneklerine sıkışarak yapmayız, yapmadık, yapmayacağız. Beka deriz, sonuna kadar da arkasında dururuz. Türklük ve Türk milleti sevgimizi karalatmayız. 31 Mart’tan önce beka diyorlardı, sonra beka rafa kaldırıldı diyen soytarılar ne bizi anlayabilir ne bizden olabilir ne de bizim gibi hissedip duyabilir. Kaldı ki, bugün beka sorunu düne göre daha ağırdır. Hele hele İmralı canisi ve örgütüyle Milliyetçi Hareket Partisini kâğıt üstünde bile yan yana getirenler derin bir şerefsizlik çukuruna düşen soysuzlardır. Bizim alnımız ak, sırtımız pek, vicdanımız müsterihtir. Milliyetçi Hareket Partisi 2023 hedeflerine kilitlenmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi geleceğin büyük Türkiye’si, lider ülke Türkiye amaçlarına hizmetle mükelleftir. Bilinmelidir ki, önümüzde seçimsiz geçecek dört yıl boyunca Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin kökleşmesi ve güçlenmesi konusunda ne gerekiyorsa yapılacaktır. Yasal ve idari reformlara destek verilecektir. Ülke ve millet hayrına her müspet çalışmaya katkı sunulacaktır. Diğer yandan erken seçim yoktur, seçim sayfası 23 Haziranla birlikte 2023’e kadar kapanmıştır. Türkiye zorlu etapları el birliğiyle aşacaktır. Türk milleti tuzakları boza boza ilerleyecektir. Önümüzde hiçbir güç duramayacaktır. Türkiye’nin tarihî ve talihli yürüyüşünü hiçbir zalim durduramayacaktır. Sadağından çıkarılan ok mutlaka hedefine saplanacaktır. G-20’yi oluşturan ülkeler küresel ekonominin %85’ini, küresel ticaretin %75’ini, dünya nüfusunun da üçte ikisini oluşturan bir güce sahiptir. Bugüne kadar yapılan G-20 toplantılarının dünyanın içinde bulunduğu sorunların çözümünde hangi rolü oynadığı elbette çok boyutlu şekilde değerlendirilmektedir. 28-30 Haziran 2019 tarihlerinde Japonya’nın Osaka kentinde yapılan G-20 toplantısında çok önemli gündem konuları görüşülmüştür. İklim değişikliklerinden göç meselesine, ticaretten teröre, küresel ekonomiden çevre sorunlarına kadar pek çok konu başlığı ülkeleri temsilen Osaka’da bulunan devlet ve hükûmet başkanları arasında müzakere edilmiştir. Bizi ilgilendiren ise Türkiye’nin içinde olduğu temas ve görüşme trafiğidir. Şunu bir defa memnuniyetle söylemek isterim ki, Osaka’da Türkiye haklı ve meşru tezlerini muhataplarıyla cesaret ve inançla paylaşmıştır. Bilhassa S-400 hava savunma sistemi hakkında Sayın Cumhurbaşkanı’nın tavizsiz duruşu takdire şayandır. ABD Başkanı Trump’ın anlayışlı yaklaşımı iki ülke arasında gerilen ilişkilerin yumuşamasına neden olabilecektir. Sayın Erdoğan’ın, ABD Başkanı’nın yaptırımlar konusuna açıklık getirdiğini söylemesi, böyle bir şeyin olmayacağını duyurması çok olumludur. Trump’ın S-400 konusunun karmaşık olduğunu söylemesine rağmen Türkiye’ye adil davranılmadığını vurgulaması yerindedir, hakkımızın teyit ve teslimidir. ABD yönetiminin, ikili ilişkilere zarar vermeyecek şekilde S-400 meselesinin çözümüne hazır görüntü çizmesi siyasi ve ekonomik tansiyonu normale çekebilecektir."
TÜRKİYE'Yİ TEHDİT EDEN HALİFE HAFTER'İ ŞİDDETLE KINIYORUM
Bahçeli, "Bize göre ABD Başkanı’nın tutumu ve Türkiye’ye mesajları umut verici olsa da temkini elden bırakmamak, her seçeneğe hazır olmak şarttır." ifadelerine yer vererek, konuşmasını şu sözlerle tamamladı:
"Çünkü bu ülkenin verdiği sözleri çok çabuk unuttuğu bilinen bir gerçektir. S-400 hava savunma sistemi hem güvenliğimizi doğrudan ilgilendiren hem de egemenlik haklarımızla bağlantılı çok yönlü bir konudur. Ortaya çıkan mutabakat zeminini korumak, reel-politik dayatmalarla bu zeminin kaymasına mâni olmak iki ülkenin çıkarınadır. Trump’ın Türkiye’nin tezlerini destekler nitelikte açıklama yapması, Obama yönetimini suçlaması Türkiye ile ABD arasındaki sertleşen ve soğuyan ilişkilere yeni bir sayfa açabilecektir. Ülkemizin S-400’den vazgeçmesi artık imkânsızdır. Alacağımız ve hakkımız olan 116 adet F-35 savaş uçağının planlanan zaman içinde Türkiye’ye getirilmesi başlıca temennimizdir. Şu işe bakınız ki, hâlâ S-400’ü almayın, felaket olur, sorun ve sıkıntı doğar yaygarası koparan içimizdeki müstevli hayranları, manda ve himaye özlemi çeken iş birlikçiler dedikodularını sürdürmektedir. Bunların alayı bir Amerikalıdan daha fazla Amerikancıdır. Bunlar görevlidir, köksüzdür, uzaktan kumanda edilmektedir. Türkiye’nin millî ve tarihî duruşunu savunmaktan âciz bu kişilerin siyaset ve bürokraside köşe başlarını tutmaları nasıl bir kuşatma altında olduğumuzu acıklı şekilde göstermektedir. Yabancıların ağzına bakanlar, emperyalizmin dümen suyunda hayat sürenler bu ülkeye, bu millete, bu devlete içten içe tuzak kuran vatansızlardır, bunların oyunları da mutlaka bozulacaktır. Binlerce yıl boyunca, kıtalar arasında zaman zaman bozulan güç dengelerini terazileyen devletlerin, paktların ve blokların varlığı, kuvvetin tek bir yapıda toplanmasına izin vermemiştir. Çok kutupluluk dünyanın stratejik tasarımına sürekli hâkim olmuştur. Alışılagelen bu tarihî süreç özellikle Doğu Bloku’nun dağılması ve Soğuk Savaş yıllarının sona ermesi ile ortaya çıkan yeni durum karşısında ABD’nin tek kutup iddiasıyla ortaya çıkmasına, küreyi kendi isteğine göre şekillendireceğini zannetmesine yol açmıştır. Kendini rakipsiz gören küresel gücün dünyayı tek başına ve dilediğince tanzim etmeye dayalı bu düşüncesi, siyasal, sosyal, kültürel, ekonomik ve diplomatik bir etki ve çekim alanı da uyandırmıştır. Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi maalesef ülkemizde de siyasetçilerin, bürokratların ve aydınların bir kısmı bu yeni anlayışı ve onun dayattığı değerler sistemini sorgusuz sualsiz benimsemişlerdir. Artık bu devran sonlanmıştır. Herkes hesabını buna göre yapmalıdır. Türkiye büyük bir ülkedir.Bunu görmeyen, göremeyen teslimiyetçiler kiralık vicdanlarının, korkak ve köle zihniyetlerinin ömürleri boyunca esiri olacaklardır. Türk milleti bağımsızlığına leke sürdürmeyecek, onun bunun tehdidine kulak asmayacak, pabuç bırakmayacaktır. Libya’nın doğusunda silahlı çetesiyle Türkiye’yi tehdit eden Halife Hafter’i şiddetle kınıyor, ülkemizin sabrını daha fazla zorlamamasını bu çürümüşe tavsiye ediyorum."