HOLLANDA - TÜRKİYE İLİŞKİLERİ NEREYE GİDİYOR?

23 Haziran 2018 13:47
Okunma
781
HOLLANDA - TÜRKİYE İLİŞKİLERİ NEREYE GİDİYOR?

HOLLANDA - TÜRKİYE İLİŞKİLERİ NEREYE GİDİYOR?

 

 

Durmuş DOĞAN

 

 

Hollanda Dışişleri Bakanı Halbe  Zijlsta, Hollanda’da tatilde bulunduğu sırada gerçekleşen 12 Mart olayları ile Türkiye’ye dönmesi istenmeyen Hollanda’nın Ankara Büyükelçisi Cornelis van Rij’ın yasal olarak geri çağırıldığını açıkladı. Gerekçe olarak da Türkiye’den, Hollanda’nın ilişkilerin iyileştirilmesi için atılan yumuşama adımlarına karşılık alamadıklarını belirtmesi oldu.

Cornelis Haga’nınilk Hollanda büyükelçisi olarak İstanbul’a atanıp, dönemin padişahı I. Ahmet tarafından kabul edilmesinden 405 yıl geçmiş… O dönemden 12 Mart’a kadar bu kadar derin krize sebep olacak olaylar yaşanmamıştı.

Hatta 2012 yılında Hollanda -Türkiye ilişkilerinin 400. yılı olması nedeniyle karşılıklı kutlamalar yapılarak çok yönlü girişimlerde bulunulmuş, ilişkilerin en iyi günleri yaşanmıştı. Karşılıklı ziyaretlerin yanında kültürel faaliyetler organize ederek ilişkilerin olumlu yönde gelişmesine her iki tarafta en üst düzeyde katkı sağlamıştı.

 12 Mart’ta ne olmuştu? Hollanda’da 26 Mart’ta yapılacak olan genel seçimlerin öncesinde Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi referandum çalışmaları için gelmek isteyen Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun uçağına, Hollanda iniş izni vermedi. Peşinden Devlet Bakanı Tuğrul Türkeş’e de izin verilmedi. Seçim çalışmaları için Almanya’da bulunan ve kara yolu ile Rotterdam’a gelen Aile Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’ya diplomatik teammüllere aykırı olacak şekilde nezaket dışı uygulamada bulunarak zorla ülkeyi terk etmesi sağlanmış, ardından konsolosluk etrafında toplanan ve bakanı karşılamaya gelen Türklere karşı polisin müdahalesi bardağı taşıran son damla olmuş ve ilişkiler kopmuştur. Hollanda Başbakanı, 26 Mart’ta yapılacak Hollanda parlamento Seçimleri nedeniyle oy korkusuyla yapılan yanlışa sahip çıkıyordu:

O kadar ileri gitti ki Hollanda TV kanalında, yaşanılan olaylarla ilgili verdiği demeçte Türklerin tepkisine “Defolup gitsinler.”diyecek kadar gözü kara hâle gelmişti.

Hollanda –Türkiye ilişkilerinde,Rotterdam krizi bardağı taşıran son damla olsa da daha önceki yıllarda Türklere ve STK’lere karşı yapılan olaylar yaşanılanların buraya kadar gelmesine sebep oldu.

15 Temmuz 2016 yılında Türkiye’de meydana gelen hain darbe girişiminden sonra Hollanda siyasetinin ve basınının Türkiye’ye karşı başlatmış olduğu her alanda karalama kampanyası, darbe gününde Hollanda hükûmetinin darbenin sonucunu beklemeden dostane olmayan açıklamalar yapması, peşinden Hollanda’da AKP taraftarları ile FETO’cular arasında kavga olduğunu yaymaya çalışarak darbeyi yapanları masum gösterme çabaları ortaya çıkmaya başladı. Ardından Hollanda’da faaliyet gösteren Türk kökenli STK’lere karşı baskı uygulama, Diyaneti ve Diyanet imamlarını sorgulama ve ajan olarak ilan etme, Den Haag Din İşleri Müşavir Vekili Yusuf Acar’ın istenmeyen kişi olarak ilan edilmesi gibi olaylar Rotterdam krizinin yavaş yavaş geldiğini bize bildiriyordu. Hollanda’yı yöneten karar vericilerher nedense Türkiye ile kriz yaşanmasını tercih etmişlerdi. Türkiye’nin AB normlarından çıktığı,Hollanda’daki siyasi partilerinin de Türkiye’nin AB adaylığından çıkarılması gerektiği gibi yaklaşımlar ilişkileri daha daolumsuz hâle getiriyordu. Aynı dönemde Türkiye - Almanya ilişkilerinin de olumsuz düzeyde seyretmesi Hollanda’nın bundan cesaret alarak aynı siyasete yönelmesine sebep olmuştu.

Hollanda’da 26 Mart 2017’de yapılan parlamento seçimlerinden 208 gün sonra 10 Ekim 2017 tarihinde dörtlü koalisyon hükûmeti Mark Rutte’nin başbakanlığında kurulma kararı alınarak Kral’a sunulmuştu. Hükûmetin kurulması ile yapılan karşılıklı açıklamalardan Hollanda Türk toplumunda ilişkilerin düzelebileceği izlenimi yarattı. Özellikle Hollanda Başbakanı Mark Rutte’nin 23 Aralık’ta yaptığı Hollanda - Türkiye arasındaki ilişkilerin düzelmesi gerektiği açıklaması, Afrin Operasyonu’nun başlaması dolayısıyla  Hollanda Dişişleri Bakanı Halbe Zijlstra 23 Ocak’ta yapmış olduğu açıklamadaTürkiye’nin haklılığını ifade etmesi ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 28 Aralık’ta ilişkilerle ilgili yapmış olduğu olumlu açıklamalar nedeniyle hem Hollanda kamuoyunda hemde Hollanda Türk toplumunda ilişkilerin düzeleceği yönünde bir görüş oluşmaya başlamıştı. Hatta bazı STK temsilcileri ilişkilere katkı sağlama adına girişimlerde bulunmuştu.

İlişkilerin olumlu seyretmesi düşünülürken, Hollanda İçişleri Bakanlığı ve belediyeleri tarafından,Afrin Operasyonu nedeniyle neredeyse her gün Hollanda’nın bir şehrinde PKK-YPG destekçilerine gösteri izni veriliyordu. Bu gösterilerde AB ve Hollanda’da terör örgütü olarak kabul edilen PKK’nın sembolleri rahatça sallanıyordu. Ayrıca Türk camilerine ve derneklerine saldırılar olmaya devam ediyor,İçişleri Bakanlığı bununla ilgili herhangi bir açıklama yapmıyordu. Haberlerde YPG-PKK “bir özgürlük savaşçısı” ve DAEŞ teröristlerine karşı savaşan “kahramanlar” olarak gösteriliyordu.

Olaylar devam ederken Hollanda Dışişleri Bakanı’nın yapmış olduğu elçiyi resmî olarak geri çekme açıklaması aslında ilişkilerin hiç de düzelme durumunda olmadığını ilan etmiş oluyordu. Hollanda’da Mart 2018’de yapılacak olan belediye seçimlerinde Başbakan Mark Rutte’nin Türkiye’ye karşı dik durduğunu gösterme adına mı böyle açıklama yapıldı? Ya da Türkiye’nin 12 Mart 2017 Rotterdam olayları dolayısı ile talep ettiği özürü vermemek için mi böyle bir açıklama yapıldı? Bu net bilinmezken gelişmelerin Hollanda – Türkiye ilişkilerini nereye götüreceği hep beraber görülecektir.

Bütün bunlar yetmezmiş gibi büyükelçinin geri çekilmesi açıklamasından sonra 15 Şubat 2018 tarihinde 4’lü hükûmet ortağı CU (Hristiyan Birlik) Partisinin sözde Ermeni olaylarının tanınması için parlamentoya önerge vermesi ve her yıl Erivan’da yapılan anma törenlerine Hollanda’yı temsilen bir milletvekilin gönderilme girişimi ilişkileri dahada içinden çıkılmaz bir hâle getirecektir.

Hollanda yaptığı bu tür davranışlarla nasıl bir beklenti içersindedir? Osmanlı Dönemi’nde Katolik İspanya zulmünde inlerken, Osmanlı Devleti’nin koruması altında, serbest ticaret ve dolaşım hakkını Osmanlı Devleti’nin bayraklarını gemilerine asarak alan, 1964 yılında işçi olarak Hollanda’ya gelen ve Hollanda’ya büyük katkısı olan Türklere karşı dost olmayan yaklaşım nedendir?

Yaşadığım iki olayı farklı değerlendirdiğimizde 405 yıldır olumlu ilişkiler içinde olduğumuzu düşündüğümüz Hollanda’nın aslında hiç de dost ve müttefik taraftarı olmadığını görebiliriz.

Hollanda Türkiye ilişkilerinin 400. yılı nedeniyle 2012 yılında Leiden Üniversitesinde yaptığımız bir programda konuşmacılardan biri olan Tarihçi Alexsander de Groot salonda bulunanların gözüne bakarak: “Biz Türkiye ile dost değiliz; bizim ilişkilerimiz tarihten beri çıkarlar üzerine kurulmuştur. Çıkarlarımız uyuştuğu sürece ilişkiler de olumlu olacaktır.”dedi. O ana kadar konuşmacıların yapmış olduğu olumlu söylemler, âdeta ortadan kalkmış ve bir anda Alexander de Groot’un sarf etmiş olduğu sözler insanları gerçekle yüzleştirmişti. Bu sözün üzerine söz söylemek kendimizi kandırmaktan başka işe yaramazdı…

Bu olaya benzer bir olay da şudur: 15 Temmuz 2016’dan sonra Türkiye kendi gerçeğini Avrupa devletlerine anlatmak üzere bakanlar ve milletvekilleri farklı ülkeleri ziyarete çıkmıştı. Türkiye Cumhuriyeti Ekonomi Bakanı’mız Nihat Zeybekçi de bir heyetle Hollanda’ya gelmişti. Biz de Hollanda’da Türk iş dünyasının temsilcileri olarak heyetler arasındaki görüşmelere dâhil olmuş Türkiye masasında yerimizi almıştık.Karşılıklı iyi niyet konuşmalarından sonra Nihat Zeybekçi 15 Temmuz olayını kimlerin yaptığını,amaçlarının ne olduğunu içeren uzun bir açıklama yapmıştı. Dikkatimi çeken bakan konuşurken karşı taraftaki heyetin beden dillerinden çok da olumlu yaklaşımlar çıkmıyordu. Bakanın konuşması bittiğinde muhatabı bakan kısa bir açıklama yaparak konuyu hemen ekonomik ilişkilere ve Hollandalı ticaret erbaplarının Türkiye’deki güvenliğine ve Türkiye’nin güvenilir bir ülke olup olmadığına getirmişti. Yani bakanın anlattığı ve verdiği bütün bilgiler onların hiçde umurunda değildi. Toplantı başladığı gibi soğuk bitti. Burada yaşanılanlar yıllar sonra Tarihçi Alexander de Groot’u haklı çıkarıyordu.

Ne kadar acı olsa bile işin gerçeği de buydu. Bütün bunlarıyan yana koyduğumuzda bizim de artık ilişkilerimizi duygusallıktan uzak, gerçekçi ilişkiler düzlemine oturtmamız gerekmektedir.

Bütün bu olumsuz meseleler Hollanda’da yaşayan azınlık konumundaki Türkleri nasıl etkiliyor? Türk toplumunun yaşanılan her olaydan etkilendiği kesindir. Bunun yanında haber kanallarında yapılan olumsuz haberler de Hollandalılarında vranışlarını değiştirmektedir. Bunun sonuçlarını 2016 yılından beri gerileme gösteren Hollandalı turistlerin Türkiye ziyaretlerinin sayısında görmekteyiz. Bir diğer sonucunu da siyasi partilerinTürkiye’ye ve Türklere karşı yaptığı çıkışlarda görüyoruz.

Her alanda gelişme göstermeye çalışan Hollanda Türk toplumu, Hollanda’da sosyal ve ekonomik yaşantının her alanında görülmeye başlamıştı. Eğitim düzeyi yüksek nesillerin sayısının artması, Türk kökenli işletmelerin sayısının artması, siyasi alanda Türklerin etkin olmaya başlaması özellikle DENK Partisine verilen destek Türklerin etkin olmaya çalıştığının en büyük göstergeleriydi. Bu durum elbette Hollandalıları rahatsız etmekte bu rahatsızlık da siyasete yansımaktadır.

Hollanda’nın enufak olayda Türkiye’ye yönelik olumsuz yaklaşımı, içerisinde bulundurduğu 400 bin Türk’ün olumsuz etkilenmesini göze alacak kadar Türklere karşı siyaseti tercih etmesi,özellikle son 4 yılda Türklere karşı yürütülen asimilasyon ve baskı siyaseti artık gün yüzüne çıkmış durumdadır. Bunu her alanda görmek mümkündür. Hollanda siyaseti ve derin devleti Türklerin Hollanda’da gelişmesini güçlenmesini kesinlikle istememektedir.

Özellikle 11 Mart 2017 olaylarından sonra Bakan Ascher’in Türk toplumunun büyük STK’leri ile yaptığı görüşmeden sonra onları baskı altına alan açıklamalar yapması STK’lerin etkilenmesine dışa dönük faaliyet yapmasının önüne geçmiştir. STK’ler bu olaydan sonra yaşanılan sorunların çözümünde bir araya gelmekten çekiniyorve çözüm üretmeyip sadece kendi grubuna yönelik faaliyetler yaparak günü geçirmektedirler.

Bu baskı siyaseti Hollanda Türk toplumunun gelişimine ne kadarolumlu katkı yapar? Hollanda hükûmeti ve İçişleri Bakanı’nın Türkiye’ye kalben bağlı olan STK’lere uyguladığı görünmez baskının yanında Türkiye’ye düşmanlık besleyen bütün STK’leri destek mahiyetinde faaliyetlerini görmezden gelmesi Hollanda’nın amacını ortaya koymaktadır.

Bütün bu zorluklara rağmen Hollanda Türk toplumunu oluşturan STK’ler ve Hollanda’da faaliyet gösteren Türk kökenli iş adamları Hollanda ekonomisine ve sosyal yaşantısına katkı sağlamaya devam etmektedirler. Bugün Hollanda’da faaliyet gösteren 23 bin Türk girişimcinin bulunduğunu ve neredeyse 100 bin kişiye iş imkânı sağladığını da unutmamak gerekiyor. Hollandalılar için ticaret ve para her şeyden önemlidir ve önde gelmektedir. Bu yüzden Hollanda’da faaliyet gösteren Türk girişimciler ilişkilerin olumlu yönde seyrine katkı sağlayabilirler.

Bütün bu olumsuzluklara rağmen Hollanda Türk toplumunun beklentisi Hollanda–Türkiye arasındaki ilişkilerin olumlu yönde gelişmesidir. Bunun için Hollanda’da yaşayan Türk toplumu kendi arasında da ayrışmışlıkları ortadan kaldırarak, güçlü birlik oluşturmalı, böylelikle hem Hollanda’da kendini ve neslini korur durumda olurken hem Türkiye’ye de daha fazla katkı sağlamış olacaktır.

Hollanda tarihten gelen ilişkileri bir an önce düzeltmeli, Türkiye’ye karşı hasmane tutumdan vazgeçmelidir.Türkiye’ye dost olmak Hollanda’ya tarihte kazandırmıştır. Gelecekte de kazandıracaktır.