BAŞBUĞ VE DEVLET ADAMLIĞI

14 Nisan 2014 14:51 Rıza Müftüoğlu
Okunma
2465
BAŞBUĞ VE DEVLET ADAMLIĞI

4  Nisan 1997 yılında kaybettiğimiz ama hiç unutmadığımız Başbuğ’un bize öğrettiği çok şey var. Türk milliyetçiliğini, milliyetçilerin iktidarı için aktif olarak siyasi hayata sokan Başbuğ Ülkücü kadrolara büyük görevler vermiştir. Türk milletinin kurtuluşunu  Ülkücü Harekete bağlayan Başbuğ’un en önemli hususiyetlerinden biri “devlet adamı” özelliğidir.

O; cezaevindeyken mahkemelere verdiği savunmalarda da devleti yönetirken de siyasi parti genel başkanı iken de devlet adamıdır; hiçbir siyasi sıfat taşımadığında da aynı özelliği ile hareket eden nadir siyasi liderlerden biridir. Bugün savunduğumuz “Önce ülkem ve milletim sonra partim ve ben.” fikrinin doğuşunda da Başbuğ’un bu devlet adamı özelliği ve öğretisinin büyük payı vardır.

Başbuğ, Rusya ile görüşmelerinde, ABD ile görüşmelerinde bir devlet adamıdır ve hatta “devleti en üst seviyede idare eden” biri gibidir. Yine vaktiyle Ermenistan Cumhurbaşkanı ile görüşürken de  aynı özelliktedir ve tek hedefi Türk devleti ile Türk dünyasının menfaatleridir. Partisinin genel başkanı olarak milletten oy isterken de yine bir devlet adamıdır. Mesela kendisine büyük oy getirecek bir “Türk-Kürt kavgası”nın karşısındadır. Çünkü onun için önemli olan Türk milleti ve Türk devletidir. “Biz niye Türk iken Kürt olalım?” tenkitlerinin geleceğini bile bile “Onlar ne kadar Kürt ise biz de o kadar Kürt’üz; biz ne kadar Türk isek onlar da o kadar Türk’tür.” şeklindeki tarihî sözüyle birleştiren ve kaynaştıran  Başbuğ’dur. Kürtçe konuşanlarla terör örgütünü birbirinden ayıran ve “Ben terörü, 6 ay hazırlık 6 ay uygulama ile bir yılda tamamen bitiririm.” diyen, bölücülere “Ne mozaiği ulan!”, “Çizmeyi aşma! “ diyen ve devletin bir bakıma kararlı yüzünü gösteren yine Başbuğ’dur. Tıpkı Dündar Taşer’in “Devlet kadife eldiven giymiş bir demir yumruk olmalıdır. Vatandaşlarını kadife el gibi okşar severken, vatan hainlerine demir bir yumruk olmalıdır.” dediği gibi… Bu konuyla ilgilenen herkesin bildiği ama gündeme getirmediği bir örnek olayı anlatmak isterim.

1995 genel seçimlerinden önce, 1994 yılı mahallî seçimler arifesinde Tunceli’den bir aşiret reisi MHP’ye geçecekti. Bu katılım sebebiyle MHP’nin Strasburg Caddesi’ndeki genel merkezinde bir basın toplantısı yapılıyordu. Rahmetli Başbuğ medya mensuplarına açıklama yaparken, bana  aşiret reisinin konuşma yapmak istediği ama Türkçe bilmediği için Kürtçe konuşabileceği söylendi ve izin istendi...