Küllicihan Kızılelma

10 Eylül 2018 13:17 Av.C.Yavuz AKSU
Okunma
1165
Küllicihan Kızılelma

Küllicihan Kızılelma
İnsan varlığı, itikadımızca Hz. Âdem’in (as) yaratılmasıyla başlamıştır. Hz. Havva validemizin eş olarak yaratılmasıyla sürmüştür. Allahutaala, insanın yaratılmadan önceki sürecini mukaddes kitabımız Kur’an-ı Kerim’de şu şekilde ifade etmektedir; mealen:
Hani, Rabb’in meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.” demişti. Onlar, “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.” demişler. Allah da “Ben sizin bilmediğinizi bilirim.” demişti. (Bakara, 2/30)
İslam âlimleri, bu konuda tefsir yaparken benim düşündüklerimin çok uzağında olabilirler. Fakat vasat bir birey olarak bu ayet bana, Allahutaala’nın insanı yaratırken fıtratına bizim tabirimizle ülkü, Kızılelma, mefkûre Batılıların ifadesiyle idealizmi de yerleştirmiştir.
Bu bilinç, insan bedene girmeden önce bezmielest meclisinde dile getirilmiştir:
Hani Rabb’in (ezelde) Âdemoğullarının sulplerinden zürriyetlerini almış, onları kendilerine karşı şahit tutarak, “Ben sizin Rabb’iniz değil miyim?” demişti. Onlar da “Evet, şahit olduk (ki Rabb’imizsin).” demişlerdi. Böyle yapmamız kıyamet günü, “Biz bundan habersizdik.” dememeniz içindir. (Araf, 7/172)
Bu bakımdan ilk ülkü/mefkûre/ Kızılelma bilinci, Allahutaala Hazretlerinin rızasını kazanmak üzere o dönem ortaya konmuştur.
***
İnsanın yeryüzü serüveninin başlamasından günümüze kadar bu dava omuzdan omuza, nesilden nesile, dilden dile, gönülden gönüle çağlayarak gelmiştir. Kimi zaman Mete’nin atının şahlanışında,  Çin Seddi’nin oluşmasında…. Kimi vakit Mekke’de Peygamber Efendi’miz (sav) tarafından “Bir elime güneşi, bir elime ayı verseniz ben davamdan (dinimden) vazgeçmem.” diyerek… Kimi zaman bir cuma vakti Malazgirt Ovası’ndan beyaz elbiseleriyle “nizam-ı âlem ilâ’yı elimatullah” diyen Sultan Alparslan’ın duasında… Kimi zaman Söğüt’te “bismillah” diyerek çekilen kılıcın şangırtısında… Kimi zaman dişlerini söken Bizans fatihinin, Fatih Sultan Mehmet Han’ın Ebu’l Vefa Hazretlerinin kapısından boynu bükük dönmesinde… Kimi zaman Viyana önlerinde, Tuna boylarında at sektiren Gül Baba Hazretlerinin nazında… Kimi zaman Çanakkale’de Seyit Onbaşı’nın omuzlarında; kimi zaman Erzurum’da Kara Fatma anamızın kağnısının tekerleğinde; Sütçü İmam’ın minberinde, kimi zaman Anafartalar’dan Samsun’a dertlenen bir çift bakışın ardında… Kimi zaman tabutluklardan, idam sehpalarına; C5’lerden yükselen kutlu inanışların sabrında… Kimi zaman uluların, dervişlerin, dedelerin ninelerin daha nice ve nicelerinin duasında kendisini göstermiştir. 
Tarih dediğimiz olgu bizim ve diğerlerinin arasında olan hadiselerin neticesinde ortaya çıkmıştır dersek, mübalağa etmiş sayılmayız. Türklerin İslam’ı kabulünden önce ve sonra değişmeyen Kızılelma algısı, düşülen her pusudan her zorlukta bir çıkış kapısı olmuştur. Ülkemizin, milletimizin ve kardeş milletlerin içerisinde bulunduğu zorlukları aşmasının tek yolu, Allahutaala hazretlerinin rızası davasından yudumlarken, üzerine düşen azim ve mücadeleyi sergileme kararlılığına bağlıdır.
Peki, bu zincirin son halkası durumundaki günümüz gençlerin durumu nedir? İç kemirici soru beynimin kıvrımlarımda gece uykularımı kaçıracak hâle gelmiştir. Dünya bir buhranı yaşamaktadır. Ekonomik veriler sıkışmış; gelecek kaygısı, sınav baskısı, hızlı ve plansız şehirleşme… Özden ziyade Batılıların yağlı urganına ham madde niyetine bir nesli heba etmekten başka bir amacı olmayan hainlerin cirit sesleri duymaktayım. Kulaklarımı kapatsam hızlı teknolojik gelişmelerle sadece görünüşe özendirilen, özü unutturmak içinde derin ve sistemli ponografi çukurlarını görüyorum. Bir insanın köksüzleştirilmesi az bir şey midir? Ya da bir insanın elinden tutup ülkü saflarına çekmenin ne kadar büyük bir dava olduğunu biliyor muyuz?
Ak saçlı, aksakallı büyüklerimizin bize anlattıklarını, günün teknoloji ve bilgi birikimini kullanarak bir sonraki nesle ulaştıracak genç bir neslin ülküsüz ayakta duramayacağı açıktır. Gençlik 21. yüzyılda içen düştüğü ülküsüzlük batağından kurtarılarak bayrağa, vatana, dinine sahip çıkmalı bayrağın elden ele taşınma serüveni kıyametin sabahına kadar devam etmelidir. Ülkü Ocaklarının dışında kalan her gencimiz büyük bir çığın altında kalma tehlikesiyle baş başadır; yalnızdır. 
Kök derinliğini olgunlaştıramamış gençlerimiz selin önündeki kuru dal gibi sürüklenmektedir. Ülkücüler olarak; Ülkü Ocaklı olarak liderimiz Sn. Dr. Devlet Bahçeli’nin “Önce ülkem ve milletim!” ifadelerini çok iyi analiz etmek durumundayız. Ülkücü camiayı her defasından haklı çıkartmış bir bilgenin sözleri derinlemesine düşünülmelidir.
MHP ve Ülkü Ocaklarının günü kurtarmak dünya görüşü olmamıştır. Biz liderimizin izinde, rahmetli Başbuğ’umuzun bir önceki nesilden devraldığı sancağı bir adım daha ileri götürmekten sorumluyuz. 
Davamız, erdemli insan modelini ortaya koyarak, geçmişiyle barışık, geleceğe yön verme duygusunu iliklerinde hisseden, kalubeladan bu yana Küllicihan Kızılelma diyerek tıpkı Hz. İbrahim’in (as) ateşine su taşıyan karıncanın saf ve berrak Ülkücülüğünden yana olmaktır.