AHMET HİKMET MÜFTÜOĞLU

08 Haziran 2020 16:54 Murat Gedik
Okunma
2119
AHMET HİKMET MÜFTÜOĞLU

AHMET HİKMET MÜFTÜOĞLU

Murat GEDİK

“Bu kitabı düşünerek, sizin için yazdım. Bela gecelerinde, yaşım sızarak, yüreğim sızlayarak yazdım. Ey Türk! Bu satırlarda mazinin destanlarını, hâlinin ayrılık acılarını söylemek ve inlemek istedim. Bir keman gibi.” 
Ahmet Hikmet Müftüoğlu’nun en meşhur eseri olan “Çağlayanlar” adlı eserinin girişinde yazmış olduğu yukarıdaki cümleler, onun düşüncelerini, ülkülerini ve bilinçlendirmek istediği kesimi özetle anlatmaktadır. Özellikle “Çağlayanlar”, yazarın millî ve dinî hassasiyetlerini doruk noktaya taşımıştır. Hikâyelerden oluşan bu eser Türk destanlarından ve Türk tarihinden ilham almıştır. Elbette, yazarın şahit olduğu Trablus, Balkan, Birinci Dünya ve İstiklal Savaşlarının acı hatıraları da bu esere gereken katkısını sağlamıştır. Yazılarını öz Türkçe ile kaleme alan yazar, “Çağlayanlar” adlı eseri için şöyle diyor: “Ben isterim ki bu eseri analar, babalar evlatlarına; öğretmenler öğrencilerine; subaylar askerlerine okuyup açıklasınlar ve yazarın nağmeleriyle şakısınlar.”
Türkiye’deki milliyetçi anlayışın öncülerinden kabul edilen Ahmet Hikmet Müftüoğlu’nun Türkçülüğü; Türk’ün tarihi ile övünmekten çok, Türklüğün engin medeniyet ve kültürel alanda yükselmesini, insanımızı ve başka milletleri de sevmesini isteyen, millî değerlerimizi evrensel değerlerle birlikte savunan ideal bir sentezdi. Şehit gazeteci İlhan Darendelioğlu’na göre onun eserleri Türk milliyetçiliğinin öncüleri arasına girmeye hak kazanmıştır.
3 Haziran 1870’de İstanbul’da doğan Ahmet Hikmet Müftüoğlu’nun babası tasavvufi şiirler yazan Yahya Sezai Efendi’dir. Soy ismi, Mora müftüsü olan dedesi Abdulhalim Paşa’dan gelmektedir. Yunan isyanı dönemi müftü olan dedesi Abdülhalim Paşa yakılarak şehit edildikten sonra, hayatta kalan aile fertleri İstanbul’a göç eder. 7 yaşında babasını kaybeden yazarın ağabeyi Ahmet Refik ailenin tüm yükünü üstlenmiştir.
Ahmet Hikmet Bey, ilk tahsilini Dökmeciler’de mahalle mektebinde, sonra Aksaray’da Mahmudiye Rüşdiyesi’nde, daha sonra Soğukçeşme Askerî Rüşdiyesi’nde aldı. Galatasaray Lisesi’nde ikmal etti.  Galatasaray Lisesi’nde ağabeyinin kayınbiraderi olan Tevfik Fikret’le beraber okudu.
1888 yılında Hariciye Nezareti’nde memur olarak işe başlayan Ahmet Hikmet, yurt dışında çeşitli konsolosluklarda görev yaptı. Kafkasya ve Kırım’da vazife görmesi, Müftüoğlu’nun ilk millî duygularının gelişmesinde ve Türkçülük mefkûresinin doğuşunda tesir yaratan başlıca sebep ve kaynaklardan olmuştur.  İstanbul’a dönen Ahmet Hikmet (1891), Hariciye ve Ticaret Nezaretlerinde görevine devam ederken, İstanbul Üniversitesi’nde Fransız ve Alman edebiyatları profesörlüğü yapmıştır. Budapeşte Başkonsolosluğu (1912) görevi sonrası tekrar İstanbul’a döndükten sonra, Almanya, Avusturya ve Macaristan’da görevlendirildi. 1924 yılında Halife Abdülmecid Efendi’nin Başmabeyinciliğini yaptı. Hariciye Vekâleti Müsteşarlığı görevindeyken, karaciğer kanseri sebebiyle 19 Mayıs 1927’de İstanbul’da vefat etmiştir. Maçka Mezarlığı’nda ilk eşi Suad Hanım’ın yanına defnedilen Ahmet Hikmet Müftüoğlu’nun iki eşinden de çocuğu olmamıştır.
Edebiyata lise çağlarında ilgi duymaya başlayan Ahmet Hikmet, yazı hayatına kısa hikâyelerle başlamıştır. “Leyla Yahut Bir Mecnun’un İntikamı” (1888) yayımlanan ilk hikâyesidir. Henüz okulunu bitirmediği halde, Fransız edebiyatından çeviriler de yapan yazar, Namık Kemal’in vefatı üzerine bir mersiye kaleme almıştır.
Ahmet Hikmet Bey, başlangıçta Servet-i Fünun Topluluğu içinde yer almış, daha sonra bu toplulukla bağlarını kopararak Türkçülük akımını benimsemiş bir yazardır. Yurtdışı görevlerinde, özellikle Kafkasya ve Kırım olmak üzere, Türkçülük için ilham bulmuştur.
“Servet-i Fünun edebiyatçıları arasında, millî gayesiyle kendini çabuk fark ettirdi ve bu gayeye doğru yürürken, mütemadi üslubunu değiştirdi, yabancı kelimeleri attı, Türklüğün en eski tarihlerine daldı. Meşrutiyet’in ferdasında, Ahmet Hikmet Bey’i bir Türkçü, edebi Türkçülükte şair Emin Bey (Yurdakul) gibi Türkçü bulduk.”  der Yusuf Akçura. Fethi Tevetoğlu ise şu sözlerle Ahmet Hikmet Müftüoğlu’nun önemine vurgu yapar: ”Kendisine haklı olarak Millî şair unvanı verilen Mehmet Emin Yurdakul’un Türk Sazı ve Ey Türk Uyan! ile Türk şiirinde açtığı millî çığır, küçük hikâye alanında Çağlayanlar ile, Müftüoğlu Ahmet Hikmet tarafından meydana getirilmiştir.”  
Servet-i Fünun dergisinde yayımlanan hikâyeleri, “Haristan ve Gülistan” adlı kitapta toplanmıştır. Bu hikâyelerde aşk ve aile konuları işlenir. “Yeğenim” adlı kitabında ise Avrupalıların ve Türklerin karşılaştırılmasını yapmıştır.
Ahmet Hikmet Müftüoğlu Türk milliyetçiliğine hizmet etmiş olan kurumlarda da faal görevlerde bulunmuştur. 1908 yılında Yusuf Akçura, Necip Asım ve Veled Çelebi’nin öncülüğünde kurulan Türk Derneği’nde yer almıştır.  31 Ağustos 1911’de kurulan Türk Yurdu Cemiyeti  ve 9 Aralık 1919 tarihinde kurulan Millî Türk Fırkasının kurucuları arasında bulunmuştur.  Bu kuruluşlarda aktif görevlerde bulunan Ahmet Hikmet Müftüoğlu, konferanslar da vermiştir. Türkçe’nin sadeleşmesinde Türk edebiyatına büyük katkılar sağlamıştır. 1912’de Atina’da yapılan XVI. Milletlerarası Şarkiyatçılar Kongresi’ne Türk dili ve edebiyatıyla ilgili fikirlerini Fransızca bir bildiri ile sunmuştur. Macaristan’da bulunduğu sırada birçok konferans yanında milletlerarası kongrelere katılmış, Türk-Macar dostluğunun kuvvetlenmesine büyük katkılar sağlamıştır. Budapeşte’deki faaliyetleri içinde Türkçe öğretimi için dershanelerin açılması, Türkçe bazı oyunların sahnelenmesi, bir cami yaptırılması ve Gülbaba Türbesi’nin onarılması da bulunmaktadır.  
Murat Gedik, Yeni Düşünce Haziran 2020