NECMETTİN HACIEMİNOĞLU

16 Mart 2020 12:52 Murat Gedik
Okunma
1665
NECMETTİN HACIEMİNOĞLU

Ciddi bir bilim adamlığı yanında mücadeleden de geri kalmayıp Türk milleti için her türlü fedakârlığı yapma azmi ve heyecanı taşıyan bir öncüdür Necmettin Hacıeminoğlu. Bilimsel çalışmalarını bir taraftan sürdürürken, diğer taraftan fikir mücadelesini de esirgememiştir.
Ülkenin 1980 öncesi yaşamış olduğu bölücü ve terör girişimlerine karşı milletini uyarmaktan ve şuurlu bir Türk gençliğinin yetişmesi için çalışmalardan geri kalmak olmazdı. Türklüğü ile gurur duyuyordu ve bunun elbette bir karşılığı olmalıydı, bu doğrultuda mücadelesinden geri durmuyor, gün geliyor tutuklanıyor gün geliyor üniversitesinden uzaklaştırılıyordu. Yüzlerce fikir yazıları ve ülkenin her yerinde vermiş olduğu seminerler, Türk gençliğine yön veriyordu. Geride bırakmış olduğu eserleri bugün bile güncelliğini korumaktadır.
10 Kasım 1932 doğum tarihi olarak nüfus cüzdanında kayıtlıdır Hacıeminoğlu’nun, Malatya’nın Darende ilçesine bağlı Aşudu köyüne mensuptur fakat Kahramanmaraş’ta dünyaya gelmiştir. Henüz bir yaşındayken babası Mustafa Efendi’nin vefatı dolayısıyla aile köylerine döner ve hayatını burada sürdürür. Necmettin Hacıeminoğlu’nun dayandığı “Hacıeminzadeler” sülalesi, Soyadı Kanunu’yla birlikte “Özdarendeli” soyadını almış ve onu kullanmaya başlamıştır. Bu itibarla Necmettin Hacıeminoğlu da üniversite öğrenimine kadar “Özdarendeli” soyadını kullanmış, ilk yazılarını “Özdarendeli” imzasıyla yayımlamıştır. Ancak üniversite ögreniminden sonra “Özdarendeli” yerine dedelerinden gelme Hacıeminzadelere nispetle “Hacıeminoğlu” soyadını almış ve kullanmıştır.
Aşudu köyünde çocukluğunu geçiren Hacıeminoğlu ilkokul eğitimini burada alır, Darende’de ortaokula başlar, birinci sınıftan sonra orta eğitimini Osmaniye’de devam ettirir ve Adana Erkek Lisesinden 1954 yılında mezun olur. İstanbul’a giden Hacıeminoğlu, Çapa Yükseköğretmen Okulu sınavına girer ve birincilikle sınavı kazanır. İstanbul Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümüne de kaydını yapar ve 1959 yılında buradan mezun olur. Devrin çok önemli hocalarından dersler alan Hacıeminoğlu, Tarih, Sanat Tarihi, Sosyoloji ve Felsefe Bölümlerinden de dersler alır. Ders aldığı hocalardan bazıları; Mükrimin Halil Yinanç, Faruk Kadri Timurtaş, Ahmet Caferoğlu, Mehmet Kaplan, Muharrem Ergin, İbrahim Kafesoğlu, Osman Turan. Hacıeminoğlu Hoca’nın fikrî çizgisi bu hocalardan ders almanın yanında Ziya Gökalp, Yahya Kemal Beyatlı, Nihat Sami Banarlı, Abdulhak Şinasi Hisar, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Remzi Oğuz Arık, Nihâl Atsız, Ârif Nihat Asya, Peyami Safa, Ahmet Kutsi Tecer, Mümtaz Turhan gibi düşünürlerden kimisinin eserlerini okuyarak kimisinin de konferans ve sohbetlerine katılarak olgunlaşmıştır.  
Hacıeminoğlu Bitlis ve Osmaniye’de lise öğretmenliği yaptıktan sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Türk Dili Kürsüsünde açılan asistanlık sınavına girer ve kazanır. “Kutb’un Hüsrev ü Şirin’i ve Dil Hususiyetleri” konulu tezi ile doktor unvanını alır (1963). Akademik çalışmaları için Fransa’ya da giden Hacıeminoğlu, “Türk Dilinde Edatlar” tezi ile doçent unvanını kazanır (1970).
Bağdat Üniversitesi Türkoloji Bölümüne öğretim görevlisi olarak gider (1972-1973). Bağdat’a vardığında ne bir fiziki Türkoloji Bölümüne rastlar ne de bir öğrenciye. Oysa senelerdir Türkiye buraya öğretim görevlisi göndermektedir. Hacıeminoğlu kolları sıvar ve bu bölümü hayata geçirir. Türkmen öğrencilerin yoğun müracaatlarına rağmen sadece beş öğrenciye katılım için Irak yetkilileri izin verirler. Hacıeminoğlu Bağdat’ta bulunduğu süre zarfında Türkmenlerle iç içe olmuş ve onların dertlerini kendi derdi olarak benimsemiştir. İngiltere’ye dil eğitimi için giden Hacıeminoğlu, “Türk Dilinde Yapı Bakımından Fiiller” adlı tezi ile profesörlük jürisine başvurur. Bilim kurulu profesörlüğe hak kazandığını belirtir fakat Üniversite Senatosu bunu reddeder (1978). Bunda Hacıeminoğlu’nun fikrî düşüncesi etkili olmuştur. Hacıeminoğlu Danıştaya başvurup ve kazanmasına rağmen üniversite Danıştayın kararını uygulamaz. “Hergün” gazetesinde çıkan bir yazısından dolayı tutuklanan Hacıeminoğlu 40 gün tutuklu kalır. Elleri kelepçeli olarak duruşmaya çıkartılır, önce tutuksuz yargılanır ve sonrasında beraat eder. 12 Eylül Askerî Darbesi ile 1983 yılında İstanbul Üniversitesindeki görevinden mecburi olarak istifa eder. Zor günler geçiren Hacıeminoğlu 1985 yılında Trakya Üniversitesine profesör olarak atanır, Fen – Edebiyat Fakültesi bünyesinde Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü kurmakla görevlendirilir. Dokuz yıl sonra İstanbul Üniversitesine profesör olarak dönen Hacıeminoğlu burada sadece iki yıl çalışabilmiştir. Evli ve bir kız çocuğu babası olan Hacıeminoğlu 1996 yılında emekli olmuş ve aynı yıl hayata gözlerini yummuştur. 
Hacıeminoğlu lise yıllarında yazı yazmaya başlamıştır (1954). İstanbul yıllarında Peyami Safa’nın “Türk Düşüncesi” dergisinde “M. Necmettin Özdarendeli” imzasıyla makalelerini yayımlamıştır. Başlangıçta “M. Necmettin Özdarendeli”/ “Necmettin Özdarendeli” soyadı değişikliğinden sonra ise genellikle “Necmettin Hacıeminoğlu” / “M. Necmettin Hacıeminoğlu” / “M. Necmeddin Hacıeminoğlu”/ “Necmeddin Hacıeminoğlu” imzasını kullanmıştır. Bunlarla birlikte bazı yazılarında ise “Dr. Altay Pamir”, “Nuri Koçyiğit”, “A. Ergenekon”, “Mustafa Necmettin” gibi takma isimleri kullanmıştır.  İlmi ve fikrî yazılarının yanında edebiyatla da ilgilenmiştir ve “Yeni Bir Dünya” adlı hikâye kitabı da yayımlamıştır. Diğer kitaplarından bazıları: “Milliyetçi Eğitim Sistemi, Fuzuli, Türkçenin Karanlık Günleri, Milliyetçilik Ülkücülük Aydınlar, Türkiye’nin Çıkmazları. Yazılarının yayımlandığı bazı dergi ve gazeteler ise: Bilgi, Bozkurt, Kubbealtı Akademi Mecmuası, Millî Işık, Millî Kültür, Töre, Türk Yurdu, Yeni Düşünce, Devlet, Hergün, Ortadoğu, Yeni Sözcü.
Necmettin Hacıeminoğlu’nun çalışmaları, esas olarak beş başlık etrafında sınıflandırılarak sunulabilir: Kitapları; yönettiği yüksek lisans ve doktora tezleri; bilimsel araştırma ve inceleme yazıları; kültür, sanat, düşünce, dil ve edebiyat yazıları; siyasi yazıları.
Türk milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sosyal ve siyasi bakımdan sıkıntılar yaşamasının kaynağını aydınlara, siyasilere ve eğitim kurumlarına dayandıran Hacıeminoğlu, bu sıkıntıların Türk milliyetçisi Ülkücü gençler, aydınlar, siyasetçiler ve milliyetçi eğitim sistemi tarafından çözülebileceğini öne sürer. Ona göre milliyetçilik bir fikir hareketidir ve bu milliyetçi fikir sadece komünizm tehlikesini durdurmakla kalmamıştır. Daha önemlisi, yanlış siyasetin meydana getirdiği “fikir boşluğu”nu da doldurmuştur. Ziya Gökalp’ın ölümünden sonra siyasi otoritenin de müdahalesi ile durdurulmuş olan millyetçilik doktrini, elli yıllık bir duraklama devrine rağmen, hiç zayıflamadağını ve eskimediği görülmüştür.  Aydın ile halk arasında büyük bir kopukluk mevcuttur; Türk aydını ile halkı arasındaki din, kültür, töre, dil, ülkü gibi onları birbirlerine yaklaştıracak ve bir arada tutacak olan tüm manevi bağlar kopmuştur. Eğer fertler veya gruplar arasında bu ruhi bağlar kopmuşsa, o cemiyette artık tam manasıyla bir millet bütünlüğünden bahsedilemez. Halk, aydına karşı “Millî kültürümü, töremi ve dinî inancımı terk etmeyeceğim, ama çağdaşlacağım!” diye cevap vermektedir. Hacıeminoğlu: “Elbette aydın halka yakın, halk gibi, halktan biri olacaktır. Yani aslına dönecektir. Çünkü milletten kopan, uzaklaşan, millete yabancılaşan ve ters düşen odur.” 
Milliyetçilik, bir vasıta değil, gayedir. Metot değil öz ve muhtevadır. Siyasi doktrin değil, bir dünya görüşü ve düşünce sistemidir. Aynı zamanda Hacıeminoğlu’na göre Türk milliyetçiliği bir dünya görüşü ve devlet felsefesi haysiyetiyle, ta Bilge Kağan’dan beri, hiç kesintiye uğramadan sürüp gelmektedir.  Bir fikir ve inanç sistemi olan Türk milliyetçiliği bilgi, kültür ve duygu üzerine kurulur. Milliyetçilik, ne kendisine zıt fikirlere karşı doğmuş bir tepki hareketidir, ne de birtakım “tez”lerin antitezidir. O, bir dünya görüşü ve fikir sistemi olarak başlı başına bir “tez”dir.  Milliyetçilik Türk milletini, sahip olduğu bütün millî değerleri ile beraber, ebediyete kadar yaşatma ve yüceltme ülküsüdür. Kendini kayıtsız ve şartsız bu ülküye adayanlara da milliyetçi denir. Bu ülkü, soyu, tarihi, töresi, dili ve kültürü aynı olup, bugün yeryüzünün çeşitli bölgelerine dağılmış bulunan 300 milyon Türk’ü bölünmez bir bütün olarak görür. Değişik devir ve bölgelerde kurulmuş Türk devletleri ile çeşitli Türk boyları arasında tercihler yapmayı reddeder ve Türk tarihini bir bütün olarak ele alır.  Türk milletini yalnız Türkiye sınırları içerisinde düşünemez. Bir anne, gurbetteki evladı ile yanındaki arasında nasıl bir fark gözetmezse, Türk milliyetçisi de, öyle bugünkü hudutlarımız dışında kalan ırkdaşlarımızla Türkiye Türkleri arasında bir fark görmez. “Gözden ırak olanı gönülden de ırak tutmaz.” 
Necmettin Hacıeminoğlu kime Türk milliyetçisi diyor: “Milliyetçinin durumu, bir dini yaymaya ve insanlığı o nizam üzere kurmaya çalışan velilere benzer. Bugünkü Türk milliyetçilerini, Anadolu’yu manen fetheden Horasanlı alperenlere benzetebiliriz. Böyle bir öncülüğü göze alamayıp da, gönüllerinde millet sevgisi taşıyan ve kendi köşelerinde hizmet edenler, dini bütün bir Müslüman’ı andırır. Onlara da ihtiyaç vardır. Fakat başlarında Ülkücüler yoksa bunlar milliyetçiliğin bayrağını yüceltip göndere çekemezler. Biz ancak ön sıralarda bayrak taşıyan ‘serdengeçti’lere Türk milliyetçisi diyoruz.”
Millî kültür üzerinde çok duran Necmettin Hacıeminoğlu, vatan ve devlete sahip olmanın kültürü muhafaza etmeden geçtiğini söyler; “Vatanı mı terk edersiniz, millî kültürünüzü mü?” deseler buna verilecek cevap şu olmalıdır: ”Her şeyimizi kaybetmeyi göze alırız, fakat millî kültürümüzü asla! Çünkü millî kültür ve töresini muhafaza eden bir millet, hiçbir şekilde vatansız ve devletsiz kalamaz. Hele bu Türk milleti ise. Fakat kültürünü ve töresini terk ederse, eninde sonunda başkalarına köle olur!”  
Atatürk’ü örnek bir aksiyoner şahıs olarak kabul eden Hacıeminoğlu, onu yazılarında hep dile getirmiştir. Hümanizm gibi yaklaşımları övmeyi Batı’nın reklamını yapmak ve bunu Atatürk’e karşı işlenen ihanet olarak kabul eder. Çünkü ta Meşrutiyet yıllarında başlayan Türklüğe dönüş çığrını Atatürk aksiyon hâline getirmiştir. Bir de Atatürk’ün yıllar önce söylediği “Yurtta sulh, cihanda sulh.” prensibini kıyamete kadar devam edecek bir devlet politikası sanan zavallılar vardır. Onlara verilen cevap da şudur: - Atatürk o sözü bizim için değil, düşmanları uyutmak için söylemiştir. Yoksa ne Hatay’ı alırdı, ne de Kerkük Türklerine o tarihi mektubu yazardı. Bilmem anlatabildik mi?
Milliyetçi ve Ülkücü dünya görüşünden hiç taviz vermemiş olan Necmettin Hacıeminoğlu MHP’den senatör adayı da olmuş, fakat seçilememişti.