Millî Eğitim Bakanına Açık Mektup

10 Eylül 2018 13:49 Prof. Dr. Temel ÇALIK
Okunma
2947
Millî Eğitim Bakanına Açık Mektup

Millî Eğitim Bakanına Açık Mektup

Prof. Dr. Temel ÇALIK

Türkiye Cumhuriyeti’nin 75. Millî Eğitim Bakanı olarak göreve başlayan Prof. Dr. Ziya Selçuk, toplumun geniş kesimlerinde önemli bir heyecan yaratmış ve Türk eğitim sisteminin geleceğinin daha aydınlık olacağına yönelik umutların artmasına neden olmuştur. Öncelikle işin ehline verilmesi anlamında liyakatın kamu yönetiminde yoğun bir şekilde tartışıldığı bir dönemde, eğitimde teori ve uygulama boyutuna hâkim olan bir akademisyenin bu makama tercih edilmesi oldukça isabetlidir. Ziya Hoca, üniversitede uzun süre görev yapmış olmasının yanı sıra, kurduğu okullar ve Millî Eğitim Bakanlığında en üst düzey görevlerden biri olan Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı yapması nedeniyle kamuoyunda bilinen ve ilgiyle takip edilen bir eğitimcidir. Göreve başlamasının ardından liyakat, ortak akıl, çağdaş ve bilimsel eğitim kavramlarına yaptığı vurgu ve “Bakan değil gören olacağım.” sözleri ile kendisine olan güvenin artmasına katkı sağlamıştır. Bu açıdan Türk eğitim sisteminin çeşitli problemlerle uğraştığı bir dönemde, bunların rasyonel şekilde çözümüne yönelik önemli bir fırsat yakalandığı söylenebilir.
Türk eğitim sisteminin önemli konularından birisi de millîliktir. Millî Eğitim Bakanlığı, adında millî ifadesi olan iki bakanlıktan birisidir. Bunun anlamı eğitimin, milletin tamamının istek, ihtiyaç ve beklentilerini karşılaması ve toplumda ortak bir değer olarak kabul edilmesidir. Eğitimde başarı ancak, millîlik özelliğinin korunarak, evrensel değerlere ulaşıldığı ölçüde gerçekleşebilir. Sayın Bakan, eğitimin öncelikle evrensel ilkeler çerçevesinde düzenlenip, millî bir karakterle inşa edileceğine yönelik ifadeleriyle Türk eğitim sisteminin millîleşme ve evrenselleşme süreçlerinin dengeli bir şekilde yürütüleceği yönünde irade beyan etmiştir.
Eğitim sistemimizin varlık sebebi şüphesiz öğrencilerdir. Eğitime ayrılan maddi kaynaklar, makro ve mikro düzeyde üretilen politikalar, merkezî ve yerel teşkilatta alınan kararlar ve yasal düzenlemeler sonuç olarak mutlu ve üretken bireyler yetiştirme amacına hizmet etmelidir. Bu anlamda öğrencinin mutlu ve başarılı olmasına doğrudan veya dolaylı olarak katkı sağlayacak düzenlemelerin yeni dönemde daha belirgin olması beklenmektedir. Okulların fiziksel yapıları ve mimari özellikleri, müfredatı oluşturan içerikler ve öğretim yöntemleri, öğretmenlerin yetiştirilmesinde kullanılan modeller her zaman öğrencilerle ilişkilendirilerek tasarlanmalıdır.
Türk eğitim sistemi açısından önemli bir sorun alanı da öğretmenlerin yetiştirilmesi, istihdamı ve işbaşında sürekli mesleki gelişimlerinin sağlanmasıdır. YÖK tarafından yeniden düzenlenen eğitim fakültesi programları, eğitim bilimleri derslerinin ve seçmeli derslerin artırılması bakımından önemlidir. Bu süreçte eğitim fakültelerinin okullarla daha yoğun ve etkili iş birliği olanaklarının sağlanması, uzmanlaşma ve mesleki gelişimin sağlanması bakımından önem taşımaktadır. MEB Eylem Planı çerçevesinde öğretmenlerin lisansüstü eğitime teşvik edilmesi mesleki gelişim açısından olumlu bir adım olarak görülmektedir. Bununla birlikte yeni Bakan’ın öğretmenlere yönelik söyleminin, isteklendirici ve cesaretlendirici olması öğretmenler tarafından ilgiyle karşılanmıştır.
Bilimsel gelişmeler çerçevesinde okulların kendi sosyoekonomik gerçekleri dikkate alınarak geliştirilmesi giderek yaygınlık kazanmaktadır. Gelişmiş ülkelerin eğitim sistemleri dikkate alındığında eğitimin kalitesini değerlendirme, denetleme ve geliştirme açısından önemli bir mesafe alındığı görülmektedir. Okulların başarı, risk ve potansiyelleri dikkate alınarak yapılacak bir tanılama çalışması sonucunda, okulun örgütsel ve yönetsel kapasitesinin geliştirilmesi gerekmektedir. Bu yaklaşım için öncelikle eğitim yöneticiliğinin profesyonel bir meslek olarak görülmesine ve okulların topluma hesap verebilen kurumsal yapıya kavuşturulmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Eylem Planı’nda yer alan “Eğitim yöneticiliğinde profesyonel sisteme geçilecek.” ve “Her okulun kendi şartları içinde geliştirilmesini sağlamak için kriterler belirlenecek, destekler buna göre sağlanacak.” ifadeleri uzun süredir çözüm bekleyen sorunlar açısından umut vadetmektedir.
Millî eğitimde devrim niteliğinde bir başka karar ise veriye dayalı karar alınacağının ifade edilmiş olmasıdır. Veriye dayalı olarak alınan kararların en önemli özelliği ölçülebilir olması ve beklenen sonuçlar elde edilemediğinde nerede hata yapıldığının açık bir şekilde ortaya konulabilir olmasıdır. Bu anlamda uzun süredir bilişim teknolojilerinin etkin bir şekilde kullanılmasıyla bakanlık bünyesinde sistematik veri toplanabilmesi mümkün olmuştur. Örneğin e-okul verileri bugüne kadar rutin bir iş ve işlem olarak ele alınmış ve okulların geliştirilmesi amacıyla kullanılmamıştır. Yeni dönemde çeşitli veri kaynakları kullanılarak eğitim sisteminin etkili bir değerlendirmesi ve buna göre düzenlenmesi önemli bir adım olacaktır.
Eğitimde gerçekleşen değişimlere uygun olarak çözüm bekleyen birçok sorun alanından bahsedilebilir. Bunun yanında henüz ön görülemeyen birtakım yeni sorun alanlarıyla da yakın gelecekte karşılaşılması muhtemeldir. Bu açıdan eğitimin uzun süredir çözüm bekleyen ve karmaşık sorunlarına ilişkin ortaya konacak çözüm uygulamalarının sonuç vermesi için genellikle zamana ihtiyaç duyulmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin eğitim tecrübesi söz konusu sorunların aşılmasını mümkün kılacak kadar köklüdür. Ehil kadroların işbaşına getirilmesi ile birlikte kısa sürede toplumun geneline yayılan ümit ve heyecan dalgası eğitime ilişkin beklentileri de yükseltmiştir. Milletlerin gelişmişlik düzeylerinde önemli bir etken olan eğitim sistemi, Türkiye Cumhuriyeti’nin sürdürülebilir kalkınması açısından tek çıkış yoludur. Türk çocuklarının kaliteli eğitim olanaklarına kavuşmaları için toplumun her kesimine belirli sorumluluklar düşmektedir. Bu açıdan eğitimde yeni dönem Millî Eğitimin millî seferberlik olarak ele alınacağı, bütün paydaşların yapıcı eleştiri ve diyalog ile sürece katkı sağlayacağı bir yenileşme olarak görülmesi yerinde olacaktır.
Bütün bunlar dikkate alındığında, yeni Bakan’ımızın bu süreçleri başarıyla yöneteceğine inancımız tamdır. Sayın Selçuk, Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.” ifadesinde yer aldığı şekliyle Türk milletinin, Millî Eğitim Bakanlığından beklentilerini karşılayacak bilgiye ve birikime sahiptir. Bürokrasinin bazı problemlerini aşma konusunda da güçlükle karşılaşmayacağına inanmaktayız. Türk toplumunun üzerine düşen görev, ömrünü eğitime adamış bir Bakan’a çalışmalarında destek olmaktır. Ancak bu şekilde Türk eğitim sisteminde başarıya ulaşılabilir.