Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL: "RUSYA HAYATININ EN BÜYÜK HATASINI YAPTI"

15 Ocak 2016 19:01 Evin GÖKTAŞ
Okunma
2776
    Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL: RUSYA HAYATININ EN BÜYÜK HATASINI YAPTI


 
Uluslararası İlişkiler Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol, "Türkiye, Rusya'nın hem devlet olarak güvenliğinin bir sigortasıydı hem de Avrasya Birliği Projesi'nin geleceği açısından önemli bir partnerdi. Fakat Rusya hem bu sigortayı hem de partnerini kaybetti. Aslında Rusya şunun farkında değil: Rusya, Suriye ve Irak'ta tamamen bitecek. Rusya’nın şu anda yaptığı bir intihardır." dedi.
 
Evin GÖKTAŞ - Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol, sınırımızı ihlal eden savaş uçağının düşürülmesinin ardından Türkiye ile Rusya arasında bir süreden beri yaşanan krizi değerlendirdi.
Erol, "Rusya, Türkiye'ye karşı hayatının en büyük hatasını yaptı. Suriye ve Irak'ta tamamen bitecek olan Rusya’nın şu anda yaptığı bir intihardır." dedi.
Dergimizin konuyla ilgili sorularını cevaplayan Erol, "Bu kriz, ‘Bir musibet bin nasihatten iyidir.’ düsturunca hem Türkiye hem de Türk dünyası açısından çok daha önemli gelişmelere gebe. İnşallah Türk dünyasının bu arzu ettiğimiz ‘Dilde, fikirde ve işte birlik.’ bağlamında doğuşuna önemli hazırlayacaktır." görüşüne yer verdi.
 
- Türkiye ile Rusya arasındaki bu kriz sizce neden çıktı?
Türk-Rus ilişkilerine bakıldığında son dönemde yaşananlar, arzu edilmemesine rağmen kaçınılmaz olarak karşımıza çıktı. Çünkü Türkiye ve Rusya'nın tarihsel coğrafyalarına ve genişleme alanlarına bakıldığında, bu iki gücün birlikteliğinin bir anlamda zoraki bir birliktelik olduğu bir kez daha ortaya çıkmış oldu. Buradaki temel sorun şu: Türk-Rus ilişkilerine bakıldığında öncelikle Türkiye ve Rusya arasında üst kimlik ve ideolojik zeminin tesis edilememiş olması, ikili ilişkilerin istikrarlı ve sağlıklı bir şekilde devam ettirilmesini engelledi. Her iki ülke açısından önlerindeki en büyük engel bu... Ortak üst kimlik ve ideolojik zemin oluşturulamadığı için, ilişkiler de bir türlü kurumsallaştırılamadı. Her ne kadar bununla ilgili Avrasya İş Birliği Eylem Planı’na 2001'de taraflar imza atsa da 2010'da bunu Üst Düzey İş Birliği Konseyine taşısa da bu, Türk-Batı ilişkilerindeki gibi sağlam bir kurumsal yapıya ve ideolojik bir zemine oturtulamadı. Dolayısıyla Rusya, yakın çevresindeki genişleme politikalarına kaba güce dayalı olarak ağırlık verince kaçınılmaz olarak Türkiye'nin çıkarlarına ters düştü. Türkiye de kırmızı çizgilerini birkaç defa Rusya'ya hatırlatmasına rağmen Rusya bunda ısrar edince kriz kaçınılmaz hâle geldi."
 
- Peki bundan sonra ne olabilir?
"Açıkçası tablo şu: Rusya bana göre hayatının en büyük hatasını yaptı. Çünkü Türkiye, Rusya'nın hem devlet olarak kendisinin güvenliğinin bir sigortasıydı hem de Avrasya Birliği Projesi'nin geleceği açısından çok önemli bir partnerdi. Fakat Rusya, hem bu sigortayı hem de bu partnerini kaybetti. İkincisi; süreç eğer arzu ettiğimiz gibi çok kontrollü şekilde devam ederse Avrasyacılık, Rus Avrasyacılığından Türk Avrasyacılığına doğru gidiyor. Yani Türkiye’nin önünde tarihî bir fırsat var. Bugün Rusya'nın kaba güce dayalı bu çıkışı ve dış politika anlayışıyla Çarlık Rusya’sını ve Sovyet Dönemi'ni andıran uygulamaları, bugün Türk dünyasını kendi içinde daha etkin bir işbirliğine itmiş vaziyette. Eğer Rus tehdidi bu denli ön plana çıkmasaydı belki Türk dünyası birlik arayışı noktasında bu kadar çok rahatsızlık duymayacak ve zamana yayacaktı. Fakat Rus tehdidi, şu an Türk dünyasındaki birlik ve dayanışma arayışlarını artırmış vaziyette. Burada özellikle Türkmenistan ve Azerbaycan'ın, hatta çok ön plana çıkmasa da Özbekistan'ın mevcut duruşları Türk dünyası ve Türkiye'nin geleceği adına oldukça önemli…
 
- Bu durumda Türkiye'nin nasıl bir politika yürütmesi gerekiyor? 
Burada Türkiye açısından iki önemli köprü başı var. Biri Azerbaycan, diğeri Türkmenistan. Dolayısıyla Türkiye'nin, bundan sonra izleyeceği siyasette her hâlükârda Türk dünyası üzerindeki varlığını devam ettirebilmesi için iki sacayağını her şeye rağmen müdafaa etmelidir. Rusya'nın buradaki baskılarını bertaraf etmeye yönelik olarak Batı'yı da gerekirse yanına alacak şekilde bir denge politikası yürütmelidir. Bundan sonraki süreçte Rusya'nın Türk dünyasına yönelik baskılarının artırması kaçınılmazdır. Süreç, Türk dünyasının bağımsızlığını hedefleyerek tehdit altına alan bir süreç… Bundan dolayı Türkiye'nin, bu realiteyi göz önüne alarak bölgeye yönelik daha rasyonel ve bölgede Rusya'yı caydırıcı kararlı politikalar uygulaması lazım. Mümkün mertebe Rusya da Suriye ve Irak'ta kendisine yönelik tehditleri bertaraf etmeye yönelik bir politika izleyecektir.
 
- Rusya, Irak ve Suriye'de nasıl bir politika izliyor?
Aslında Rusya şunun farkında değil. Suriye ve Irak'ta, Rusya tamamen bitecek. Şu anda yaptığı da bir intihardır. Buradaki politikalarını uzun süre devam ettirecek güce sahip değil. Bu politikalarını devam ettirecek iktisadi ve mali anlamda bir kapasitesi yok. Nasıl ki Rusya, Bolşevik İhtilali ve Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği'nin dağılması ile neticelenen bu iktisadi buhranın getirdiği bir takım sorunlarla karşı karşıya kaldıysa, bundan sonraki süreçte de mevcut tavrını devam ettirmesi hâlinde üçüncü defa böylesi bir sona gebe.
 
- Türkiye'nin izlediği politikayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Benim gördüğüm husus, şu an gerek Batı gerekse Türkiye zamana oynuyor. Rusya ile açıktan bir çatışma ortamına girmeden Rusya'nın kendi kendisini imha etmesini bekliyor. Bana göre Türkiye'nin şu andaki politikası doğru. Açıktan çatışmaya girmeye gerek yok. Zaten Rusya'nın istediği bu… Batı da bunun farkında. O yüzden Rusya'nın oyununa gelmek istemiyorlar. Bunun yerine dolaylı savaş yöntemleriyle Rusya'yı mali anlamda içinde çökertecek ve sosyoekonomik anlamda birtakım sorunlara yol açabilecek bir politika izliyorlar. Zaman aslında Türkiye'nin ve Batı'nın lehine işliyor. Burada özellikle Türkiye'nin dikkat etmesi gereken husus, Rusya ile açıktan bir savaşa girmemektir. Sonuçta Rusya da Rus halkı da bize lazım… Türkiye'nin, Avrasya'da güçlü olabilmesi için partnerlere ihtiyacı var. Türk ve Rus halklarının bu konudaki ortak geçmişine ve özelliklerine bakalım. Türkiye'nin, Türkler ve Ruslar arasında tarihî düşmanlık yerine şu anki Putin ve benzeri liderlerin -ki tarihte Stalin de ciddi anlamda bu hatayı yapmıştı- yaptığı politikaları hatırlatarak hatta 1854-1856 Kırım Savaşı sırasında Rus çarının yaptığı hataları devamlı şekilde gündeme getirerek kamu diplomasisi izlemesinde fayda var. Yani Rusya'nın yaptığı hataların, Türkiye'yi Batı'ya doğru ittiği ve bu liderlerin yaptığı aptalca hatalardan dolayı Türkler ve Ruslar arasında derin uçurumların açıldığı tezini işlemesi gerekiyor. Tahmin ediyorum ki Rus halkı da bunu anlayacaktır. Rus halkı liderlerini daha fazla sahiplenmeyecektir. Çünkü Rus tarihî bunun birçok örneği ile doludur.
 
- Rusya'daki demografik yapıdan dolayı Türkiye lehine gelişmeler olabilir mi?
Rusya'ya bakıldığında zaten önemli bir kısmı Türk ve Müslüman halklardan oluşuyor. Dolayısıyla Rusya'nın demografik yapısı; tarihsel ve coğrafi ortak geçmiş de göz önünde bulundurulduğunda, aslında Türkiye'nin lehine bir tabloyu ortaya koyuyor. Bu krizi başarılı bir şekilde atlatabilmesi durumunda Türkiye'nin tarihsel ve coğrafi derinliği, Türk dünyasında ağırlıklı olmak suretiyle yeniden şekillenecek. Aslında Türkiye, Osmanlının ve aynı zamanda Büyük Selçuklunun mirasına bir anlamda sahip çıkmak suretiyle bu coğrafyadaki boşluğu doldurabilecek bir ülke olarak karşımıza çıkıyor. Burada Türkiye'nin, bunu bir abilik ve liderlik duruşunda değil de söylem ve eylem bazında bir anlamda hissettirerek ortaya çıkmasında fayda var. Diğer kardeş ülkelerle olan ilişkilerimizin eşit ve dengeli bir şekilde götürülmesi her halükârda kazancımıza olacaktır. Bu kriz, "Bir musibet bin nasihatten iyidir." düsturunca hem Türkiye hem de Türk dünyası açısından çok daha önemli gelişmelere gebe. İnşallah Türk dünyasının bu arzu ettiğimiz “Dilde, fikirde ve işte birlik.” bağlamında doğuşuna zemin hazırlayacaktır.