BİR OLMAK VAKTİDİR

21 Kasım 2015 11:45 Sinan ATEŞ
Okunma
2102
BİR OLMAK VAKTİDİR

 
 
Her şey, dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 9 Mayıs 2009 tarihinde Prag’dan Ankara’ya dönüş yolunda adını koyduğu “İster terör ister güneydoğu ister Kürt meselesi deyin; bu, Türkiye’nin en önemli meselesidir ve mutlaka halledilmelidir.” demesiyle başladı. Şeyh Galip’in şu dizeleri insana bakışımızı ortaya koymaya yeter de artar:
“Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen”
 (Kendine hoşça bak; sen âlemin özüsün. Sen varlıkların göz bebeği olan insansın.)
Netice itibarıyla “İnsani olan hiçbir şey, bize yabancı değildir.”
Şöyle bir düşünün, biz ne zaman bu hâle geldik? Biz bundan 13 yıl önce kimsenin etnik kökenini yahut inancını sorgulamaz, irdelemezdik. Hangi ara toplum bu kadar kutuplaştı? Bu konu, sosyolojinin ilgi alanı ve mutlaka incelenip gerekli tedbirler alınmalı. İzmir'de Kürt olduğu için dükkânları yakılan ailenin oğlu Gökhan Çakır şehit oldu. Ağıtlar Kürtçe yakıldı. Abisi "Biz hain değiliz." dedi.
10 Ekim 2015’te başkent Ankara’da bir felaket yaşandı. Terörist, ülkemizin kalbini hedef aldı. Yaşanan bombalı saldırıda 102 insanımız hayatını kaybetti. Bu saldırı açıkça Türkiye’ye ve toplumsal birliğimize yapıldı. Ne yazık ki sosyal medya başta olmak üzere bu kanlı saldırıya sevinenleri ya da bunun üzerinden intikam çığlıkları atanları müşahede ettim. Aziz milletim adına üzüldüm.  Bu topraklarda yaşayan her insanı yüce Allah’ın kutsal bir emaneti olarak gören, insanı yaşat ki devlet yaşasın inancına sahip bu necip milletin hiçbir ferdi bu alçakça saldırı karşısında sevinemez. Bırakın sevinmeyi kahrolur. Bu vatan bizim ve biz birlikte Türkiye’yiz.
Maalesef bu konuda Türk milliyetçisi olduğunu ifade eden kişilerin de benzer davranışlarına şahit oldum. Bunların yönlendirilmiş kişiler aracılığıyla maniple edildiklerini düşünüyorum. Türk milliyetçileri doğru kaynaklardan beslenmediğinde, doğru çatı altında buluşmadığında kardeş kavgasını kışkırtan bu ucubeliklere kanabiliyor.
Şayet buradaki vatandaşların PKK’lı olduğu iddia ediliyorsa –ki öyle olmadığı aşikâr- Kürt ve PKK ayrımını net şekilde yapalım. Her Kürt, PKK'lı değildir. Ülkücü Hareket son dönemlerde Kürt karşıtlığı üzerine konumlandırılmaya ve bu yöne sevk edilmeye çalışılmaktadır. Ülkücü Hareket öncelikle hiçbir şeyin karşıtlığı ile ifade edilemez. Kürt karşıtlığı ise var oluşuna ve fikriyatının temellerine aykırıdır. Oyun aynı oyun ancak figüranlar değişiktir.
MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli diyor ki:
“Türk milliyetçiliği ülküsü, Türk milleti kimliğinde birleşerek millet olgusuna birlikte vücut veren tüm vatandaşlarımızı bir bütün olarak kucaklamaktadır.
Türk milliyetçiliği etnik, ırkçı, ayrımcı ve bölücü tahriklere ve tuzaklara karşı Türkiye Cumhuriyeti’nin koruyucu kalkanıdır.
Millî kimliğimizin ve birliğimizin temeli ve birleştirici tutkalı olan bu milliyetçilik anlayışı, Türkiye’nin mayasıdır.
Türk milliyetçiliği, ırkçılık, etnik nefret ve düşmanlık üreten ve bunlardan beslenen değil, tam tersine bu insanlık dışı duyguları mahkûm eden milli şuurun adıdır.
Bu bakımdan, ‘iç düşman yaratma ihtiyacı’ ve ‘biz ve ötekiler’ gibi kurgu ve kavramlar Türk milliyetçiliğine uzak ve yabancıdır.”
Toplumu biz ve ötekiler mesabesine getirenler bellidir, bu anlamda maalesef toplumun geldiği nokta da uçurumun kenarıdır.
Milletimizin ve devletimizin etrafındaki ihanet çemberi, Türkiye’yi parçalamayı amaç edinmiş güçler tarafından her geçen gün daraltılmaktadır. Türk milleti ise tehlike yaklaştıkça birbirine daha bir kenetlenmeli ve bölücülerin yüzünde patlamak üzere her bir parmak yumruk olmak üzere birleşmelidir.
Dün, Osmanlı Devleti’nden kanla kopardıkları topraklarda 50’den fazla ülke kurdurtanlar; daha sonra nasıl bunların yer altı ve yer üstü kaynaklarını sömürdülerse, egemenlik haklarına ipotek koydularsa, rahat bir hayat yaşarlarken onları bağımsız görünen köleler hâline getirdilerse sanmaktalar ki bugün de Türkiye’den bir vatan parçası kopartabilecekler ve kopardıkları parçayı da afiyetle yiyebilecekler.
Levent Gültekin, İslamcıların iktidarla imtihanını anlatıp İslamcılık öz eleştirisi yaptığı kitabı “Şatafatlı Mağlubiyet”te şöyle diyor:
“Muhalif olana düşman gözüyle bakmayı, zihnimize adeta nakşettiler.  En küçük bir fikrî ayrılığında karşımızdakine ‘düşman’, ‘vatan haini’ damgası vurmaktan imtina etmiyoruz.  Bundan dolayı ne acılarımız ortak ne de sevinçlerimiz. Ne millet olabildik ne de devlet.  Ne dünyaya gururla sunacağımız bir değerler bütünü oluşturabildik ne de onurla taşıyacağımız ortak bir kimlik.” Bahsi geçen kitabın çokça eleştirisi yapılabilir, katılmadığım çok fazla yer var ancak yazımın konusunu teşkil etmediği için konuyu başka bir yazımıza yahut okuyucunun takdirine bırakıyorum. Gültekin’in yukarıda iktibas etmiş olduğum kitabının ilgili kısmına AKP öznesiyle katılmamak elde değil.
Düşman askerine su veren bir milletten, kendi milletine mensup olanların öldüğüne sevinen bir topluma resmen evrildik, millet olarak kodlarımızla oynandı. Bu tehlikeli gidişe dur demek gerekir. Artık ne kaybedecek tek karış toprağımız ne de bir insanımız vardır. Millî, dinî ve insani ideallere bağlı bir milletin, asırlarca, nasıl bir cihan hâkimiyeti mefkûresine erişerek yükseldiğini, "nizamıâlem" davası ile başka milletlere ne derece adalet ve nizam getirdiği unutulmamalıdır.
Milliyetçilik milletin menfaatlerini her şeyin üzerinde tutan bir fikir sistemidir. Milletimizin birlik ve beraberliğine kastedenlere elbette müsaade etmeyeceğiz.
“Özlediğimiz baharlar vardır. Soyca, sopça, ümmetçe özlenen baharlar…”
Milletin özlediği baharlara vasıl olmak için kışı, hazanı, kini, nefreti bir kenara bırakıp bir olmak vaktidir.