OKTAY ÖZTÜRK: "ATATÜRK'Ü EN İYİ ANLAYAN TÜRKEŞ, TÜRKEŞ'İ DE EN İYİ ANLAYAN BAHÇELİ'DİR"

18 Haziran 2018 14:42 Evin GÖKTAŞ
Okunma
1336
OKTAY ÖZTÜRK: ATATÜRKÜ EN İYİ ANLAYAN TÜRKEŞ, TÜRKEŞİ DE EN İYİ ANLAYAN BAHÇELİDİR

OKTAY ÖZTÜRK: "ATATÜRK'ÜEN İYİ ANLAYAN TÜRKEŞ, TÜRKEŞ'İ DE EN İYİ ANLAYAN BAHÇELİ'DİR"

MHP Genel Başkan Yardımcısı ve Mersin Milletvekili Oktay Öztürk, "Bugün de ortaya çıkan tabloya baktığımız vakit bir şey ortaya çıkıyor ki Devlet Bey, bugünü dünden hazırlamış ve bugün de yarınların hesabını yapıyor. Dün kale almadıkları düşünceleri bugün bir bir ortaya çıkıyor. Aklı başında insanlar bu gerçekleri gördükleri vakit  ‘Eyvah!’ diyorlar. Bana göre, şu karmaşada Rabb'im onu milletimiz için bir şans olarak bulundurdu.” dedi.

EVİN GÖKTAŞ

YENİ DÜŞÜNCE -  Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel BaşkanYardımcısı ve Mersin Milletvekili Oktay Öztürk, merhum Başbuğ AlparslanTürkeş'i anlatmanın ve onu tarif etmenin çok zor olduğunu ifade ederek,"Ömründe hiç bal yememiş bir insana balı nasıl anlatabilirsiniz ki?Başbuğ'u anlatmaya kalkarsanız acze düşersiniz. Ne kadar mükemmel anlatırsanız anlatın büyük bir kısmı eksik kalır." dedi.

Bu yıl 100. doğum yılı olması sebebiyle dergimize Türkeş hakkında değerlendirmelerde bulunan  Öztürk, "Mustafa Kemal Atatürk'ü en iyi anlayan Alparslan Türkeş, Alparslan Türkeş'i de en iyi anlayan ve onu yaşatmaya çalışan da Devlet Bahçeli'dir." diye konuştu.

Öztürk, politikaya nasıl girdiğini, Alparslan Türkeş'le nasıl tanıştığını ve onunla ilgili hatıralarını anlatırken, şimdiye kadar hiç bilmediğimiz birçok şeyi de ilk kez öğrenmiş olduk.

"Yıl 1991. Bir arkadaşım beni aradığı vakit, o zaman Milliyetçi Çalışma Partisi tabii. Okulum daha yeni bitmişti ve biraz da odönemde büyük sıkıntılar yaşadık. Annem sakat kaldı. Hapishanede olduğumuzdan dolayı elimiz kolumuz ulaşamadığı için yanlış bir teşhis ve başarısız bir ameliyatla annemi sakat bıraktılar. Hastane süreci bizi çok yordu. Dönüp Erzurum'a gittim. Erzurum'da dershane ve özel okulumuz var. Erzurum'da hem görev hem de avukatlık yapmayı düşünüyordum. Bir arkadaşımız aradı.'Erzurum'dan milletvekili adayısın.' diye. Arkadaşıma bu konuda bir hazırlığımın olmadığını belirttiysem de bunun bir görev olduğunu söyledi.'Başımız üzerine.' dedik ve müracaatımızı yaptık. Sonra bir ittifak olayı çıtı.Erzurum iki bölgeydi. Genellikle bizim ağırlığımız birinci bölgedeydi, ikinci bölge ise 'yok' hükmündeydi. Genel merkez tarafından görevlendirilen iki arkadaşımız birinci bölgeye kontenjan olarak konulunca, bize ikinci bölge kaldı. İkinci bölgeyi de kimse istemiyor. Sadece bir kişinin müracaatı olmuş.Arkadaşlarımız ikinci bölgeye bizi yazdılar. Oradan da tercihle geldik. Böylece rahmetli Başbuğ’umuzla mesai birliğimiz başladı."

ÜÇ DİPLOMAM VARDI AMA ASIL DİPLOMAYI BAŞBUĞ’UMUZLA YAPTIĞIMIZ MESAİ İLE ALDIK

Öztürk, üç ayrı üniversiteye ait diplomasının olduğunu hatırlatırken, "Ama biz asıl diplomayı merhum Başbuğ’umuzla yaptığımız mesai ile aldık. Hem kendimizi yeniden bir değerlendirmeye tabi tuttuk hem eksiklerimizi bir ayna gibi bize gösterdi. Böylece kendimizi tamamlama noktasında onun rehberliği büyük rol oynadı." ifadesine yer verdi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile tanışıklığının da1969'lu yıllara dayandığını söyleyen Öztürk, o yıllara ilişkin hatıralarını şöyle anlattı:

"Biz Ankara Hukuk Fakültesinden mezun olup Erzurum'a gittikten sonra her yıl Ankara'ya gelirdik. Ankara’da da iki fiks ziyaretimiz olurdu. Bir, Sayın Muharrem Şemsek'i ziyaret ederdik. Çünkü o bizim devre arkadaşımızdı. Tabii kendisi çok büyük bir saldırıya maruz kaldı ve büyük sıkıntılar yaşadı. Onu ziyaret etmek her Ülkücünün yerine getirmesi gereken vecibe olarak görüyordu. Şu anda da kendisiyle zaman zaman görüşüyorum. İkinci olarak da Devlet Ağabey’e uğrardık. Ona mutlaka bir şekilde ulaşırdık. Kafamıza takılan soruların cevaplarını bulurduk. Onu dinlerdik ve rahatlardık. Oradan hareketle gelecekte neler olabilecek bunları alır götürürdük ve anlatırdık.Başbuğ’umuz bizi, 1992-1993'te Ocaklardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olarak Başkanlık Divanında görevlendirdi. Rahmetli oluncaya kadar bu görevime devam ettim. Başbuğ’umuzla çalışmak, onu tarif etmek biraz zor. O ancak yaşanılır.Ömründe bal yememiş bir insana balı nasıl anlatabilirsin ki? Başbuğ’umuzu anlatmaya kalkarsanız acze düşersiniz. Ne kadar mükemmel anlatırsan anlat büyükbir kısmı eksik kalır."

ONDAN KARARLILIĞI,DİRAYETİ, SAĞLAM İRADE VE AZMİ ÖĞRENDİK

Öztürk, "Merhum Başbuğ’umuzdan kararlılığı, dirayeti,sağlam irade ve azim sahibi olmayı öğrendik. Azmin neler getirebileceğini öğrendik. Çünkü hiçbir zaman o hayallerinin oyuncağı olmadı, ihtiraslarına da esir olmadı. Çünkü şahsi bir ihtirası yoktu. Onun ihtirası devlet ve milletin bekası yönündeki ihtirasıydı ve onu da mutlaka gerçekleştirdi." dedi.

Ülkücü Hareketin bir handikabının olduğunu ifade eden Öztürk,bu konuya şöyle açıklık getirdi:

"Ülkücü Hareket kuruluşu ve beslendiği kaynak itibarıyla ülke ve millet menfaatine hor bakanların, ters düşenlerin karşısındadır. Yokluğumuzu hedef alan oyunların karşısındadır. Birlik ve beraberliğimizi bozmaya ve ortadan kaldırmaya çalışan düşüncelerin karşısındadır. Bu coğrafyayı bize dar etme düşüncesinde olan ve bu coğrafyada menfaati olanların karşısındadır. Türk milletinin menfaatine olmayan hiçbir şey Milliyetçi Hareket Partisi engelini aşamaz. Milliyetçi Hareket Partili olmanın böyle bir mesuliyeti vardır. Milliyetçi Hareket Partisini klasik milliyetçi patilerden de ayırmak lazımdır. Bugün itibarıyla dönüp herhangi bir partiliyle konuşun bir de Milliyetçi Hareket Partili, bir Ülkücü ile konuşun. Hiçbirinin bizdeki gibi bir hikâyesi yoktur. Sözde 'Ülkücüyüz, milliyetçiyiz,vatanseveriz, vs.' derler. Fakat Ülkücülük apayrı bir şeydir. Ülkücülük, o milliyetçiliği ve vatanseverliği kendisine dert eden insandır. Yeri geldiğinde bu duygular için gözünü kırpmadan her şeyini feda edebilecek kadar bu işlerle haşır neşir olmuş insandır."

BAŞBUĞ’UMUZU EN MÜKEMMEL ÖĞRENCİLERİNDEN BİRİSİ DEVLET BEY'DİR

MHP Genel Başkan Yardımcısı Oktay Öztürk, "Rahmetli Türkeş bize bunları öğretti. Sadece konuştuklarını dinlemekle değil, onunyanında nefes alırken bile eğitilmiş oluyordunuz." diye konuştu.

Türkeş'in çok öğrencilerinin olduğunu kaydeden Öztürk,onunla ilgili anlatım ve değerlendirmelerini şöyle sürdürdü:

"Hepimiz onun öğrencileri idik, ama Sayın Genel Başkan’ımızın mesaisi bizden çok önce başlamıştır. Hepimiz o okulun öğrencileriyiz.  Başbağ’umuzun rahlei tedrisinden geçtik. Başbuğ’umuzun en mükemmel, en iyi öğrencilerinden, onu en iyi anlayanlardan birisi Devlet Bey'dir. Merhum Başbuğ’umuzun,1940'lı yıllarda yani 1944'te tabutluklarda olduğu andan itibaren kafasında şekillenen bir düşünce var. Bu coğrafyanın çok netameli bir coğrafya olduğunubiliyor. Bin yıldır bu topraklarda şimdi ortaya çıkıyor ki bin yılın ötesi devar. Bu topraklarda eğer ayak diremiş isek bunun sebeplerini ve esprisini kavramış. Çünkü o kadar çok ayaklarımızın altında medeniyet var ki. Bir medeniyet ortaya çıkıyor, kazdığınız zaman onun altından başka bir medeniyet,onun altında daha başka bir medeniyet çıkıyor. Bu topraklar seçilmiş topraklar.Bu topraklara sahip çıkan millet de seçilmiş bir millettir. Bu topraklarda Türk milleti olarak ömrümüzün daim olması için neler gerektiğine kafa yormuş.Hatırlayın o günlerde birisi barajlar kralı idi, birisi gümüş motoru icat etmişti.Başbuğ ise her şeyin temelinde insan olduğunu, en büyük yatırımın da insana yapılan yatırım olduğunu görerek bu coğrafyada namerde muhtaç ve yok olmamak için, yetişkin insan unsuruna ihtiyaç olduğunu görerek bütün yatırımını insanlığa yapıyor. Ülkü Ocakları da böyle ortaya çıkıyor. Ülkü Ocakları âdeta bu milletin korunma ve korumu mekanizması. Bu milletin varlığını idame ettirecek, yeri geldiğinde tehlikeye düştüğü vakit, tehlikeyi herkesten önce görebilecek, yeri geldiği vakit muasır medeniyet seviyesine taşınabilmesi için en yetişmiş, en güzide insanların içerisinden çıktığı bir topluluk olmak mecburiyetinde idi. Ülkü Ocaklarını böyle kurdu."

ÜLKÜCÜLERİN 26 KASIM'DAKİ TABLOSU SADECE BUZ DAĞININ ÜSTÜ

Oktay Öztürk, “100. doğum yılında Başbuğ Alparslan Türkeş”ve “3. Türk Gençlik Kurultayı”nda on binlerce Ülkücünün Ankara'da yaptığı görkemli kurultayını da değerlendirdi.

Genel Başkan Olcay Kılavuz'un öncülüğünde önce Başbuğ Alparslan Türkeş'in kabrini sonra da Anıtkabir'i ziyaret eden Ülkücülerin, tarihî bir güne imza attığını vurgulayan Öztürk, "26 Kasım 2017 Pazar günü gördüğümüz o tablo, Başbuğ’umuzun Ülkü Ocakları diye kuşaktan kuşağa gidecek bir eser bıraktığını ortaya koydu." diye konuştu.

Bu tablonun ancak 19 Mayıs, 23 Nisan ve 29 Ekim gibi özel günlerde bütün devlet ricalinin bir araya gelmesi hâlinde görülebildiğini kaydeden Öztürk, 3. Gençlik Kurultayı ile ilgili şu değerlendirmelerde bulundu:

"O gün polis kayıtlarına göre 140 bin kişi var. Bu sadece buz dağının üstü. Artık Ülkücüler tehlike olduğu vakit, dara düşüldüğü vakit, bu milletin kavgasını verebilecek cesarette olabildikleri gibi, bu milleti yüceltebilecek, bu milleti sevk ve idare edebilecek donanıma da sahip oldukları tüm dünyaya gösterdiler. Milliyetçi ve Ülkücülerin beslenme kaynağımız Atatürk'tür.'9 Işık'la, Mustafa Kemal Atatürk'ün kafasında şekillenen 'Altı Ok'un ham hâline baktığınız vakit, ikisi arasında bir fark yoktur. Biz Türk milliyetçisiyiz. En büyük Türk milliyetçisi de Mustafa Kemal Atatürk'tür.Mustafa Kemal Atatürk'ün hatıraları, düşünceleri başucu kitabımızdır. Bireysel olarak her sıkıntıya düştüğümüz vakit ona başvururuz. Başbuğ’umuzun bir konuşmasında bize tavsiyesi idi. 'Sıkıntılı bir anım olduğu vakit kalkar bir abdestalır ve müsaitse iki rekât namaz kılarım.' derdi. Biz bunları yaparız. AmaTürkiye'nin başındaki gaileleri iyice görebilmek ve çözüm üretebilmek için de Mustafa Kemal Atatürk'ün yaşadığı dönemi mutlaka tekrar tekrar okuruz. O,dünyaya parmak ısırtmış bir insan. O, dünyada burnu yere düşse almayacak olan İngiliz Başbakanını kıskandırmış bir insan. Adam neredeyse isyan ediyor.'Mustafa Kemal Atatürk, bu asırda ve bu dünyada yaşayacaksa beni niçin yarattın?' diye isyan edecek noktaya gelmiş. Çünkü her yüzyılda bir dâhi geliyor. İngiliz Başbakanı kendisinin o dâhi olacağını hesaba katarken, Mustafa Kemal Atatürk çıkıyor ve onun için de çok kıskanıyor. Mustafa Kemal Atatürk'ün nezdinde Türk milletine düşmanlığı da oradan gelir. Ellerinden gelse OrtaAsya'ya sürecekler, hatta tarih sahnesinden silecekler. Ama unuttukları bir şey var. Tarihten Türk'ü silersen tarih diye bir şey kalmaz. Bütün ilim adamları ve tarihçiler aklı başında herkes bunu söylüyor. Biz Mustafa Kemal Atatürk'e baktığımız vakit tarihin bütün derinliklerinde, kriz ortamlarındaki çıkış noktalarında rehberlik yapmış bütün komutanlarımızı, devlet adamlarımızı görüyoruz. Mustafa Kemal Atatürk bunların hepsinin birleşimidir. Hepsini sentezlemiştir."

ATATÜRK'Ü EN İYİ ANLAYAN TÜRKEŞ, TÜRKEŞ'İ DE EN İYİ ANLAYAN BAHÇELİ'DİR

Öztürk, "Mustafa Kemal Atatürk'ü en iyi anlayan da Başbuğ Alpaslan Türkeş'tir. Başbuğ Alparslan Türkeş'in şahsi mirasını bir tarafa bırakıyoruz. Onun mirasına sahip çıkan ve onu yaşatmak üzere görevi üstlenen de ve onu en iyi anlayanda Devlet Bahçeli'dir." görüşünü dile getirdi.

Öztürk, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile ilgili şu değerlendirmelerde bulundu:

"Bugün de ortaya çıkan tabloya baktığımız vakit bir şey ortaya çıkıyor ki Devlet Bey, bugünü dünden hazırlamış ve bugün de yarınların hesabını yapıyor. Dün kale almadıkları düşünceleri bugün ortaya çıkıyor ve aklıbaşında insanlar bu gerçekleri gördükleri vakit 'Eyvah!' diyorlar. Bugün karşıkarşıya bulunduğumuz tablo 1920'nin Sevr’i veya Mondros'u vs.si. Orada atıl kalan düşünceler, bugün gerçekleşebilecek bir zemin bulmuş gibi o düşüncelerin sahiplerinin mirasçıları aynı düşünceleri gerçekleştirmek için harekete geçtiler. Topyekûn bir tehlike ile karşı karşıyayız. Dünyanın hiçbir zamanında böyle bir şey olmamıştır. Yani kutup başı olabilecek, dünyaya nizam verebileceğini iddia eden bir ülkenin teröristlerle işbirliği yapması, müttefiğine karşı görülmüş bir şey değildir. Bu bile 15 Temmuz şafağında bizim nasıl bir tehlike ile nasıl bir kumpas ile nasıl bir yok edilme mücadelesi ile karşı karşıya olduğumuzu ortaya koydu. Bunlar mevcut hükûmeti, Sayın Cumhurbaşkanı'nı bahane ederek ona vuruyor gibi harekete geçtiler ama asıl vurmak istedikleri 'Tarihî fırsatı yakaladık kaçırmayalım.' diye Türk milletinin bekasıydı. İşte orada Sayın Genel Başkan’ımız 'Eğer hedefiniz görünürde Recep Tayyip Erdoğan amaaslında Türk milleti ve Türk devleti ise, bu coğrafyadaki hükümranlığımız ve bekamız ise o zaman biz hükûmetin yanındayız. Dolayısıyla devletimiz ve milletimizin yanındayız.' dedi. Şimdi tabii bunu anlamakta güçlük çekiyor arkadaşlarımız.Her hâlükârda birlik ve berberliğe ihtiyacımızın daha çok olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Netice olarak şunu söyleyeyim: Bugün Sayın Genel Başkan’ımızı anlamaya çalışsınlar. Sayın Genel Başkan’ımız hiç ikbal hesabı yapmıyor, nefishesabı yapmıyor. Gecesini ve gündüzünü bu milletin başına musallat olacak sorunları nasıl def ederiz buna yoruyor. Bana göre şu karmaşada Rabb'im onu milletimiz için bir şans olarak bulundurdu. Buradan menfaat, ikbal, nefis,hesabı bekleyenler yanılırlar. Bu hesapların hiçbirisi ile Sayın Genel Başkan’ımızın bir alakası yoktur. O tamamen devlet gemisinin sağlıklı bir şekilde bu fırtınadan yara almadan çıkması için uğraşıyor. Milletlerin hayatında zamanzaman böyle kaotik ortamların, kaosların ve kriz dönemlerinin olduğu bir vakadır. Buradan çıkışı ancak devlet adamları, devlet adamı nosyonuna sahip olan insanların rehberliği ile sağlarız. Sayın Genel Başkan’ımız, söyledikleri doğru çıkıyor diye hiç pay almıyor kendisine. O, sadece şunu söylüyor: 'Keşke tedbir alsaydılar da ben haklı çıkmasaydım.' Hep bunu düşünüyor. Televizyonda gazeteciler söylüyorlar. 'Ne dediyse çıktı.' diyorlar. Çünkü o bir rafine gibi Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu meseleleri süzüyor, çözüm yollarını da ona göreveriyor. Bunu yaparken de 'Önce ülkem ve milletim, sonra partim.’ diyor."