YÜCEL HACALOĞLU: "TÜRKEŞ; PLANLI, PROGRAMLI VE DİSİPLİNLİ YAŞAYAN SON DERECE CESUR BİR İNSANDI"

11 Haziran 2018 13:46 Evin GÖKTAŞ
Okunma
1659
YÜCEL HACALOĞLU: TÜRKEŞ; PLANLI, PROGRAMLI VE  DİSİPLİNLİ YAŞAYAN SON DERECE CESUR BİR İNSANDI

YÜCEL HACALOĞLU:"TÜRKEŞ; PLANLI, PROGRAMLI VE

DİSİPLİNLİ YAŞAYAN SON DERECE CESUR BİR İNSANDI"

 

EVİN GÖKTAŞ

 

 

YENİ DÜŞÜNCE - Gazeteci -Yazar Yücel Hacaloğlu, uzun yıllar basın müşavirliğini yaptığı merhum Başbuğ Alparslan Türkeş'i anlatırken, "Planlı, programlı ve disiplinli yaşayan son derece cesur bir insandı." dedi.

Özelliklerini saya saya bitiremediği Türkeş'in, her sabah soğuk su ile mutlaka duş aldığını ve daha sonra lobutlarla kültürfizik yapmayı ihmal etmediğini kaydeden Yücel, "Sporunu hiç ihmal etmezdi. Her gün öğlende bir saat mutlaka uyurdu. Müthiş bir tarih bilinci, şuuru ve hafızası vardı. Aynı zamanda son derece güçlü bir enerjiye de sahipti." diye konuştu.

Yücel Hacaloğlu: 1936 yılında Rize’nin Fındıklı ilçesine bağlı Çağayan köyünde dünyaya geldi. İlk eğitimini Kars'ta, liseyi Trabzon'da bitirdi. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesinden mezun oldu. 1957'de gazeteciliğe başladı. Yelken, Türkiye Spor, Yeni İstanbul, Son Havadis, Sabah gibi gazete ve dergilerde çalıştı. 1974 yılında Kıbrıs Harekâtı'nı izleyen ve esir düşen on gazeteci arasındaydı. Alparslan Türkeş'in Başbakan Yardımcısı olduğu dönemde uzun yıllar Başbakanlık Basın Müşaviri olarak görev yaptı. Radyo Televizyon Üst Kurulunda danışman olarak çalıştı. 2001 yılında buradan emekli oldu. Türk Ocakları Genel Merkezi'nde uzun yıllar yöneticilik yaptı. Hâlen Türk Ocakları Danışma Kurulu ve Türk Yurdu dergisi Yayın Kurulu üyesi.

Hacaloğlu, gazetecilik yaptığı yıllarda yayımladığı pek çok özel önemli haberlerle gündemi değiştirdi. Merhum Adnan Menderes'in idam fotoğraflarını ilk kez gazetesinde yayımlayan Hacaloğlu, bu yüzden üç ay hapis yattı sonra kefaletle tahliye oldu. Hacaloğlu, yine o yıllarda Türkeş Hindistan'da sürgünde iken Menderes ve arkadaşlarının idam edilmemesi için kendisine gönderdiği mektupları yayımlayarak günlerce isminden ve gazetesinden bahsettirdi. Bunun gibi daha birçok önemli siyasi habere imza atan Hacaloğlu,başarılı haberciliği sebebiyle döneminin en popüler gazetecileri arasında yeraldı.

Yücel Hacaloğlu ile Maltepe'deki bürosunda Alparslan Türkeş'le ilgili anılarını hakkında sohbet ettik.

Sayın Hacaloğlu, merhum Başbuğ Alparslan Türkeş Bey'le tanışmanız nasıl oldu, bize başından itibaren anlatır mısınız?

Ben, 1950'li yıllarda ortaokul üçüncü sınıfta okurken “Orkun”dergisi çıkıyordu. Dergide Nihal Atsız ve Reha Oğuz Türkkan'ın yazıları vardı.Ben oradaki isimleri hep merak ederdim. Müstear bir isimle de “Kazganoğlu”imzası ile yazılar yayımlanırdı. Aradan üç dört yıl geçtikten sonra ben o sırada Trabzon'da idim. Bir gün Nihal Atsız'a mektup yazdım. “Bana bir resminizi gönderir misiniz?” dedim. Lise ikinci sınıfta idim. Bu arada Nihal Atsız’a dergide merak ettiğim o isimleri de sordum. ‘'Bu Kazganoğlu kimdir?”diye. Bana yazdığı cevapta Kazganoğlu'nun Alparslan Türkeş isimli bir binbaşı olduğunu bildirdi. Alparslan Türkeş'in ismini oradan biliyorum ama henüz daha kendisini tanımamıştım. Türkeş'le, 1955’te İstanbul'a gittiğim zaman birkaç yıl sonra Nihal Atsız'ın evinde tanıştım. Tanıştığım zaman 1959 yılı falandı.Tanıştığımda Türkeş kurmay yarbaydı.

Derken 27 Mayıs İhtilali oldu. 27 Mayıs'ta Alparslan Türkeş ismini duyunca, tabii milliyetçi olduğunu da bildiğimiz için tüm arkadaşlarla birlikte çok heyecanlanmıştık. Ben o zaman Yeni İstanbul gazetesinin yazı işleri müdürüyüm.Bu arada gazetede Türkeş'in haberlerine sürekli olarak yer veriyorum ve kendisiyle röportajlar yapıyorum. Bir iki defa kendisiyle telefonla konuşmamız oldu. İstanbul'a geldiği zaman gazeteye geldi. Bunun üzerine yüz yüze görüştükve dostluğumuz daha da pekişmiş oldu. Sonra ben Ankara'ya geldim.

Ankara'ya niçin geldiniz?

Sabah gazetesinin Ankara temsilcisiydim. Adnan Menderes'in idam fotoğraflarını ilk defa ben yayımladım. O fotoğrafları bir astsubaydan beş binlira karşılığında almıştım. Bunun üzerine tutuklanıp üç ay Sultan Ahmet Cezaevi'nde yattım. Sonra 7 bin lira kefaletle tahliye oldum. Ben Sabah gazetesinin temsilcisi iken Türkeş, 1965 yılında siyasete girdi. Ben de tabii sık sık kendisini ziyaret ediyorum. 1975'in başında bana, "Benim basın müşavirim ol. Üçlü kararnameyi hazırlatıyorum.” dedi. Kararname hazırlanıp imzalandı ve ben başbakanlık basın müşaviri oldum. Türkeş'in bütün yurt gezilerine katıldım.

Basın müşaviri olduğunuz için Alparslan Türkeş'i yakından tanıma imkânı bulmuşsunuzdur.

Evet, Türkeş'i yakından tanıdım ve çalışma şartlarını gördüm. Bir kere Alparslan Türkeş'in müthiş bir tarih bilinci, şuuru ve hafızası vardı.Giresun'da bir mitingde konuşurken tabii meydan son derece kalabalık. Birden bir ismi bağırarak söyledi. Uzaktan birisini görmüş. O kalabalığın içiresinde nasıl tanımış bilemiyorum. Çağırdı onu yanına. Meğer subay iken yanında emireri imiş. Bu hafızasının kuvvetli olduğuna dair bir örnek.

Türkeş Bey,nasıl bir çalışma programı uygulardı?

Alparslan Türkeş, Başbakanlıkta iken her gün müşavirleri ile saat 09.30'da toplantı yapardı. Çok disiplinli bir hayatı vardı. Her gün Saat 13.00 ile 14.00 arasında mutlaka uyurdu. Her gün sabah soğuk su ile duş alır ve lobutlarla kültürfizik hareketleri yapardı. Müthiş bir enerjisi vardı. Planlı,programlı ve disiplinli bir insandı. Ben bunlara tanık oldum. Millî Birlik Komite üyelerinden Orhan Erkanlı'nın hatıraları yayımlandı. Erkanlı orada diyorki, “Biz 38 kişi idik, içimizde hiç birimiz yarın ne yapacağımızı bilmiyorduk. İçimizde sadece yarın ne yapacağını bilen bir kişi vardı, o da Alparslan Türkeş'ti. Yarın ne yapacağını planlı ve programlı bir şekild ebiliyordu.”

Millî Birlik Komitesi nasıl bir yapıya sahipti?

Millî Birlik Komitesi içerisinde İsmet Paşa'nın Cemal Madanoğlu gibi adamları vardı. Onlar İsmet Paşa'ya sık sık bilgi götürüyorlar. İsmet Paşada bir an önce iktidarın kendisine verilmesini istiyordu. Türkeş ve arkadaşlarıda diyor ki, 'Biz Demokrat Partiyi devirdik ama CHP'yi iktidara getirmek için darbeyi yapmadık. Biz birtakım reformları yapalım ondan sonra eşit şartlar içerisinde bir genel seçim sonucunda kim kazanırsa iktidar olsun.’ Bu tabii İsmet Paşa'nın işine gelmedi. Adamları vasıtasıyla darbe yaptırdı. Çünkü orduda kendisini seven adamları vardı. 13 Kasım 1960'da. Ve bunları sürgün ettirdiler.13 Kasım 1960'da Millî Birlik Komitesi ikiye ayrıldı. Türkeş Bey'in de aralarında olduğu 14 kişiyi sürgün ettiler. Alparslan Türkeş de Hindistan'a sürgün edildi. Türkeş Hindistan'da iken bana mektup yazıyordu. Mektupları İsviçre'de bir arkadaşa gönderiyor o da bana gönderiyordu. Bu mektuplardan bir tanesi Türkeş'in, 27 Mayıs'tan sonra Demokrat Partinin ileri gelenlerinin idam edilmemeleri için bana yazdığı o meşhur mektuptur. O mektubu ilk defa ben yayımladım.

Bu arada gazetede de haberlerine sürekli olarak yer veriyor ve röportajlarını yayımlamaya devam ediyoruz. Sonra bir arkadaşımızı Hindistan'a gönderdik röportaj yapması için. Türkiye'ye döneceği zaman 1963'ün Şubat ayında ben yanıma bir foto muhabiri Gündüz Serdengeçti, bir muhabir Günvar Otman bölük'ü alıp Edirne'ye sınıra gidip Türkeş'i karşıladım. Başka gazeteci arkadaşlar da var ama benim kendisiyle dostluğum olduğunu bildikleri için herkes bana bakıyor 'Sana ne söyledi?' diye. Orada üç gün kaldık sonra birlikte Ankara'ya döndük.

Uzun yıllar Başbakanlık Basın Müşavirliği yaptınız, siyasete girmeyi hiç düşündünüz mü?

Alparslan Türkeş, "Gel seni genel idare kurulana alayım,milletvekili adayı göstereyim." diye bana çok ısrar etti. Ben politikadan hoşlanmıyorum. Politikacı olunca belli başlı bazı şeylere dikkat etmek gerekiyordu. Türkeş, gittiği yerlerde cuma namazlarını kaçırmazdı. Sonra hacca gitti. Anadolu'da politikacılar nezdinde dinin çok büyük rolü vardır. Türkeş,Türkiye'de çok büyük ve önemli bir nesil yetiştirdi. Türkiye'nin hangi ili,kasabası ve köyüne giderseniz gidin orada milliyetçi ve Ülkücü gençleri görürsünüz. Bunu herkes yapamaz. Ben sık sık partiye gittiğim için biliyordum.Para yok, kimse yardım etmez, gelen giden insanlar da az. Buna rağmen hiçbir zaman moralini bozmadı ve her zaman yüksek tuttu.

Türkeş Bey'in,sağ sol çatışmalarının yoğunlukla yaşandığı yıllardaki tutumu nasıldı? Ülkücü ve milliyetçilere yönelik saldırılar karşısında neler söylerdi?

Milliyetçi ve Ülkücü gençlerin komünistler tarafından öldürülmesi karşısında son derece temkinli davranırdı. TBMM'de bir gün Başbakanlık bütçesi görüşülüyor. Saat sabaha karşı 02.30 suları. Kürsüde Türkeş konuşuyor biz de oradayız. CHP'liler Türkeş'e hücum ediyor. Kürsüye bir metre mesafede an az 20- 30 CHP'li milletvekili kendisine yanaştı. Neredeyse dövecekler. Ama hiçbiri yanına yanaşamadı. Sonradan kendisine sordum “Efendim CHP'liler size fiziksel bir temasta bulunsaydı ne yapacaktınız?” diye. Türkeş daima koltuğunun altında tabanca taşırdı. “Çekip vuracaktım.” dedi. Ki dediği doğrudur çünkü son derece kararlı bir yapısı vardı. Zaten CHP için, “Bu CHP Atatürk’ün CHP’si değil.”derdi. Onun bu cesaretini Diyarbakır'da da gördüm. Toprak reformu dağıtımı yapılacaktı onun için Diyarbakır'a gitmiştik. Orada bölücüler ve Kürtçüler Türkeş'in aleyhinde vatandaşlara bildiriler dağıttılar. Eline megafonu aldı konuşmaya başladı. Bu sırada bir taraftan da silahlar atılıyordu. 'Türkiye'de devlet varsa eğer ben konuşacağım.' dedi. Konuşurken kendisine her an bir kurşun isabet edebilirdi. Son derece cesur bir insandı. Türkeş'in içki içtiğini hiç görmedim.

Türkeş Bey'eyönelik sol çevreler tarafından zaman zaman "ırkçı" suçlamaları yapılıyordu. Bu tür suçlamalar karşısında nasıl bir tutum sergilerdi?

Kendisi aslen Kıbrıslı ama dedeleri Kıbrıs'a gidip yerleşmiş. İsmet Paşa'nın damadı Metin Toker, Türkeş'in adının "Hüseyin Feyzullah"olduğunu iddia etti. Ben kendisine dedim ki "Siz isim değişikliği mi yaptınız?" "Hayır, işte benim diplomam." dedi. İsmi ile ilgili gerçek şuydu: Ailenin kendisine koyduğu isim “Ali Arslan”dı. Rüştiyedeki(Ortaokul) Hocalarından Osman Zeki Bey Ali Arslan'ın adını, “senin adın Alparslan olsun ve Sultan Alpaslan'a denk bir yiğit Türk ol.” diyerek değiştirir.“Alparslan” yapar. 1934’te aile Soyadı Kanunu ile de “Türkeş” soyadını almıştır. Türkiye'de en fazla iftiraya uğrayan siyasetçilerin başında Türkeş geliyor. Kafatasçılıkla itham ettiler. Oysa hiç alakası yok. Türkeş, kendisini Türk hisseden Türk milleti ve şuuruna sahip olan insanları Türk sayardı.Etrafındaki adamlar arasında her menşei mensup olanlar vardı. Bunların arasında hiçbir zaman ayrım yapmadı. En çok sevgi ve saygı duyduğu şahsiyet Atatürk'tü.Atatürk, 'Ne mutlu Türk'üm diyene!' dedi. Ne mutlu Türk olana demedi.' derdi.Milliyetçiliğini bu şekilde izah ederdi. Harp Okuluna gelmesinde Fevzi Çakmak'ın büyük rolü olduğunu söylerdi.

1944'te Türkeş ve arkadaşları tevkif edildi. Kendisi o zaman Bandırma'da üsteğmendi. 11 ay filan hapis yattı. Sonra beraat etti. Beraat ettikten sonra akademiye girmesi için Fevzi Çakmak'ın büyük rolü olduğunu kendisi bana anlattı. 1960'da tevkif edildikten sonra Mürted'e gönderildiler.Henüz sürgün edilmemişti. Mürted'de Cemal Madanoğlu bir albaya diyor ki 'Bunlara işkence yapın.' O da diyor ki 'Bunlar Türk subayıdır. Türk subayı Türk subayına işkence yapmaz.' Bunun üzerine Türkeş'e işkence yapmıyorlar. 1944'te hapis yattı. 1960'da bir hafta hapis sonra Hindistan'a sürgün edildi.

Alparslan Türkeş, Talat Aydemir olayı ile ilgili olarak da bir süre hapis yattı değil mi?

Türkeş, Talat Aydemir'in 21 Mayıs 1963'teki meşhur isyanı hikâyesinde tevkif edildi ve 5 buçuk ay hapis yattı. Burada Mamak'ta muhakemeleri yapıldı. Ben takip ettim. 1980 Askerî Darbesi'nden sonra da uzun yıllar hapis yattı. 4 yıl 7 küsur ay hapiste kaldı. Onun bir kısmı hastanede geçti ama tutuklu idi. Aşağı yukarı ömrünün 8 senesi hapiste geçti. 5 çocuğu var. Doğru düzgün bir geliri yok. O şartlar içerisinde mücadele etmek kolay değil.

Siz Türkeş Bey'i çok yakından tanıyan bir insansınız. Göründüğü gibi sert mizaçlı bir şahsiyetmiydi?

Mesleğim sebebiyle politikacıları çok yakından tanıdım. Alparslan Türkeş, görünüş itibarıyla çok sert görünürdü ancak son derece yufka yürekli ve sevecen bir insandı. Gençlere hedef gösterirdi. O hedef yüzünden bugün milyonlarca genç onun eseridir. Türkiye Cumhuriyeti'nin bekası ve siyasi davası uğruna varını yoğunu her şeyini harcadı. Harp tarihini çok iyi biliyordu.Hafızasında çok şiir vardı. Yolculuklarda arabasına beni alır ve zaman zaman şiir de okurdu. Beş buçuk aylık Başbakanlık müsteşarlığı döneminde Devlet Planlama Teşkilatını o kurdurdu. Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsünü o kurdurdu. Yedek subay öğretmenlik sistemini o getirdi. Dış Türklerin liderlerinin hepsiyle görüşürdü. Azerbaycan'a gittiği zaman çok büyük bir tezahürat ve coşku olmuş. Bunun üzerine orada ağlamış. Türkeş'e yeterince fırsat verilmedi eğer verilseydi Türkiye'nin bugün birçok şeyi değişmiş olacaktı. CHP ile ilgili olarak, Bugünkü CHP Atatürk Dönemi'nin CHP'si değilderdi.

Türkeş Bey'in ailesi ve çocukları ile hayatı hakkında kısa bir değerlendirme yapar mısınız?

Ailesine son derece bağlıydı. İlk eşi Muzaffer Hanım, Hacettepe Hastanesinde kalp ameliyatı oldu ancak daha sonra öldü. Muzaffer Hanım, çok hanımefendi bir kadındı. Türkeş Bey de çok sever ve saygı duyardı. Ondan sonra ikinci evliliğini yaptı. Çocuklarının hepsini sonuna kadar okuttu. Hatta bir gazeteci "Türkeş'in çocuklarının adlarını biliyor musunuz?" diye sormuş. Muhatabı da ona demiş ki "Orta Asya'daki nehirleri say, çocukların adlarını öğrenirsin."

İlk eşinden büyük kızı Ayzıt, ikinci kızı Umay, üçüncü kızı Seven Bige, dördüncü kızı da Çağrı Hanım. Bir de oğlu Tuğrul Bey. İkinci eşinden de bir oğlu ve bir de kızı var. Türkeş'in beş kız iki erkek olmak üzere toplam yedi çocuğu bulunuyor.