MİLLÎ VE İLKELİ SİYASET VE DEVLET ADAMLIĞI

18 Ağustos 2021 14:37 Nihat YAZAR
Okunma
150
MİLLÎ VE İLKELİ SİYASET VE DEVLET ADAMLIĞI

MİLLÎ VE İLKELİ SİYASET VE DEVLET ADAMLIĞI
      Milliyetçi Hareket Partisi Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin 8 Haziran tarihli grup konuşması âdeta ‘’Siyaset ve Devlet Adamlığı’’ manifestosu mahiyetindeydi. İşaret ettiği iki önemli husustan biri ‘’tam bağımsızlıkçı millî siyaset’’, diğeri de ‘’siyasi ahlak ve devlet adamlığı”ydı. Tarihten örnekler vererek bu iki hususun ne kadar hayati önem taşıdığına dikkat çekti.
Sayın Devlet Bahçeli’yi dinlerken derinlere daldık; dünü, bugünü ve geleceği düşündük…
Tarih 12 Ocak 2000…
Teröristbaşının idam dosyasının Meclis Genel Kuruluna getirilmesi gündemdedir. Koalisyon ortaklarından DSP ve ANAP başta olmak üzere Mecliste temsil edilen DYP ve Refah Partisi idam dosyasının Genel Kurula gelmesini istememektedir. Dosyanın Genel Kurula gelmesini ısrarla isteyen tek Lider Bahçeli’dir. 12 Ocak’ta koalisyonu oluşturan üç lider tartışmayla geçen ve 8 saat süren bir zirve gerçekleştirir. Zirvenin sonunda şartlı olarak ve AİHM’nin kararına kadar dosyanın Genel Kurula gelmesini erteleme kararı alınır. Muhtemeldir ki MİT’in ve TSK’nin bazı raporlarıyla birlikte devlet sırları konuşulmuştur. MHP Lideri toplantıyla ilgili partililerini ve kamuoyunu ikna etmek dururken, devlet sırlarıyla ilgili tek bir açıklama yapmadan kendini ve partisini eleştirilerin odağı olma riskini tercih etmiştir. Yani, kendi ve partisinin menfaati için devlet sırlarını döküp saçmak başka, devlet sırlarını namusu bilip, partisinin ve kendinin büyük zararlar görme pahasına emanet edilen “namus”a sahip çıkmak başka…
Tarih 19 Şubat 2001…
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer Başkanlığında Millî Güvenlik Kurulu toplantısı yapılmaktadır. Cumhurbaşkanı’yla Başbakan Ecevit arasında yaşanan tartışma, Cumhurbaşkanı’nın Anayasa kitapçığı fırlatmasıyla tam bir krize dönüşür. Sonuç olarak bu gerginlik büyük bir ekonomik krizi tetikler. Toplantıya MHP Lideri Türkmenistan ziyaretinde olduğu için katılmamıştır. Herkesin gözü kulağı Devlet Bahçeli’nin yapacağı açıklamadadır. Bahçeli pekâlâ kendisinin dâhil olmadığı ve sorumlu olmadığı bir krizde haklı olarak Cumhurbaşkanı’nı ve hükûmet ortaklarını suçlayarak işin içinden sıyrılmayı tercih edebilirdi. Ama o, bütün bunların aksine ‘’Yaşadığımız ekonomik krizin gerçek sebepleri ne olursa olsun, gerçek müsebbipleri kim olursa olsun, sorumlu siyaset anlayışımızdan vazgeçmemiz mümkün değildir. Dolayısıyla, siyasi sorumluluk birinci derecede hükûmetimize aittir.’’ diyerek şahsı ve partisi adına risk almayı tercih etmişti. Yani, “Önce partim ve ben” diyerek popülist siyaset yapmak başka, devlet adamı sorumluluğuyla “Önce ülkem” diyebilmek başka…
Tarih, Mayıs 2001…
Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli Fransa Türk Ferderasyonunun kurultayına katılmak üzere uçakla Paris’e gelir. Ben Federasyon Genel Başkanı olarak, Fransa Büyükelçimiz Köksal Sönmez Bey’le birlikte havalimanında karşıladık. Büyükelçimiz, Başbakan Yardımcısına tahsis etmek üzere makam aracını da getirmiş ve en tabii olarak aracı arz etmiştir. Sayın Bahçeli’nin nazik bir şekilde verdiği cevap nettir:
‘’Sayın Büyükelçi çok teşekkür ederim. Ancak ben buraya devletimin işleriyle ilgili değil, teşkilatımın işleriyle ilgili geldim. Teşkilatımın tahsis ettiği araca bineceğim.’’ der. Yani, devlet imkânlarını devlet işleri için kullanmak başka, parti ve teşkilat işleri için kullanmak başka…
Tarih 18 Nisan 2006…
ABD Büyükelçisi Ross Wilson diğer siyasi liderlerden önce Sayın Bahçeli’den görüşme talep etmiştir. Bahçeli, ‘’Önce diğer parti liderleriyle görüşün, sonra bize gelin.’’ der. Çünkü, bu tarihte MHP TBMM’de temsil edilmemektedir.  Wilson diğer bütün parti liderleriyle görüştükten sonra Bahçeli’yi ziyaret eder. Bahçeli, Wilson’a peşinen bütün konuşmanın ses kaydına alınacağını beyan eder. Wilson şaşkınlık içerisinde kabul etmek zorunda kalır.
MHP Lideri bu görüşmede başta Kıbrıs, PKK, “çuval meselesi”, Irak’ın işgali gibi önemli konularda ABD’yi doğrudan eleştiren görüşler ortaya koyar.  Görüşmenin ses kaydını da o günlerde yerden yere vurduğu AKP hükûmetinin Dışişleri Bakanlığına gönderir.
Yani, parti başka, hükûmet başka, devlet başka…
Tarih Aralık 2007…
Bir taraftan TSK’ye “Ergenekon Davası” adı altında linç girişimi bütün hızıyla sürmekte bir yandan da “PKK açılımı”nın altyapısı hazırlanmaktadır. Önce ABD, ardından İsrail, Avustralya ve Avrupa Büyükelçileri teker teker MHP Liderinden randevu talep ederler. Bahçeli, önceden olduğu gibi bütün görüşmeleri kayda aldırtarak Dışişleri Bakanlığına gönderir. Ama bu görüşmelerde ilginç bir şey daha yaşanır. Wilson, Bahçeli’ye “AKP hükûmeti’nden rahatsız olduğunuz bir husus var mı?” diye soru yöneltir. MHP Lideri kaşlarını çatarak ve ses tonunu yükselterek şöyle der: “Takdir edersiniz ki yabancı bir devletin Büyükelçi’siyle Türkiye Cumhuriyeti’nin İktidarını konuşmam ve sorun iletmem mümkün değildir.”
Büyükelçi, Bahçeli’nin bu yaklaşımına fena hâlde bozulur. Oysa MHP Lideri o günlerde AKP hükûmetini yerden yere vurmakta hatta ihanetle suçlamaktadır. Yani, hükûmeti kendi içimizde eleştirmek başka, yabancılara Türk hükûmetini jurnallemek başka, hükûmeti devirmek için ecnebilerden medet ummak, “iş birlikçi” olmak başka…
Tarih 29 Haziran 2009…
Gülen terör örgütünün en güçlü olduğu dönemlerdir. Sağdan soldan neredeyse herkes bu güce diz kırmakta ve Pensilvanya’ya selam durmaktadır.  FETÖ, son kez şansını denemek için en önemli isimlerinden biri olan Fatih Üniversitesi Rektörü ve Türkçe Olimpiyatları Sorumlusu Şerif Ali Tekalan’ı MHP Liderine gönderir. Tekalan kısaca herkes gibi Bahçeli’den ılımlı davranmasını arzu ettiklerini belirterek olimpiyatlara davet eder. Sayın Devlet Bahçeli’nin kapıyı göstererek verdiği cevap nettir: “Türkiye’nin bütün kültürel değerlerini, millî ve manevi değerlerini tahrip eden faaliyetlerinize şahit olmaktayız. Bu böyle devam eder, toplumumuzun bütün değerlerini tahrip ederseniz, bir gün Ülkücü Hareket ile karşı karşıya kalmanız mukadderdir.” der.
Nitekim bu görüşmeden sonra FETÖ Bahçeli ve MHP’ye karşı kalleş, kancık ve acımasız kuralı olmayan bir savaş başlatmıştır. Yani, parti çıkarları için güce ram olup ihanete geçit vermek, çanak tutmak başka, “şer”e ve güce meydan okuyup onurluca savaşmak başka…
Tarih 7 Haziran 2015…
Tayyip Erdoğan’ı devirebilmek için HDP odaklı bir proje devreye sokulmuştur. Nitekim seçim sonuçlarına göre proje amacına ulaşmış ve AKP tek başına iktidar olma gücünü kaybetmiştir. Batı merkezli bilumum iş birlikçi ve terör yandaşları sevinç çığlıkları atmaktadır.
CHP Lideri Kılıçdaroğlu şimdilerde “küçük ortak” diye alay ettiği MHP Liderine başbakanlık teklif etmiştir.  Başta emperyalist çevreler olmak üzere herkes Devlet Bahçeli’nin vereceği cevaba kilitlenir. Devlet Bahçeli şöyle seslenir:  “Vehimli ve telaşlı bir ruh hâliyle mezun olmadıkları koltuk ikramına meyledenler, sanıyorum hırslarına yenilenler, ilkelerini çoraklaştıranlardır. Koltuk bir amaç değil, vasıtadır. Ülküsüz bir koltuk, ilkesiz ve iradesiz bir duruş akıllıya deli, âlime cahil, kahramana korkak demektir. Türklük ve Türk milleti süreç ihaneti tarafından cendereye alınmışken, biz kırmızı plakalarla gezeceğiz öyle mi? Biz millet ve vatan davasının savunucusuyuz.” diyerek “büyük oyun”u bozar. Yani makam ve koltuk sevdası başka, Başbakanlık sevdası başka; vatan ve millet sevdası ve devlet adamlığı bambaşka…
Tarih 15 Temmuz 2016…
Türkiye emsali görülmemiş bir işgale sahne olmuştur. Emperyalist güdümlü Pensilvanya lejyonerleri âdeta ölüm kusmakta, her yeri bombalamaktadır. Henüz işgal girişiminin seyri belli değildir ve herkes korku içindedir.  AKP’li kimi siyasiler de dâhil herkes sessizliğe gömülmüş âdeta yön belirlemek için pusuya yatmıştır. İşte böyle bir anda MHP Lideri Devlet Bahçeli Parti Genel Merkezine gelerek kanlı işgal girişimine karşı ilk millî ve onurlu duruşu ortaya koyar. Sabaha kadar da Türk milletinin karargâhı dediği MHP Genel Merkezinde âdeta devletin bekası için nöbet tutar. Yani pusuda bekleyip korkakça gidişata göre renk almak başka, devlet ebed-müddet İçin,  demokrasi için, İstiklal için ölümü göze alıp savaşabilmek başka…
Ve daha nice örnekler…
     MHP Lideri, ilk Genel Başkan olduğundan itibaren neredeyse her konuşmasında ‘’Ben Washington’a, Brüksel’e, Berlin’e ve Batı başkentlerine gitmeden iktidara talibim. Yegâne meşruiyet zeminim ve sığınağım büyük Türk milletidir.’’ vurgusunu yapmıştı. Elbette burada kastedilen Batı başkentlerine turistik ziyarette bulunmak değildi. Kastedilen Batı’dan icazet almak için girilen kirli ve karınlık ilişkilerdi. Ne mutlu millî kalabilenlere ve dünyayı başkent Ankara’dan Türkçe okuyabilenlere! Ne mutlu ilkeli, ahlaklı, onurlu siyaset yapıp “devlet adamlığı” sorumluluğunu taşıyabilenlere!