Galip Erdem

16 Ekim 2018 11:39 Murat Gedik
Okunma
3073
Galip Erdem

Galip Erdem
“İnsan vardır, kendini dünyanın mihveri sanır; insan vardır, kendini aşan bir büyük gayenin vasıtası olduğuna inanır. Ben, inanlardanım. Hayatın yemek, içmek ve ‘Serin serviler’ altında uyumaktan ibaret olmadığına, maddi varlığımızı devam ettirme içgüdüsü dışında, mahiyeti itibariyle farklı bir gayretin lüzumuna inanıyorum.” 
İnanmış, inanmış olduğunu yaşamış, gençliğe ufuklar açmış, mazlumun ve garibin yanında hep yer alıp el uzatan bir kişiliğe sahiptir Galip Erdem. Türk milliyetçileri onu geleceğin ‘Peyami Safa’sı olarak görüyorlardı, o ise onlar için ışık olmaya devam ediyordu. O da, Peyami Safa gibi milliyetçiliği, başka milletlere düşmanlık için değil, kendi milletini sevmekte esaslaştırıyordu. “Gün gelir; ecel, hükmünü icra eder; ülkücü, dünyasını değiştirir. Kalabalık ona acır, daha iyi yaşamış olmasını temenni eder. Halbuki o, inançları uğrunda yaşamanın hazzını tadamadıkları için ömrü boyunca “kalabalık’a acımıştır.”  sözleriyle inanmış olduğu davasına teslimiyetini dile getirir. O dünya malına itibar etmemiş, Türk milliyetçiliğinin bir Alperen’i olarak kabul görülmüştür. “Değerli yazar, ömrünü Türk milliyetçiliğine hizmet yolunda geçirmiş, bu uğurda birçok mihnet ve üzüntülere katlanmış olan tecrübeli bir kimsedir.” der Alparslan Türkeş. 
Mart 1930’da Rize’nin Fındıklı ilçesinde dünyaya gelen Galip Erdem ilk okulu burada tamamlar. Babası Rasim Bey, nahiye müdürlükleri görevinde bulunur ve bu sebepten Galip Erdem orta okulu Bitlis ve Siirt’te okur. Erzurum’da (1949) Lise eğitimini ve çalışarak yüksek öğrenimini İstanbul ve Ankara Üniversitelerinde Hukuk Fakültesinde okuyarak tamamlar (1959). Avukatlık stajını 1963’te yerine getirir. Lise yıllarında bilgi birikimi ile öğretmenlerini zor durumlara düşürür, lise seviyesinin çok üstünde sorular sorardı. Bu sebepten ona ‘Dahi Galip’ derlerdi.
Lise sonrası bazı memurluk görevlerinde bulunan Galip Erdem, inandıklarından ödün vermediği için sıkça gazete değiştirme mecburiyetinde kalır. “Belki inandıklarımın hepsini yazamayacağım; ama, inanmadıklarımı asla yazmayacağım.” diye ilk yazılarına başlardı. Bir çok kurumda memur, danışman olarak görevlerde bulundu. 1982 yılında emekli oldu ve avukatlığa başladı; MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davasında ülkücü sanıklara avukatlık yapıp onların dertlerine çare bulmaya çalıştı. Emeklilik parasını ülkücü mağdurlara dağıtıp, müthiş bir çaba ile onlar için mücadeleler vermiştir; davaları takip ediyor, avukat arkadaşlarına taktikler gösteriyor ve mağdur ülkücü ailelere yardımlar için gayretler gösteriyordu.  Aynı zamanda ülkücülere yazıları moral veriyordu; “Biri Elma, Biri Ayva, Biri Muz”, “Beşiktaş Nasıl Kurtulur”, Ben Yanarım Döne Döne” bunlardan birkaç örnektir. Bunun yanında cunta rejimine de mektuplar yazma cesaretini göstermiştir. Davaların son bulması ile bazı şirketlerde yönetim kurulu üyeliklerinde bulundu, uzman ve danışman gibi memurluk görevlerini yerine getirdi. 1995’de tekrar emekli oldu. 1992’da kısmı bir felç geçirir, 12 Mart 1997 günü vefat eder. 
Türk’e ve Turan’a aşkı genç yaşlarda başlar Galip Erdem’in. Henüz çocuk yaşında Van üzeri İran’a, oradan da Türkistan’a gitmek ister. Fakat Van’da jandarma onu çevirir ve Turan seyahati şimdilik hayal olur. 1990’lı yıllarda ise o toprakları ziyaret edebilme mutluluğuna kavuşur. Ankara’da bulunduğu yıllarda Türkmeneli’nden gelenlere kol kucak açar ve onlara her türlü yardımlarda bulunabilmek için çaba gösterir.
İstanbul’da bulunduğu zamanlarda Nihal Atsız ve İsmail Hami Danişmend gibi fikir adamlarının sohbetlerinde bulunan Galip Erdem, onlarla dostluklar kurar. En çok etkilendiği yazar Peyami Safa’nın konferanslarını ise kaçırmamaya özen gösterir. Galip Erdem bir ideolog değildi; ne böyle bir iddiası, ne de çabası oldu. Ziya Gökalp geleneğine bağlı idi ve ondan sonra bu konuda kalem oynatanların hepsini de bilirdi.
Galip Erdem’e göre doğru, güzel ve haklı fikirlere bağlanmak kolay; ama inandığımız fikirlerin şartlarına uymak çok zordur. Onun için herkes millyetçi olabilir; fakat ülkücü olamaz. Ülkücülüğün karşısındaki en zor engel ‘ben’ sevgisidir. Buna yenilmemenin, hayat boyu ülkücü adayı kalabilmenin tek yolu vardır: “Nefsimizi yenmek.” Ona göre ülkücü sıfatı ancak ömrün sonunda kazanılır. Ülkücü, dünya nimetlerinden nasipsizdir. Gözü yoktur ki, nasibi olsun. Kalabalığın nazarında o, zavallı bir hayalperesttir. Ülkücünün, ülküsü ile münasebeti, hakiki bir aşkta sevenle sevgilinin münasebetine benzer. Hep verir, hiç almaz. Ülkücülerin en amansız düşmanları “eyyamperest”lerdir diyerek ülkü aşkını dile getirir.
“Halbuki vatanperverliğimiz de tamdır. İnsanlarımız da vatanperverdir, hükümetlerimiz de... Ama, düşman kuvvetlerin tahribatına yine de mani olamıyoruz, acaba neden? Çünkü okumayı, düşünmeyi, hakikatı araştırmayı ve en fenası, birbirimizi sevmeyi bilmiyoruz, Birbirimize kenetlenmemiz, aralarından su sızmayan yekpare bir granit gibi durmamız gerekirken, ayrılıyoruz. Bizi sanki ayrı ayrı milletlere mensupmuşuz gibi gösteren, karşılıklı diş bileten münafıklara kanıveriyoruz.”  sözleriyle bugüne de ışık tutan okumak, düşünmek ve sevgi gibi konuları dile getirmektedir.
Her şeyi Türk gözüyle incelemenin gerektiğini dile getiren Galip Erdem, bu konuda der ki: “Türklüğe kötülüğün gerçek ölçüsü, çağımız şartlarının Türk gözüyle incelenmesinden, üç bin yıllık tarihimizin emrettiği icaplardan, dünyadaki yerimizin manasını bilmekten doğacaktır.  Bu bakışla Orta Çağ’dan da övünçle bahseder: “Orta Çağ bütün zamanlar içinde ve bütün zamanlardan önce, Türk milletinin altın çağıdır; İslam aleminin altın çağıdır... Türk milleti ve İslam dünyası için karanlık bir çağ varsa adı “Yakın Çağ”dır.”
Galip erdem, Karakedi, Tercüman, Ölçü, Son Havadis, Yeni İstanbul, Devlet, Töre, Bozkurt, Ortadoğu gibi gazete ve dergilerde köşe yazıları, fıkra ve makaleler yazmıştır, Türk Yurdu Dergisinin Genel Yayın Müdürlüğü görevinde bulunmuştur. 1971’de Milliyetçi Hareket’in fikriyatını dile getirecek bir gazetenin finansmanına destek için Almanya’ya (1971) gitmiş, çeşitli yerlerde konferanslar vermiş ve 12 Mart 1971 muhtırasından dolayı Türkiye’ye dönmüştür. Böylelikle finansman işi gerçekleşememiştir. Avrupa notlarını ‘Biz Evropadayken’ adlı bir dizi yazısıyla Devlet Dergisinde yayımlamıştır. Galip Erdem’in eserleri: Ülkücünün Çilesi, Sosyalizm ve Milliyetçilik Üzerine Mektuplar, Suçlamalar (I+II), Mektuplar. Galip Erdem’in kitap haline gelmemiş yüzlerce yazısı ve 50’ye yakın da şiiri bulunmaktadır.
Çeşitli teşkilatlarda görev almış ya da kurucu olmuş olan Galip Erdem, arkadaşları ile beraber Türk Gençlik Teşkilatı’nı (1946) ve Üniversiteliler Kitap Kulübünü 1960 darbesi sonrası kurmuştur. Son kurulan teşkilat daha sonra Üniversiteliler Kültür Derneği olmuştur. Ülkücü mağdurlara yardım amacıyla kurulan Sosyal Güvenlik ve Eğitim Vakfı’nda (SOGEV) Galip Erdem kısa bir dönem de olsa başkanlık görevinde bulunmuştur.
Alparslan Türkeş’in CKMP’ye (Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi) genel başkan olmasıyla, Galip Erdem Samsun’dan (1965) milletvekili adayı olmuştur. 1967’de partiye genel idare kurulu üyesi seçilmiştir.Genç Ülkücüler ve Ülkü Ocakları’nda seminerler vermiştir. 1969 yılında Milliyetçi Hareket Partisi Burdur Milletvekili Adayı olmuştur.
6-7 Eylül olaylarında (1955), İstanbul’da dolmuşta iken sebepsiz yere dolmuştakiler ile beraber Emniyet Müdürlüğüne götürülmüş ve 45 gün boyunca Selimiye Kışlası’nda gözaltında tutulmuştur.
Sekiz yıllık bir evlilik hayatı geçiren Galip Erdem’in bir kızı dünyaya gelmiştir. Ülküdaşları Galip Erdem’i ağabeyleri, hocaları, fikir büyükleri olarak görürlerdi. O ailelerin kan yakınlıklarından ileri tabii bir parçası idi. Ona emanet edilemeyecek veya ondan sakınılacak, ondan kıskanılacak hiçbir şey bahis konusu değildi.  

Murat Gedik, Yeni Düşünce Ekim 2018
E-posta: muratgedik@muratgedik.nl